Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans
Sezai Karakoç 1950’den 2000 yılına kadarki süre içerisinde Türkiye’yi bir şair gözü ile anlatmıştır. Akif, Necip Fazıl ile dünyaları parelellik gösterse de Karakoç onlardan bazı yönleri ile ayrılır. Onlar Karakoç’a göre realitenin şairidirler. Ama Karakoç elli yıllık süreç içerisinde geçen olayları imajist ve sembolist, zaman zaman da realist bir yorumla değerlendirir. Onun şiiri çok katmanlı manalar içine alan bir genişliktedir. Türkiye’nin son elli yılı içinde demokrasi ve hukuk anlayışı geliştikçe yazar ve şairler devletle olan münasebetleri çeşitlilik arz etmiştir. Bir ülkede hukukun açısı dar ve birilerinin menfaatine endeksli ise o ülkede en büyük sıkıntı fikir adamlarınındır. Fransız demokrasisi hukukta ki gelişmeler doğrultusunda demokrasi olma özelliği kazanmıştır. Batıda demokrasinin açısı büyümesi çok büyük huzursuzluklar sonucu olmuştur.
Son yüzyılı garip Türkiye’sinin panoramik romanının eleştirel gözü Sezai Karakoç.
Sezai Karakoç şiirinin en önemli niteliği eleştirel ve panoramik olmasıdır. Onun şiirinin panoramik yapısı bütün Avrupa’yı, Anadolu’yu, Osmanlıyı Cumhuriyeti, kadim zamanları, Kuran’daki ihata edilmez zaman şeridini, arşa uzanan tabir edemediğimiz bizim zaman birimimiz arkasındaki zamanı içine alır. Onun şiir ve panoramik gözünün coğrafyası da bu zaman, birimi içinde kavranamaz bir muhittir.
Sezai Karakoç romanının, yerine göre fiction poetinin bakış açısı durmak dinlenmek bilmeyen bir ihata ile bire bir değil imgeci bir anlayış içinde çok anlamlı cümleler ve imajlarla eleştiri yapar. Eleştirinin düşman kazanmak sanatı olduğu bir ülkede o dolaylı ve çok katmanlı cümleler ile konuşur.
Onun Panoramik romanının şahısları mukaddes kitapların özellikle Kuran’ın şahıs kadrosudur. Bütün peygamberler onun şiirinde insanın kadim varlık ve insanlık tecrübesinin temsilcileri olarak görülür. zaman zaman, insana ve devire, olaylara hitap ederler. Sezai Karakoç onların anlattıklarını, asrın onlara bigane kalışını anlatır. 0 bu şahıslar karsımda tarafsız bir anlatıcı gibi notür davranmaz. Onlardan yana tavır alır, onları alkışlar, onlara karşı tutumları eleştirir. Onun romanının mekanları da yine Kurani mekanlardır. Bu mekanlarda cereyan eden olaylara bir süpervizor gibi mekanı dolduran kişilerle bakar.
Onun ponoromik gözünün gördüğü ve eleştirdiği bir gurup da filozoflardır. Onların öğretilerinin belirgin vasıflarını kısa ve veciz cümlelerle ifade eder. Sezai karakoç‘un eleştireni romanının kurgusu ise büyük bir tren ye yolunda hareket eden bir terene benzer. Tren yolunun tünelleri ise onun büyük ve uzun nefesli şiirleridir. Monna Roza, Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Leyla ile Mecnun, Ayinler, Alın Yazısı Saatidir, tünellere imgenin karmaşası ile girilir ama tunel veya tuneller bitiıce düşünce zenginleşir ve biçimlenir, tefekkürün zenginliği insanı da zenginleştirir.
Sezai Karakoç’un imgeci şirinin içine girmek onun dünyasına aşina olmaya bağlıdır, onun eleştirel gözünün niteliğini ve bakış açısının odaklandığı noktaları bilmeyene şiirler, manası eksikmiş gibi gelir, onun dünyasında bir süre konaklamayan sözlerini abzürd gibi görür.
Uçurtmamı rüzgâr yırttı dostlarım!
Gelin duvağından kopan bir rüzgâr…
Bu rüzgâr yüzünden bulutlar yarım;
Bu rüzgâr yüzünden bana olanlar…
Bu büyük romanın bakış açısı, yazar anlatıcısı kendini mi anlatır, yoksa ortaya koyduğu bir prototiple mesajlar mı vermek ister.
Uçurtmamı rüzgar yırttı dostlar
Uçurtması yırtılan yazar mı dır yoksa, şiirdeki bir başkası mı
Hayat bir oyun ve eğlenmedir, herkes bir uçurtmanın peşindedir, ama fikir ve sanat adamlarının oyunu ciddidir, onların uçurmalarını uçurmaları için rüzgarın yani devrin yeterli olması gerekir, devir içindeki her şey içine alır. Rüzgar yazarın sanatçının dava adamının ideal adamının oyununu oynamasına engel olunca şair bunu temsilen
Uçurtmamı rüzgar yırttı dostlar diyerek, devirden ve başka şeylerden şikayetini ortaya koyar.
Yağmur duası şiirinde de yine şair veya şiirdeki tip bu sefer kendisine yeterli yaşama ufku açmadığı için göklere tarizde bulunur. Hepimiz bir göğün altında bir muhitin altında çalışırız, eğer o muhit iyi sağlanmamışsa, şair kapalı bir imge ile insanın gökyüzü ile münasebetlerini anlatır. Göğün tutumu ile yerin tutumu arasında parelellik olması gerektiğini anlatır, yoksa gökler açmaz, yağmur gelmez,
Ben geldim geleli açmadı gökler
Ye ben bulutları anlamıyorum
Ya bulutlar benden bir şeyler bekler
Hayat bir ü ölümdür aşk bir uçurum
Ben geldim geleli açmadı gökler
Monna Roza Karakoç’un kozmik treninin, sorgulacı treninin birinci damı veya tünelidir. Yüzyılımızın ikinci yarısından sonra çok şair ve edib ağlarlar. Tanpınar huzur ararken ağlar, Tecer köyü organize etmek isterken Monna Rosa çok yönlü bir metin, hikaye, bir büyük roman, bir hüzün senfonisi, içten içe bir isyan, intihar. Cumhuriyetin birçok şiirini içinde barındıran bir şiir galerisi, orada Haşim”den, Necip Fazıl”dan Namık Kemal’den Hamit”ten sesler gelir. Büyük şair onların hepsini bahçesine toplamış bir orkestra şefi gibi imgeci şiirler onlarla olan muheveresini ve birlikteliğini çalar, yönetir.
Bir devri ve onun içindeki çeresiz aydını bu şiir kadar dört başı mamur biçimde anlatan başka bir şiir yoktur. Bir büyük trajedinin satır başları gibidir şiir, sadece satır başlarından oluşturulmuş, aralarını doldurabilen anlar. Gül düzenli bir toplumun son durumunu mükemmelliğini ifade eder. Gül solmuşsa kendisi ile bareber daha birçok şey bitmiştir. O Akif’in leylası gibidir Monna Rosa veya ak güller-, siyah güller bir arzunun bir isteyişin tercümanıdır.
Münna Rosa. siyah güller ak güller
Gülcenin gülleri beyaz yatak
ağlar, orda bir köy var uzakta, neden der. Necip Fazıl ömrüne ağlar, kendine ağlar, kendini temsilen millet adına ağlara Seccadesinin tüylerinde bulmuştur sadece şefkati, başka yok. Herkes rüzgardan şikayetçidir ama, şikayetin notaları değişiktir.
Monna Rosa çok yönlü bir metin, hikaye, bir büyük roman, bir hüzün senfonisi, içten içe bir isyan, intihar. Cumhuriyetin birçok şiirini içinde barındıran bir şiir galerisi, orada Haşim”den, Necip Fazıl”dan Namık Kemal’den Hamit”ten sesler gelir. Büyük şair onların hepsini bahçesine toplamış bir orkestra şefi gibi imgeci şiirler onlarla olan muheveresini ve birlikteliğini çalar, yönetir.
Bir devri ve onun içindeki çeresiz aydını bu şiir kadar dört başı mamur biçimde anlatan başka bir şiir yoktur. Bir büyük trajedinin satır başları gibidir şiir, sadece satır başlarından oluşturulmuş, aralarını doldurabilen anlar. Gül düzenli bir toplumun son durumunu mükemmelliğini ifade eder. Gül solmuşsa kendisi ile beraber daha birçok şey bitmiştir. O Akif’in leylası gibidir Monna Rosa veya ak güller-, siyah güller bir arzunun bir isteyişin tercümanıdır.
Monna Rosa. siyah güller ak güller
Gülcenin gülleri beyaz yatak
Kuşun kanadı kırıktır, kanadı kırık kuş, nasıl uçabilsin. Acaba kanadı kırık kuş kimdir, aydın mı Sezai Karakoç mu, kim kanadını kırmıştır. O aya karşı uluyan kirli çakallar kimlerdir. İmgenin duvarını aşma, Nesimi imgenin duvarı aştı, Azraille karşılaştı.
İnsan elde edemediği idealini veya sevgilisini görmek istemez. Ondan uzak durur. Bir ideali bekleyiştir, insanı tahrib eder eden, Kızıl Elma megalo idea bir idealin ifadesidir, Monna Rosa bir idealin imgesidir
İnsan sevdiğinden kaçar, kaybettiği ile yüzleşmek istemez, tıpkı şair veya şiirdeki ruh gibi
Açma pencereni perdeleri çek
Monna Rosa seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Monna Rosa ben oteliyim
Açma penceresi perdeleri çek
Bir şeyi beklemek zordur, beklersin beklersin ses gelmez. Bir kuş gibi vurulup ölmek istersin.
Ah beni vursalar bir kuş yerine
Bir kuşun uçmak hürriyeti iken neden aceleyle ölmek ister.
Şarin kuş yerine ölmek istemekte acele etmesine neden nedir?
Yunus perde arkasını merak eder, göremeyince
Her nereye baksam dopdolusun
Seni nere koyam benden içeri der
Monna Rosa’da ki kimse Monna Rosa’ya varamayınca onun diğer şeylere yansıtır
Ki ben Monna Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışiar.. Su kenarında
Ki ben, Monna Rosa bulurum seni
Akif bülbüle bakarak hicranını ifade eder. Bayrağa bakarak hayatını hürriyet isteğini dillendirir. Karakoç Monna Rosa ile ruhunun hicranını dile getirir.
Necip Fazıl ile Karakoç birbirlerini tamamlayan iki şairdir Aşağıdaki satırlar
Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya, mısrasının imgeci ifadesidir.
Yağmurlardan sonra büyürmüş şafak.
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içini içine bak
Anlarsın Ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Şu satırlar gayret ve hamiyeti baskılandırılıp eli kolu bağlanan Namık Kemal’in feryadıdır.
Değildir şir-i derzencîre töhmet aczi akma akdâmı
Felekte baht utansın binasip erbab-ı hamiyetten
Karakoç’un şu mısraları aynen yukardaki mısralardır
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk bir garip bir mavi sızı
Alev alev sardı etrafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Karakoç’un muhacir kızı bu bölümde hiç konuşmaz, sadece şair veya şiirdeki adam konuşur. 0 muhacir kızı konuşmayan sadece dekor nitelikli fon şahıslar gibidir
Çok anlamlı metin okuyucularının kültürüne göre mana katmanlarına sahiptir.
Aşk ve çileler sıradan okuyucuya bir sevgili anlatır, ama o aşk aşkın hangi katmanıdır, o çile hangi idealin çilesidir. Karakoç’un şiiri onun malikanesinde oturan şahsa göre yorumlanır.
Ölüm ve çerçeveler şiiri Picasso’nun Macaristanı boribalanmasını anlatan meşhur resmine benzer. Hiçbir şey huzur vermez, herşey derbeder, perişan ve dağınıktır.
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bakıyor ateşe küle böcekler
Köpekler parçalar kanaryaları
Mektupları bir boz ağaç kurdu yer
Baykuşlar ötüyor harabelerde
Yanıyor lambalar hafif ve sarı
Bir kaza kurşunu bulur her yerde
Suvarisiz şaha kalkan atları
Bir ruhun ışığı vardır göklerde
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Ötüyor baykuşlar harabelerde
Necip Fazıl‘ın Başıboş şiirine benzer bu şiir
Vatanımda sular akar başıboş
Herkes birbirini kakar başıboş
Yirmi dokuz harflik sözde aydınlar
Yafta yazar isim takar başıboş
Bozkırlardan topal bir tren geçer
Öküz merkep bakar başıboş
Allah’ım sen acı bu saf millet
Akşam yatar sabah kalkar başıboş
Huzur suzluk ve kırık döküklük, olmayış rüyaları bile istila, eder*
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Garip “bir yolculuk tren ve Gülce
Bölüyor bir hançer ah rüyaları
Bir rüya bir hançer bir el
Pişmanlık ve Çileler şiirine bir hüzün bütünlüğü hükmeder. Ama hüzne gösterilen sebatla hüznün kaynağı çok farklı. Psikanalizde bölünmüşlük, isteklerin ve ideallerin sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Burada şiirdeki bir sır yüzünden bin parçaya bölünmüştür, sıradan bir aşk insanı birkaç parçaya böler ama bu sır şahsı bin parçaya bölmüştür«,
Bin parçaya böldü beni bir divane sır
Bu bölümde nihayet bu fiction poetin kahramanı norm şahsı sevgili olan kız konuşur. Seven perişan, sevilen derbeder. Gayeyi taşıyan bezmiş, gayenin kendisi intiharın eşiğinde. Ulaşılamayan idealler kokuşur, Monna Roza intiharın eşiğindedir. Haşim Ölmek şiirinde kalıp ideallere, biçimsel mükemmelliklere isyan eder, bütün güneş sistemini arkasına alıp bir büyük dağın Firaz-ı Zirve-i Sina-ıyı kahr’dan atlayarak ölmek ister. 0 gizli tepkisini yalnız ölerek değil bütün sistemle birlikte ölerek göstermek ister.
Karakoç’un kahramanı intihar etmek ister, konuşur.
Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım
Batan güne doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağın
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz…
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım
Siz beni ne anlarsınız!
Artık ben gideceğim atım kişniyor
Bir bebek mum istiyor bir ölü şarkı istiyor
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz
Beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam
Taliple, matlup idealle idealist buluşurlar. Ama yazar bir çileyi mubah görür, çünkü fikirler idealler çile ile hamlıktan kurtulur.
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun
Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü
Sana ne olmuş Rosa bir derde tutulmuşsun
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Onun panoramik, eleştirel devir romanının şahısları iki kategoriye ayrılır, tarihsel, dini, felsefi niteliği olan şahıslar. Bir de üslub gereği fiktifize edilmiş şahıslar. Yağmur Duası şiirinde, o geldiğinden beri göklerin açmadığı adam, bir üslub gereği üretilmiştir, ya bir nesli ya da o nesli bir prototiple temsil eden biridir.
Devamı Yarın Gelecek