Hulusi Bey’den Tavsiye: Evlerinizde ailenizle okuyun!
21.LEM’A
RİSÂLE-İ NUR ŞÂKİRDLERİNİN İÇ HİZMET TALİMATI DERS – 2
-; ve ihlasın sırrını kendimizde yerleştirmek için gayet derecede muhtacız. Yoksa hem şimdiye kadar kazandığımız hizmet-i kudsiye kısmen zayi’ olur, devam etmez;
(Lem’alar S: 160 )
Hulusi Bey: İhlasın sırrını nedir içimize yerleştirsek? İhlasın sırrı ne? Şimdi düsturlarda söyleyecek. Rıza-i İlahiden başka hiçbir şey gözetmemek. Yetiştireceğiz, biz hizmeti imaniyedeyiz fakat mukabilinde Allah’ın rızasından başka bir matlubumuz var mı? Ama böyle yavaş söyleme.
Murat ederse ona mani olacak var mı?
-: Olamaz haşa!
Hulusi Bey: Mani de olamaz beğenmedin taş baş yarar. Hiç ehemmiyet vermediğin bir adam kavuğu geniş, cübbesi büyük, senden daha ziyade dine hizmet edebilir. Kim yaptırır?
-: Allah yaptırır
Hulusi Bey: Adam “Ben o nedir ki, ben onu nedeyim ki, hocalığı ne.” Yahu onun hocalığı değil ama İlahi bir himaye altında bir zat bak ne diyor; “İhsan-ı ilahi tarafından omuzumuza konulmuştur.” diyor.
Şimdi biz yek-vücut olursak. Bizim omuzumuzda böyle mühim bir vazifenin ağırlığını, yani mes’ûliyet-i maneviyemiz olduğunu da hesaba katacağız.
Manevi mes’uliyetimiz var. Yapmazsak, aldırmazsak, Allah’ın lütfundan, lütfu da var, kahrı da var. Ehemmiyet vermezsek kahrına uğrarız, ğadabına uğrarız. Mesuliyetli iştir. Ehemmiyet vermezsek aldanırız, ehemmiyet verirsek kazanırız. Ne kazanırız? Ya Allah’ın rızasını kazanırız. Ve yahut Allah’ın ğadabına kendimizi müstahak emiş oluruz. Ne zorumuz var, niçin Allah’ın ğadabına müşteri olalım? Öyleyse temennimiz şu olsun: Cenab-ı Hak bizi rızasına muvafık, Risâle-i Nur’un esrarına uygun hizmet-i imaniyede daim kılsın!
-: Amin!
-: Hem şiddetli mes’ul oluruz. وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً âyetindeki şiddetli tehdidkârane nehy-i İlahîye mazhar olup, saadet-i ebediye zararına
Hulusi Bey: Nehy-i İlahî
وَ لاَ تَشْتَرُوا بِآ يَاتى ثَمَنًا قَليلاً
Bu derslerin talebeleri, Kur’anın şâkirdleri, tilmizleri,
وَ لاَ تَشْتَرُوا بِآ يَاتى ثَمَنًا قَليلاً
da uğrayabilirler. Nasıl olursa uğrarlar? Dünyevî işler için bu ehemmiyetli, uhrevî kazançtan omuz silkerlerse. Cenab-ı Hak, içimizi dışımızı bilmiyor mu? Konuşuyoruz, biz ihlaslı mıyız, değil miyiz, Allah bilmez mi?
-:Bilir.
Hulusi Bey: Nasıl olursa da ihlaslı oluruz? İşte, söylediğim bir şey başka bir şey yok lügat manası filan yok. Biz hiç kimseden çekinmiyoruz. Yalnız Allah rızası için amel ediyoruz. Bu bize öyle yerleşecek ki, Ondan başka şunun bunun rızasını gözetmek, hiç aklımızdan geçmeyecek. Biz Allah rızasına uygun hareket edersek, Allah’ın, rızası nerede? Rıza-i ilahi nerde? Şimdi cennet gibi değil ki
اَلْجَنَّةُ تَحْتَ ظِلاَلِ السُّيُوفِ
اَلْجَنَّةُ تَحْتَ أَقْدَامِ اْلأُمَّهَاتِ
gibi hadisler var. Peki, rızası nerde?
-:İhlasta
Hulusi Bey: Rızası, evet evet Allah’ın rızası nerededir? İhlâstadır. İçimizi dışımızı, hatırat-ı kalbimizi bilen Allah’tır. Aşikâre söylüyoruz: aşikâre diyoruz ki bizim Allah rızasından başka hiç bir düşüncemiz, yoktur bunun için çalışıyoruz. Böyle diyoruz da fakat hakikatte Allah rızasını kulak arkasına atıyorsak; o zaman bizim sözümüzün ehemmiyeti kalır mı? Kalır mı? Yani ağzımız söylüyor fakat işimiz de böyle değil. Cenab-ı Hak, kendi rızasına uygun hareket ettiğimizi bizden daha iyi bilmez mi?
-:Bilir.
Hulusi Bey: Bilirse, ona göre mükâfatlandırmaz mı? Eğer zahirde Allah rızası ile hareket ediyoruz diyoruz da hakikatte yapmıyorsak; Cenab-ı Hak bizim yüzümüzü ahirete bırakmadan da burada da kara eder ha. Burada da o sözümüzün ciddi ve samimi olmadığı meydana çıkar.
Öyle ise, ihlâsın sırrını muhafaza etmek de zormuş. İhlâsın sırrını elde etmeğe, elde etmek var. Bir de muhafazası var. Harici tesirler karşısında bazen ihlâsın dışına çıkılabilir. Çıkılırsa, muvakkaten çıkılabilir daimi olarak değil. Hemen esasa dönmek lâzım. Ne ise onun teferruatına girmeyeyim. Yani mühim bir mazeret zuhur etti. Bizi bu kıymetli toplantılardan mahrum etti, mühim mazeret dolayısı ile bundan mazuruz. Fakat gönlümüz daima burada olmalı. Bu işle meşgul olalım. Olabilir bir zaman, oldu nitekim olabilir ki böyle cemm-i gafîr hâlinde toplanmak mümkün olmaz. Fakat o zaman Üstadımız dedi ki: “Evlerinizi bir medrese hâline getirin. Efrad-ı ailenizi toplayın, onlarla okuyun.”
İnşaallah o günleri bir daha görmeyiz. İnşaallah öyle bir tazyikata uğramayız. Çünkü artık onların ipi pazara çıkmıştır. Elhamdülillâh, Cenab-ı Hak gönüllere ve kalplere bir inanç şeysini vermiştir. Onun için, o günler artık tatbik edilemez kanaatindeyim. Ne edecekler, öldürecekler mi, bizim en ziyade korktuğumuz odur ölüm. Peki, birisi dese ki efendi en geç ölüm senin için gelmeyecek mi?
-:Gelecek.
Hulusi Bey: Varsın bu yolda gelsin. Yahu, senin Üstadın, bizim Üstadımız; “Başımdaki kıllarım adedince başım bulunsa, her gün biri kesilse; hizmet-i Kur’ana feda olan bu baş, size eğilmeyecek” Sen nasıl, onun talebesiyim diyorsun? Artık bunlar mevzubahs olmamalı, kimse ilişemez. Biz Allah’tan, Allah’ın rızasından başka bir gaye gütmezsek, Cenab-ı Hak bizi muhafaza edecek, bizi büyük bir nimete mazhar etti. Hizmet-i Kur’aniye ve imaniye arasına bizi bu çalışma arasında bizi de bulunduruyor. “Ben istemem mi?” diyeyim. İhsân-ı İlahi’ye karşı küfrân-ı nimet mi edelim? Öyleyse, yine muhterem Mehmet Lütfi Efendi gibi diyeceğim: “Can cananın olsun da ne derlerse desinler. Canan canın olsun da ne derlerse desinler.”
Ben, Allah’ın inayetine istinaden diyorum ve sizin de namınıza söylüyorum. Bu cemaatimiz namına söylüyorum ki biz İhlâsı kırmazsak, inayet-i İlahiye bizi muhakkak koruyacaktır. İnâyet-i İlahiye eksilmeden hakkımızda devam edecektir. Allah korusun ihlâsı kırarsak, o zaman hem biz zarar ederiz hem de başkalarına da zararımız dokunur.
وَ لاَ تَشْتَرُوا بِآ يَاتى ثَمَنًا قَليلاً,
Allah’ın ihsanını satıyorum satıyorum diye, ihsânına ehemmiyet vermemek
“ وَ لاَ تَشْتَرُوا بِآ يَاتى ثَمَنًا قَليلاً “
yahu! İhsan-ı İlahi senin tarafından gelmiş, seni layık görmüş bu mübarek zümre içerisine katmış da sen de “Ben istemem, lüzumu yok. Can-ı azizim kenarda kalsın.” O can-ı aziz senden evvel gitsin. O can-ı aziz mi, bu Çan-ı rezil.
Mademki, Üstadını seviyorsun “Başımdaki kıllar adedince başlarım bulunsa, her gün birisi kesilse, Hizmet-i-imaniyeye. Hizmet-i Kur’aniyeye feda olan bu baş size eğilmeyecek.” diyen Zatın mademki talebesiyiz diye geçiniyoruz; yalnız lafla olmaz efendiler, fedakâr olmak lâzım. Şecaat lazım, şecaat lazım. Şecaat-i imaniye. Biraz da Hz. Peygamber (s.a.v.)’ın ruhaniyetinden medet umacağız. Cenab-ı Hak, O Habibinin sevgisini inşaallah bize de nasip eder. O Habibine sevgisinden bir hissecik de bize verir, cemaatimize verir, bizi
وَ لاَ تَشْتَرُوا بِآ يَاتى ثَمَنًا قَليلاً sırrına mazhar etmez.
-: Saadet-i ebediye zararına manasız, lüzumsuz, zararlı, kederli, hodfüruşane, sakil, riyakârane bazı hissiyat-ı süfliye
Hulusi Bey: İşte bu. Hepsi onun içerisinde. Bir daha söyle biraz ağır söyle
-: “…saadet-i ebediyye zararına”
Hulusi Bey: Saadet-i ebediye zararına bu yolda devam edersek, bize saadeti ebediye var mı? Burada saadet var mı? Şu Dünyada saadet hakkıyla saadet var mı?
-: Yoktur!
Hulusi Bey: Yok mu? Nerde?
-: Ahirette
Hulusi Bey: İnşallah İmanla, yüzümüzün akıyla huzuru Rabbe çıkarsak, orada saadet var. Buradaki saadet, saadet değil. Burada saadet arayanlar aldanıyorlar. Bunlar bizim için müjdedir. Allah’ın inayetine lâyık olmak ister miyiz?
-: İsteriz.
Hulusi Bey: Risâle-i Nur şakirdi ol yahu. Risâle-i Nur şakirtlerine böyle bir Zat, bak böyle diyor: “Risale-i Nur şakirtlerine inayet ve rahmet-i İlahiye nezaret ederler.”
İnayet ve rahmet-i İlahiye nerede? Bize hiç uğramıyor! Öyleyse, kusura bakmayın! Sen böyle görüyorsan, Risâle-i Nur şakirdi değilsin. Ya, diyeceksin ki “Üstad -hâşâ, sümme hâşâ! “bu zât, hilaf söylüyor. Hakikat böyle değildir” diyeceksin veyahut “Üstadım doğrudur, hata bendedir diyeceksin.
Hangisi?
Herhalde Üstad doğru söylüyor. Risâle-i Nur şakirtlerine inayet ve rahmet-i İlahiye nezaret ederler. Öyle ise, Risâle-i Nur şakirdi bi-hakkın Risale-i Nur şakirdi olalım da inayet ve rahmet-i İlahiyeden mahrum kalmayalım” Allah’ın yardımına ihtiyacımız var mı, Allah’ın merhametine ihtiyacımız var mı?
-:Var.
Hulusi Bey: Allah’ın acıması bize yeter mi? Yeter. Allah’ın yardımı da bize yeter, rahmeti de bize yeter. Başkasından rahmet, inayet, yardım dilenmeye ihtiyaç kalır mı?
-: Kalmaz
-: “Saadet-i ebediye zararına manasız, lüzumsuz, zararlı, kederli, hodfüruşane, sakil, riyakârane bazı hissiyat-ı süfliye ve menafi’-i cüz’iyenin hatırı için ihlası kırmakla; hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’aniyenin hizmetine taarruz, hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.”
Hulusi Bey: Allah senden razı olsun Hacı Ağa. Allah senden razı olsun çok ihya ettin.
Kardeşim, Allah hepimizden de razı olsun. Bizim ne kuvvetimiz var ki? Bir ferde getirip işi bağlayalım, ona hakkından, haddinden fazla itibar edelim. Fakat işte bu zaman ‘ene’ zamanı değildir diyor, yine unutma onu, ‘cemâat’ zamanıdır. Biz bu davâ içerisine girmiş olan ister burada ister şarkta ister garbta ister Almanya’da ister Amerikan zenciler içinde olsun, Risâle-i Nur şakirdi olanların hepsi kardeşimizdir. Hind’deki Müslümân, kardeşimiz değil midir? Çin’deki müslüman kalmışsa onlar kardeşimiz değil midir? Rus içerisinde zulüm altında, ateş içinde imanlarını kurtarma gayretinde olanlar kardeşleriimiz değil midir?
Biz burada huzur içerisindeyiz onlara göre çok rahatız. Bizi rahatta bırakan inâyet-i İlahiyenin ve rahmet-i İlahiyenin vücudu neye sebeb geliyor? Risâle-i Nur şakirdi olmaya bedel bize bu huzur verilmiş. Şimdi böyle bir nimete mazhariyetimizin şükranesi de nedir? Bu huzuru bulamayanlar, din düşmanlarının ellerinde, ülkelerinde yaşayanlar o din kardeşlerimize karşı Cenab-ı Hak muinleri olsun.
-:Âmin
Hulusi Bey: O zalimlerin şerlerinden onları korusun.
-: Âmin.
Hulusi Bey: Onlara bu tazyikat karşısında imanlarını zayi‘ ettirmesin.
-: Âmin.
Hulusi Bey: Dünyaları berbâd olsa da bile, ahiretlerini kaybetmekten korusun.
-: Âmin.
Hulusi Bey: İşte bu temennilerimizdir.. Bu kadar bir dua şu ufacık cemaatin duasıyla onlar müstefid olur mu?
:-Olur..
Hulusi Bey: Ve biz bilmesek, rahmet-i İlahiye bilmiyor mu?
:- Biliyor.
Hulusi Bey: Rusların içerisinde Müslüman var. Hâlâ o rejim altında dinlerini korumak için ne kadar sıkıntı çekiyorlar kim bilir. İşte biz buradaki ferahlığın şükrünü yaparken onları hatırlayalım.
Şimdi biz bilmiyoruz Ya Rabbi! Dünyanın her tarafında, böyle bir saadeti bize nasip ettiğin saadeti nasip etmediğin mü’min, muvahhid, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâatten kardeşlerimiz vardır, onları bilmiyoruz; fakat Senin bilmediğin, görmediğin hiç bir yer, hiç bir şey yoktur. O kardeşlerimizi dünyevi sıkıntılar karşısında sermayelerini bütün bütün mahvedecek, saadet-i ebediyelerini haraba götürecek vazıyete düşürme. Onların âh u eninlerine mukabil, zalimlerin hakkından Sen gelebilirsin. Onları zulme uğratma, imanlarını elden kaçıracak sıkıntılara düçâr etme.
-:Âmin!
-: Bazı hissiyat-ı süfliye ve menafi’-i cüz’iyenin hatırı için ihlası kırmakla; hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem hizmet-i Kur’aniyenin hizmetine taarruz, hem hakaik-i imaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.
Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır manileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır. Bu manilere ve bu şeytanlara karşı, ihlas kuvvetine dayanmak gerektir. İhlası kıracak esbabdan; yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz.
Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى demesiyle, nefs-i emmareye itimad edilmez. Enaniyet ve nefs-i emmare sizi aldatmasın. İhlası kazanmak ve muhafaza etmek ve manileri defetmek için, gelecek düsturlar rehberiniz olsun.
Hulusi Bey: Enaniyet ve nefs-i emmare sizi aldatmasın. Yani kaide olarak, ene değil bir cemaat halinde kuvvet, kuvvet cemaattedir cemaatte. Evet, mübarek Üstadımızın, ilk mübarek sözlerinden mühim bir sözü de şudur: “Bu zaman uzlet zamanı değil, cemaat zamanıdır.” Uzlet zamanı değil cemaat zamanıdır. Uzletten murad nedir? Bizim memlekette biri var. Bir mağaraya çekilmiş, orada yaşıyor. Ne yaptığını kimse bilmiyor. O adam ehlullâhtandır. Kabul. Ne derlerse kabul. Fakat o adamın din kardeşlerine ne faydası vardır? O mağarada kut-u layemut, az az. Belki Cenab-ı Hak, ona ğaybi elden şeyini de veriyor. O adam velidir, Allah’ın dostudur; kabul. Fakat şu biçâre, avare, Hz. Muhammed (a.s.m.)’ın şu asra kalmış, zavallı ümmetine karşı bu dağa çekilmiş zatın ne faydası var?
:- Bir faydası yok.
Hulusi Bey: O kendisi için mükemmel bir adam. Allah adamı. Fakat Dünyaya gelmekten maksat, bahusus böyle fitne-i ahirzamanda kalmış çok mübarek, çok iyi, Allah’ın dostu, velisi, bir dağa çekilmiş, öyle ki az yiyor, az içiyor ve orada da teslim-i ruh ediyor. Bunun halk içerisinde ki vaziyeti şu acıklı durumumuza bir faidesi var mıdır?
Bakın, şimdi şu okuduğumuz maalesef, maalesef diyorum- çünkü bugün öbür türlü Osmanlı yazısını, İslâm yazısını okuyacaklarımız da az kaldı pek az. Şimdi şu soldan yazıyı okumak çoğaldı. Fakat dini bilgilerden mahrumiyet de o nispette arttı.
Şu soldan yazılar bu zamanda olmasaydı bu imanlarını kurtarmak şeyini nerde bulacaklardı Bilhassa gençlerimiz, şu zamanın dehşetini nasıl idrak edeceklerdi?
Şimdi açık konuşuyorum, ben bu yazıya taraftar değilim. Fakat gençlerimizin hatırı için bu yazıyı okuyorum da, icab ederse yazıyorum da. Ben okumazsam onlarla beraber, böyle sohbet etmesem, “Sen nereden bu sözleri uyduruyor musun, yoksa bir kitaba mı dayandırıyorsun?” Meselâ, Kur’an hattıyla yazılmış yazılarımdan okuyorum. O gençler, bir kaçı deseler ki; “Sen nereden okuyorsun, o kitaptan bende görsem, bunu görse okusa anlayacak” Ha evet üzerine bakacak. Bu nedir bu şu ne?
-: Said-i Nursi
Hulusi Bey: Said Nursi namındaki bir zatın telif ettiği bir eserdir. O da kulaktan kulağa misafir olmuş, şimdi bu sözlerin bir kitaptan geldiğini görürse benim sözüme itimat eder. Ben de burada ki davanın hak olduğunu, konuşmalarım sırasında onun anlayabileceği bir dille, şimdi ki revaca girmekte olan “oluşmak, buluşmak” gibi kuşdilinden ben ondan konuşamam, beceremem bazı tabirler belki zora ki söylerim. Fakat buradakini anlatabilirim Allah’ın lütfuyla. Okuduktan sonra onun da aklına gelir, yatar. Derki “Bir kitaptan bana söylüyor, bu kitabında muteber olduğuna kanaatim var.”
Okuyanların hâlini gördüm. Genç arkadaşlarımızdan bu dersleri okuyanların o haylazlık vaziyetinden çıktıklarını, tam Müslümanlığa yarar bir hâle geldiklerini gözümle gördüm. Öyle ise, inanıyorum ki, bu kitaplar bundaki manalı sözler, bozulmaya müstaîd insanları bozulmaktan kurtarıyor, bozulmuş olanları insafa getiriyor, imanı zayıf olanların imanını kuvvetleştiriyor, imanı kuvvetli olanların imanlarına daha ziyade terakki veriyor, hakkalyakin mertebesine kadar yol açıktır oraya kadar götürüyor.
Evet, bu burada bu müzâkerelerimizde görüyorsunuz. Ben dedim karışmayayım yahu. Fakat işte ihlâs üzerine gidiyoruz. Ne yapayım? Söylemesek olmaz, anlatmasak olmuyor. Herhâlde söylemek lâzım. Söylemezsek sonra, “Bildiği hâlde sakladı” dersek. Ben alim değilim. Risâle-i Nur’un hadimiyim, Kur’anın hizmetkârıyım. Aciz bir abdim. Ben bu vaziyetteki acizliğime razıyım. Sizler de şâhid olun ki, bana Dünyanın pâdişâhlığını verseler, buna değişmem.
-:Daha ne istiyorsun kurban öyle bir yer almışsın ki efendim.
Hulusi Bey: Sen Muhterem hacı, sen de razı değil misin hâline?
-: Çok razıyım.
Hulusi Bey: Öyle ise daha ne? Hepimiz aynı vaziyetteyiz. Ve böyle olmak lâzım. Cenab-ı Hak, bu inanışımız ve bu kanaatimizden bizi ayırmasın.
-: Âmin!
-: İhlâsı kazanmak ve muhafaza etmek ve mânileri def etmek için, gelecek düsturlar rehberiniz olsun.”
Hulusi Bey: İhlâsı kazanmak, madde bir. İhlası kazanmak, bir. Muhafaza etmek, iki. Muhafaza etmek, İhlâsı kazandı, muhafaza etmek kolay mı? Demek ki, muhafaza etmek. Ya Rabbi, Öyleyse, bizi ihlâsa muvaffak et! Onu muhafaza etmeyi de nasip et. Evet, Ona muvafık amelde bulunmak da, mânileri de sen def et! Başka?
-: Üç tane
Hulusi Bey: Üç tane. Mani var mı? Her hayırlı işin birçok mânileri vardır. Bu da hayırlı iştir. Bunun da mânileri olur. Cenab-ı Hak, mânileri izaleye kudretlidir. Her şeye gücü yeter. İnşaallah, bu tarafa dikilen gözleri kör etsin! Bu iman Nuruna dikilen gözleri kör etsin! Bazılar istiyor değil mi?
-: Âmin!
-: BİRİNCİ DÜSTURUNUZ:
Hulusi Bey: Yahu ne yapıyoruz. Başka bir işimiz yok maşaallah efendiler hiç bunlardan hiç birisine ihtiyaç yok Cenab-ı Hakk’ın bize verdiği bu nimet karşılığında şükürden aciziz.
Dua
سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَليمُ الْحَكيمُ
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ * وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَلينَ * وَسَلاَمَةٌ عَلَى الْحَاضِرِينَ اِلى يَوْمِ الدّينِ * وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعَالَمينَ
Cenab-ı Hak ve Feyyaz-ı Mutlak Hazretleri, yaptığımız, bu sohbeti imaniyeyi dergâh-ı izzetinde kabule karin eyle! hâsıl olan sevap hürmetine ehl-i imanın bütün hastalarına, gerek bundan evvel müfredatıyla söylenenlerin gerekse umumen ehl-i imanın hastalarına acil şifâlar, bütün dertlilerine acil devalar, borçlulara ve musibetzedelere o elemlerden kurtulmalar, yolculara selâmetler, cümlemize dâreynde selâmetler ve saadetler nasib-i müyesser eyleye, cümlemizin ahir-i akıbetimizi hayır eyleye. Burada Kur’anın nuru altında lutfuyla toplayan O Rahmânu’r-Rahîm-i Kerim olan Allah’ımız, ahirette de, ruzu-u haşirde de, Habîb-i Ekrem (s.a.v.)’in livâyı hamd adıyla müsemma sancağı altında eksiksiz hepimizi yani ehl-i tevdid, ehl-i iman, ehl-i İslam bütün din kardeşlerimizi, bilhassa Risale-i Nur şakirtlerini inşallah hiçbir tefrikaya uğratmadan, oradan da parçalatmadan hepsini beraber o haşri azamda toplar, bizi nihayetsiz rahmeti ile taltif eder. Şefaati uzmaya bizi müstehak edecek bir halde bulundurur. Rahmet-i ilahiyeden ümit varız, bizi burada toplattığı gibi orda da inşaalah toplattırır, burada hesapsız kusurlarımızı nazar-ı müsamaha ile af ile karşıladığı gibi orada da bütün kusurlarımızdan bizi sıyırır.
“ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّاَتِهِمْ حَسَناَتٍ ”
hasenat sırrına mazhar eder. Rahmetiyle hakkımız da muamele eder. Ya Erhemerrahimin lütfuna muhtacız, affına muhtacız bizi mağfurin zümresine ilhak eyle. Orada, burada görme imkanını bize vermediğin, fakat hasretini çektiğimiz hem Cennetini, hem rızanı, hem likanı, üçünü birden istiyoruz. Bu ihsanı da ikmal et hakkımızdaki nimetlerini itmam et Ya Rabbi.
آمِينَ
وَسَلاَمٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ وَسَلاَمَةٌ عَلَى الْحَاضِرينَ اِلى يَوْمِ الدّينِ
٭وَالْحَمْدُلِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ اَلْفَاتِحَة مَعَ الصَّلَوَاةُ٭