ALLAH NEDEN İLK ÖNCE BAKTERİLERİ YARATTI?
Allah ilk önce bakterileri sonra biraz daha kompleks canlıları, sonra bitkileri ve en son da insanı yaratmıştır.
Allah hakîmdir. Yani, her yaptığı şeyde pek çok hikmet vardır. Hiçbir şey gelişigüzel değildir. Allah’ın yarattığı şeyin mutlaka birden çok faydalı yönü vardır. İlmin ve âlimin görevi onların faydalarını ve hikmetlerini ortaya koymak olmalıdır.
Yoksa bir açık ve hikmetsizlik arayarak, Allah’ın mülkünü sebeplere ve tabiata vermek olmamalıdır. Maalesef, materyalist felsefe taraftarları ve Allah’a inanmayanlar, her şeyi tesadüfe ve sebeplere vermek için varlıkların yaratılışında bir hikmet ve maslahat olmadığını devamlı nazara vermektedirler.
Her varlığın yaratılışındaki hikmet gayeleri her insanın bilmesi mümkün değildir. Bunların bir kısmı ilmî araştırmalarla zamanla ortaya konacaktır.
Her varlığın yaratılışındaki hikmetlerin neler olduğunu devamlı sorgulamak ve Allah’ın eseri olup olmadığını test etmek akıllı bir davranış değildir. Çünkü, bir insan ne kadar bilgi sahibi olursa olsun, her varlığın nasıl ve niçin yaratıldığını, onun yaratılış gaye ve hikmetlerini bilmesi mümkün değildir. Bu tip sorulara yeterli cevap bulamayınca, kötü arkadaş ve güya bilim adına bazı ateistler devreye girip, bu varlıkların Allah’ın eseri olmadığını telkine başlıyorlar.
Bunun için Allah’a inan bir kimse, atomdan galaksilere kadar her varlığın Allah’ın eseri olduğunu kabul eder. O’nun, her şeyi bir değil, birden çok hikmet ve gayeye göre yarattığını bilir. Her varlığın bu manadaki gaye ve hikmetlerinin her yönüyle bilinmesinin ancak ilmî çalışmalarla o sahanın elemanları tarafından ortaya konabileceğini kabul eder.
Varlıkların yaratılışı tefekkür etmek gafleti dağıtır. Ciddiyete sebep olur ve aynı zamanda büyük bir ibadettir. Zira bir saat tefekkürün bazen bir sene nafile ibadetten üstün olduğu bildirilir. Yalnız tefekkür âlemde yapıldığı zaman, derine inmeden ana hatlarıyla yapılmalı, nefsi tefekkürde derine inilmelidir. Çünkü insanın ilmi sınırlıdır. Allah’ın ilmi sonsuzdur. İnsan bu son derece sınırlı ilmi ile kâinattaki bütün varlıkların yaratılış hikmetini ve gayesini bilmesi mümkün değildir.
Bediüzzaman bunu şöyle beyan eder:
“Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüb edersin (yaklaşırsın). Aksini yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır. Evham ise havalandırır, enâniyetin kalınlaşır. Gafletin kuvvet bulur, tabiata kalb eder. İşte dalâlete isâl (götüren) eden kesret yolu budur” (Mesnevî-i Nuriye. Habbe, zeyl-üz-zeyl).
Demek ki, insan dış âlemi tefekkürü kabaca ve kısa, kendi yaratılışını, aza ve organlarının görevini ayrıntılı düşünürse, Allah’ın birliğini anlamasına vesile olacaktır. Aksini yaparsa, yani kendi nefsini unutup, âlemin yaratılış hikmetlerini anlamada derine dalarsa onların içerisinde boğulup, varlıkların yaratılışını tabiata vererek dalalete düşecektir.
Şimdi bu bilgiler ışığında yukarıdaki soruya dönersek, önce çok hücreli canlılar yaratılmış olsa, ortam onlar için uygun değil ki, o canlılar nasıl besin bulup yaşayacaktı? Mesela, yerde toprak gelişmemiş ve mikro organizma yoksa papatya nasıl yaşayacaktı? Çimenler olmadan koyun kuru dağ ve taşın içinde neyle beslenecekti? Bitkiler ve hayvanlardan önce insan yaratılacak olsa idi, ne yiyecekti?
Yavru dünyaya gelmeden Allah onların annelerinin göğsünde sütü hazır ettiği gibi, ilk yaratılışta da, her bir varlığın yaşaması için uygun ortam hâsıl edildikten sonra, o ortamda yaşayabilecek canlıları Allah meydana getirmiştir.
Allah kâinatı ve içindeki varlıkları tedricen, yani kademe kademe yaratmıştır. Nitekim günümüzdeki yaratılış da böyle tedricendir. Mesela bir hücre olarak varlık âlemine ayak basan insanın, dokuz ayda gelişmesi tamamlanmakta, tarlaya atılan bir buğday tanesinin gelişip olgunlaşması dokuz-on ayı bulmaktadır.
Dünya imtihan yeri olduğu için Allah bütün varlıkların yaratılışını, zamana ve bir takım sebeplere bağlamıştır. İstese kudretiyle her şeyi bir anda yaratıp, yok edebilir. Ama hikmeti, yani hakîm ismi buna müsaade etmemektedir.