Nurdan Haber

Allah kendinden büyük bir mahluk yaratabilir mi?

Allah kendinden büyük bir mahluk yaratabilir mi?
Adem Tatlı( ademtatli@nurdanhaber.com )
09 Aralık 2019 - 9:31

ALLAH KENDİNDEN BÜYÜK BİR MAHLÛK YARATABİLİR Mİ?

 Günümüzde özellikle gençler tarafından sıkça sorulan bir soru. Böyle bir sorunun iki türlü soruluş sebebi vardır. Birincisi, bu konuda bilgi edinmek için. Diğeri de gençleri Allah’a iman noktasında tereddüde düşürmek ve doğru ve Hak yoldan saptırmak için.

Her ne sebepler sorulmuş olursa olsun. Böyle bir soru her şeyden önce, Allah’ın tarifini ve tanımını bilmemekten kaynaklanmaktadır. Çünkü her şeyin tarifi olduğu gibi Allah’ın da bir tarifi vardır. Bir gün sahabelerden birisi soruyor:

Ya Resulallah, Allah’ı bize anlat” Bunun üzerine İhlas suresi nazil oluyor. Mealan:

De ki: “O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir). O’ndan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”

Ayrıca, Allah’ın sıfatlarının da iyi bilinmesi gerekmektedir. O ezelîdir, ebedîdir. Yaratılmamıştır. Her şeyi O yaratmıştır. Yaratılmış ne varsa o mahlûktur, ilah olamaz.

Şimdi böyle bir kabul ve tariften sonra; “Allah’ı kim yarattı?” diye sorulmaz. Çünkü yaratılan mahlûktur, ilah olamaz.

Allah’ın sıfatları zatındandır. Varlığının gereğidir ve her sıfatı sonsuzdur. Yani, görmesi sonsuzdur, işitmesi sosuzdur, ilmi sonsuzdur, yaratması sonsuzdur ve ha keza.

Allah’ın kâinattaki tasarrufu emirledir. Bir komutan “Yürü” emriyle bir eri yürüttüğü gibi, aynı emirle bir milyon eri de yürütür.

Allah da “Ol” emriyle bir atomu yarattığı gibi, aynı emirle bütün kâinat âlemini de yaratır.

 Bu soruda bir takım çelişkiler vardır

 1-Her şeyden önce Allah’ın sıfatları sonsuzdur. Dolayısıyla sonsuzdan büyük bir sayı olamaz ki, böyle bir sual de sorulabilsin. Sonlu bir rakam sonsuzdan büyük olmaz. Sonsuzdan büyük bir rakam telâkki edilse, o zaman da sonsuzluk hakikati ortadan kalkar. Böyle bir soru Allah’ın sıfatlarının sonsuzluğunu bilmemekten kaynaklanmaktadır.

 2-Böyle bir soruda bir şeyin zıddına dönüşmesi vehmedilmektedir.

Yukarıda zikredilen sual sahibinin vehmine göre, Cenâb-ı Hak ezeli olduğu halde, hâşâ hâdis olacak, yani sonradan yaratılmış olacak. Yaratılması vehmedilen o varlık ise, hâdis olduğu halde ezelî olacaktır. Tâ ki, Allah-u Teâlâ’dan, hâşâ daha büyük olması tevehhüm edilsin. Aynı şekilde, Allah-ü Teâlâ, vâcib olduğu halde mümkün olacak; bir mümteni ise vâcib olacaktır. Allahü Azîmüşşân, nihayetsiz kadir olduğu halde, âciz olacak, O’nun yaratmasına muhtaç olan o varlık ise, nihayetsiz kadir olacaktır. Yâni, o varlık yaratılmasında, devam ve bekasında Allah’a muhtaç iken -hâşâ- Allahü Teâlâ ona muhtaç olacaktır. Yine; Cenâb-ı Hak, nihayetsiz hakîm olduğu halde nihayetsiz mahkûm olacak; şu anda o iddiacının zihninde mahpus olup, vücut sahasına çıkamayan o mevhum varlık ise, mutlak hâkim olacaktır.

3- Varlıkların üç vücut mertebesi vardır: a- Vâcib, b-mümkün, c-mümteni.

Mesela, güneşin ziyadar olması vâcibdir. Yâni, ziyâsız güneş düşünülemez. Güneşi irâde sahibi farz etsek, ışığını dilediğine verip, dilemediğine vermemesi de mümkündür. Güneşin aynadaki tecellisinin, güneşin cesamet ve hararetine sahip olup, etrafında on iki seyyareyi gezdirmesi ise, mümtenidir. Yani imkânsızdır.

Aynen bunun gibi, Cenâb-ı Hakk’ın vücudu “vâcib”, yaratılmış ve yaratılacak olan her şeyin vücudu “mümkün”, Allah-ü Teâlâ’nın şeriki, misli, benzeri ve nazilinin bulunması ve herhangi bir mahlûkunun kendisinden büyük ve güçlü olması ise “mümteni”dir.

Sualde vâcib vücut mümkün vücut ile mümkün mümteni ile yahut mümteni vâcible karıştırılmaktadır. Bu karıştırma ya bir cehalet eseridir yahut zihinleri bulandırmak için kasten yapılmış bir mugalâta, bir lâfebeliği ve bir cerbezedir.

Mümteni, varlığını tasavvur etmek asla kabil olmayan ve yokluğu, zâtının muktezası olan mefhuma denir. Mümkünün “olmak”, “olmamak” gibi iki ciheti varken, mümteninin tek ciheti vardır; o da olmamaktadır. Yokluk mümteninin daimî özelliğidir. Onun varlığını tasavvur etmek, tenakuz ve tezatları doğurur.

Meselâ, bir rakam ya çifttir, ya da tektir. Bir rakamın hem çift, hem de tek olması mümtenidir.

Bir insanın aynı anda hem ayakta, hem de oturur olması da mümtenidir.

Bir rakamın sonsuzdan büyük olması da mümtenidir.

Aynen bunun gibi, Cenâb-ı Hakk’ın şerik ve benzerinin olması da mümtenidir.

Mümkünün vâcib’ten büyük olması da mümtenidir.

Mahlûkatın Hâlık’tan kadir, üstün olması da mümtenidir.

 

4- Sual sahibi büyüklük kavramını bilmemektedir

       Cenâb-ı Hakk’ın (CC) büyüklüğü zatîdir, mahlûkatın büyüklüğü ile mukayese edilen bir büyüklük değildir. Yâni, Allah-ü Teâlâ zâtında büyüktür, büyüklüğü izâfetsizdir, mahlûkat ile kıyasa edilmez.

İlmi nihayetsiz, kudreti hadsiz, azamet ve kibriyâsı sonsuz olan Allah-ü Teâlâ’nın büyüklüğü mahlûkatın büyüklüğü ile hiçbir cihetle kıyasa giremez. Zira bütün mahlûkat hep O’nun sıfatlarının ve isimlerinin tecellileridir.

Büyüklükte kıyas edilen şeyler kendi aralarında sıralamaya, derecelemeye girerler. Lâkin bir büyüklük nevi diğeriyle kıyasa girmez. Mesela, büyük âlim ile büyük dağ ifadelerindeki “Büyük” sıfatları arasında mahiyet farklılığı vardır. Biri ilmin büyüklüğünü, diğeri ise cismin azametini ifade eder. Dağlar da, âlimler de ancak kendi aralarında mukayese edilebilirler.

Yukarıdaki sualde Allah-ü Teâlâ’nın büyüklüğü, mahlûkat büyüklüğü ile karıştırılmaktadır. Sualde, sözü edilen o vehmi varlığın, mahlûk olacağı peşinen kabul edilmektedir. Bir mahlûk ise, ne kadar büyük olursa olsun, büyüklüğü mahlûkiyet dâiresinde kalır.

Malûmdur ki, her mahlûk vücut sahasına Allah’ın kudret ve iradesiyle çıktığı gibi, varlığını devam ettirmek için de her an O’ndan medet alır. Vazifelerini O’nun ihatalı ve geniş ilmi altında sürdürür. Acizlik, fakirlik ve ihtiyaç mahlûkun sıfatları, halleridir. Yine her mahlûk, tegayyür ve tebeddülden, fena ve zevalden, yani değişme başkalaşma ve farklılaşmadan kendini kurtaramaz. Her mahlûkun fıtrî bir ömrü ve yine fıtrî bir eceli vardır. Mahlûkata ait bu ve benzeri sıfatlar göz önüne alınırsa, Cenâb-ı Hakk’ın (CC) yaratıp yaratamayacağından söz edilen o mevhum varlığın âciz, fakir, mütebeddil, mütegayyir, nakıs, fâni, hadis, mümkün olmaktan kendini kurtaramayacağı ve söz konusu sualin de bir vehimden, bir desiseden ve bir safsatadan ileri gidemeyeceği açıkça anlaşılır.

İşte yukarıdaki sual, büyüklük mefhumunu bilmemek yanında, Hâlikıyet ve mahlûkıyeti de bilmemekten kaynaklanmaktadır.

Kısaca söylemek gerekirse, böyle bir sorunun bilimsel bir değeri yoktur. Bir vehimden ve safsatadan ibarettir.

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )