Almanlar 2. Dünya Savaşını Neden Kaybetti? Bir Cevap ve Bir Hatıra…
RİSALE-İ NUR ŞÂKİRDLERİ TARAFINDAN SORULAN SUALE CEVAP
Suâl: Geçen sene sizden sormuştuk ki; elli gündür merak edip dünya cereyanlarına bakmadınız ve sormadınız, o zaman bize bir cevap verdiniz. Gerçi o cevap hakikattır ve kâfidir; fakat Risale-i Nur’un intişarı ve hizmeti ve âlem-i İslâmiyetin menfaati noktasında bir derece bakmanız lâzım iken, şimdi, onüç ay oluyor aynı hâl devam ediyor. Merak edip hiç sormuyorsunuz.
Elcevap:
اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ
âyetine en a’zam bir tarzda şimdiki boğuşan insanlar mazhar olmalarından, onlara değil taraftar olmak veya merakla o cereyanları takip etmek ve onların yalan, aldatıcı propagandalarını dinlemek ve müteessirane mücadelelerini seyretmek, belki o acip zulümlere bakmak da caiz değil. Çünkü, zulme rıza zulümdür; taraftar olsa, zâlim olur. Meyletse
وَ لاَ تَرْكَنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ
âyetine mazhar olur.
Evet, hak ve hakikat ve din ve adalet hesabına olmadığına ve belki inat ve asabiyet-i milliye ve menfaat-i cinsiye ve nefsin enaniyetine dayanan dünyada emsali vuku bulmayan gaddarâne bir zulüm hesabına olduğuna kat’î bir delil şudur ki: Bin mâsum çoluk-çocuk, ihtiyar, hasta bulunan bir yerde, bir-iki düşman askeri bulunmak bahanesiyle bombalarla onları mahvetmek ve tabakat-ı beşer cereyanları içinde, burjuvaların en dehşetli müstebitleri ve sosyalistlerin ve bolşeviklerin en müfritleri olan anarşistlerle ittifak etmek ve binler, milyonlar mâsumların kanlarını heder etmek ve bütün insanlara zarar olan bu harbi idâme ve sulhu reddetmektir.
İşte böyle hiçbir kanun-u adalete ve insaniyete ve hiçbir düstur-u hakikata ve hukuka muvafık gelmeyen boğuşmalardan, elbette âlem-i İslâm ve Kur’ân teberri eder. Yardımcılıklarına, tenezzül edip tezellül etmez. Çünkü onlarda öyle dehşetli bir fir’avunluk, bir hodgâmlık hükmediyor, değil Kur’ân’a, İslâma yardım; belki kendine tâbi ve âlet etmekle elini uzatır. Öyle zâlimlerin kılınçlarına dayanmak, hakkaniyet-i Kur’âniye elbette tenezzül etmez.
Ve milyonlarla mâsumların kanıyla yoğrulmuş bir kuvvet yerine, Hâlik-ı kâinatın kudret ve rahmetine dayanmak, ehl-i Kur’ân’a farz ve vacibdir. Gerçi zındıka ve dinsizlik o boğuşanların birisine dayanıp ehl-i diyaneti ezer. O zındıkanın tazyikinden kurtulmak, onun aksi cereyanına taraftar olmak bir çaredir. Fakat şimdiye kadar o taraftarlık bir menfaat vermeyerek çok zararları dokunmuş.
Hem zındıka, nifak hasiyetiyle her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip, sana düşman eder. Senin taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, faidesiz boynunda kalır. Risale-i Nur şâkirdlerinin vazifeleri îman olduğundan, hayat mes’eleleri onları çok alâkadar etmez ve merakla baktırmaz. İşte bu hakikata binaen, değil onüç ay, belki onüç sene {(Hâşiye): Hem tam yedi senedir aynı hal devam etti. Ne merak etti ve ne de sordu ve ne de bildi.} dahi bakmasam hakkım var. Sizler baktınız, günahlardan başka ne kazandınız? Ben bakmadım, ne kaybettim? Kastamonu Lâhikası/208
Hz. Üstad Bediüzzaman’ı 2. Dünya savaşı senelerinde Kastamonu’da ziyaret eden Tahiri Mutlu Ağabey’den bu savaşın gidişatına dair mühim bir hatırayı Merhum Badıllı Ağabey şöyle naklediyor;
Tahirî Ağabey dedi: “Ben Kastamonu’ya Üstâd’ımızı Ziyarete gittigimde, kendisinden dinlediğim ve oradaki Nur talebelerinden etraflıca duyduğum bir hadise şöyledir: Hazret-i Üstâd, ıkinci Cihan Harbi başlarında; İslâm milletine büyük darbeler vuran ıngiliz ve Rusların Alman ordusu karşısında maglubiyetlerini büyük sevinçlerle karşılamışken, hatta bir ara Alman ordusuna muvaffakiyet için dua etmye baslamışken, fakat bir müddet sonra, Almanların çok acib zulümlere başladığını ve masum çoluk cocuk demeden bombalarla imha ettiğini işitince ,dua defterinden onların ismini sildi ve sırt çevirdi . Hatta Tahirî Ağabey Alman mağlubiyetinin Üstâd ‘ın dua sını kesmesinden sonra başladığını da söylüyordu. (A. Badıllı)