Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’yi vefatının 36. yılında rahmet dualarımızda anıyoruz.
Cemal Gürsel’e huzur Konya hapishanesinde diye mektup yazan Osman Yüksel Serdengeçti’yi, koğuş arkadaşı Mevlüd Gönen anlatıyor:
Bir ömür boyu İslam davası üzerine mücadele eden Osman Yüksel Serdengeçti, 10 Kasım 1983’te vefat etmiş ve Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedilmişti.
Osman Yüksel Bediüzzaman hazretlerini ziyaret etti, Hz. Üstad’ı veciz ifadelerle anlatan makaleler yazdı. Risale-i Nur’u okuyup istifade etti.
Serdengeçti 1961 yılında Konya hapishanesine alınır. Koğuşunda tevafuken nurcular da vardır. Orada Dr. Sadullah Nutku ve arkadaşları ile mülâki olur. Nur talebesi mahkûmlardan birisi de halen hayatta olan imam Mevlüd Gönen hocadır.
Mevlüd hoca hizmet hatıralarını ve koğuş arkadaşı Osman Yüksel’i, Ağabeyler Anlatıyor kitaplarında yayınlanmak üzere Ömer Özcan’a şöyle anlatıyor:
Konya hizmetlerinin saffı evvellerinden Mevlüd Gönen
OSMAN YÜKSEL DE BİZİM KOĞUŞA GELDİ
Hz. Üstad’ı 1957 yılında Emirdağ’ında ziyaret etmek nasip olmuştu.
Biz 1961’de, 13 kişi Konya hapishanesinde yatarken, sonradan Osman Yüksel Serdengeçti de geldi aramıza. Onun Cemal Gürsel’e; “Türkiye’de huzur yok diyorsun”, “Türkiye’de huzur, Konya hapishanesinin falan koğuşunda, Doktor Sadullah’ın yanında, huzura kavuşmak istiyorsan, buyurun.” şeklinde meşhur bir telgraf yazısı vardır, o telgrafı bizim koğuşta hazırlamıştı.
Osman Yüksel Dr. Sadullah ağabeyden çok istifade etmişti. İlk geldiğinde: “Doktor, ben çok yerler, çok kimseler gördüm; senin gibi birini görmedim. Suyun içine başını soksalar sen yine Elhamdülillah diyorsun, bu nasıl bir ahlak böyle?”
Başka bir gün: “Doktor (Sadullah), ben mebus olacağıma, mahpus oldum. Ama yine çıkacağım mebus olacağım, sizi ben çıkaracağım” dedi. Dr. Sadullah ağabey ona dedi ki:”Bunlar çıkacak da, ikimiz kalacağız belki.” Hakikaten bir iki gün sonra nurcular çıkın, dediler. Sadullah ağabeye, sen dur dediler. Biz çıktık, Osman Yüksel ile ikisi kaldı. Sadullah ağabey ehli kalp birisiydi. Ben onunla hacca gittim, çok şeylerini gördüm.
Osman Yüksel çok nüktedan birisiydi. Biz Risale-i Nur okurduk, o dinlerdi. O okur, biz dinlerdik. Bediüzzaman’a hayrandı. Üstad’a ziyaretleri var zaten, daha önceden hizmeti biliyordu. Ziyaretinde Üstad’ın sırtını sıvazladığını ‘oğlum olsaydı adını Osman koyardım’ dediğini anlatırdı.
OSMAN YÜKSEL’İN DR. SADULLAH NUTKU HAKKINDA YAZDIĞI MAKALE ŞÖYLEDİR:
Konya hapishanesinde onlardan bir Dr. Sadullah vardı ki…
Allah’ım ne adamdı o? Nasıl imandı ondaki! Adam hapishanede idi, fakat gül-gülistan içindeydi. Gülen gözlerle bakardı insana. Her şeyi unutuyordum onun yanında. Adam adeta teneffüs edilen bir şey gibiydi. Yanımdan bir ruh gibi uçuverip gideceğinden korkardım!..
Yanımdaki arkadaşa:
Şu pencereleri kapat. Sonra doktor uçar gider bu demirlerin aralarından, demiştim. Fakat onun uçmaya, gitmeye niyeti yoktu. Bu kadar yüksek olduğu halde bizim gibi sürünenlerle beraberdi; bizi bırakmıyordu; kurtaracaktı o.
Evet, Dr. Sadullah Nutku…
Nurculuktan sanıktı. Karakola götürmüşler, dövmüşlerdi; bayılıncaya kadar. Kendine geldiği zaman zalimlerin affı için Allah’ına dua etmişti.
Yarabbi bunlar ne yaptıklarını bilmiyorlar. Sen bunları affet, demişti. Tıpkı o yüce peygamber gibi.
Bunları bana o anlatmıyordu. Başkaları anlatmıştı. Çünkü kendisi yoktu ortada. Silmişti varlığını.
Fakat yok oldukça var oluyordu doktor, silindikçe biliniyordu. Kendini mesele haline getirenlerden değildi. Mesele o idi. O, yalnız o. Her zaman o.
1961’de Konya’dan seçimlere girmiştim ve propagandanın ikinci günü, bilâ sebep, bilâ tereddüt tevkif olunmuştum. İşte, doktorla o zaman, orada karşılaşmıştım. Beni gıyaben tanıyordu. İlk karşılaşmamızda, ilk hitabı şu oldu:
“Gazamız mübarek ola!”
Cevap vermedim; çok öfkeli ve hınçlı idim. O mütemadiyen yüzüme bakıyor, bana yakın olmak istiyordu. “Cenab-ı Hak lütfetti de sizi buraya gönderdi. Sizi esirgedi, acıdı” gibi laflar ediyordu.
Şu adama bak dedim içimden. Meczubun biri. Bunun neresi lütuf. Mebus olacakken mahpus oldum. Öyle öfkeliyim ki, bir hamlede, mahkemeleri, hapishane duvarlarını yıkmak istiyordum. Doktordan yüz çevirdim. Fakat nereye çevrilsem, o da o tarafa çevriliyordu.
Her yönde onu görüyordum. Aynı sözler…
Cenab-ı Hak lütfetti. Nedir o dışarıda olanlar. Nutuklar, kendini övmelere, öbür tarafa sövmeler. Bir felaket! Bir an gözlerim gözlerine geldi. “Öyle değil mi?” Öyle. Bu suali sessizce tasdik ettim. Hakikaten öyle içime bir huzur yayıldı.
Meydanlar, nutuklar, alabildiğine karşı tarafa sövmeler, kendini ve partisini övmeler. Kazanmak için türlü dolaplar, dalavereler…
Yarabbi, beni bunlardan kurtardığın için sana binlerce şükürler.
Doktor, yaşlı gözlerle hapishanenin penceresinden, göklere, göklerdeki bulutlara bakar, Kur’an’ı Kerim’den gökler ve bulutlarla ilgili, o temaşa’yı şairane ayetler okurdu. Hapishanenin bahçesindeki ağaca bakar, Said-i Nursi’nin tohum ve ağaç teşbihlerini, nispetlerini dile getirirdi.
Ara sıra, benim yine öfke nöbetlerim tutar, “namussuzlar…” diye nutka başlardım. Doktor Sadullah Nutku’ya bakınca nutkum tutulurdu.
Onda söz yoktu, öz vardı. Susmak, susmak, tezekkür, tefekkür, temâşâ!..
Doktor, derdim. “Sen dünyayı üçten dokuza boşamışsın, kurtulmuşsun. Ben hala dünya ile evliyim.”
Tatlı tatlı gülümserdi. Bana, “Sen büyük mücahitsin.” derdi.
O beni büyüttükçe küçülür giderdim. Kendisini küçülttükçe gözümde ve gönlümde o daha fazla büyürdü.
O sıralarda ihtilâlın başı, Cemal Gürsel, “Türkiye’de huzur yok!” Demişti. Kendisine bir tel çekecektim. Yazdım da sonradan vazgeçtik.
“Türkiye’de huzur, Konya hapishanesinin falan koğuşunda, Doktor Sadullah’ın yanında, huzura kavuşmak istiyorsanız buyurun.
İşte Nurcu diye hapishane hapishane dolaştırdığımız, karakol karakol dayak attığımız suçlulardan biri. Biz bunları affetmiyoruz da. Diyeceksiniz ki hepsi bu kıratta adamlar mı?
Değil tabi. Ama hepsi de bu ihlâsta, bu yolda, bu imanda adamlar. Bu insanları suçlu diye affetmek bile bir zül. Bizlerin onlardan af ve özür dilememiz lazım.”
Osman Yüksel Serdengeçti