MEŞİHAT DAİRESİNDE BİR NEVZUHUR:
İSTANBUL KIZ LİSESİ!
İlk İstanbul Kız Lisesi, İnas Sultanisi adı altında Aksaray’da Redif Paşa Konağında 1913
yılında öğretime başlamış ve 1915 yılında Bezmiâlem Sultanisi adını almıştır. 1923 yılında
İstanbul Kız Sultanisi adı ile Süleymaniye’deki Meşihat binasına taşınarak eğitim faaliyetine
devam ederken 1926 yılında çıkan yangın sonucu bütün bina ve eşyalar yanmıştır. Bu olaydan
sonra Vefa İdadi Binasına taşınarak eğitime devam etmiş ve 1933 – 1934 öğretim yılı başında
şimdiki ve Cağaloğlu’ndaki Valide Mektebi binasına geçilmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde
meşihat’ın ilga edilmesiyle boşaltılması talep edilen bir kısım binaları, İstanbul Kız Lisesi’ne
verilmiş ve 1923-26 yılları arasında burada eğitim-öğretim yapılmıştır. Konu Cumhuriyet
arşivlerinde; İstanbul’daki Meşihat Makamı’nın lise olarak kullanılmak üzere Maarif
Vekaleti’ne devredilmesi şeklinde belirtilirken, süreci hızlandırmak için de tekrar 1
yazışmaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Binanın Kız Lisesi’ne devredilmesini, kurucu 2
idarenin, zihniyet yapısı ve algısına dair önemli bir örnek olarak değerlendirilebiliriz. Ayrıca
bir imparatorluk bakiyesi olan binaların boşaltılması sürecinde değerli belge ve eşyaların
akıbetleri de yaşanan bir başka sıkıntılı durum olarak görülebilir.3
Binaları Kız Lisesi’ne Tahsis Edilen Yıllarda İstanbul Müftülüğü
Bir dönem Yeniçerilerin mekanı olan Ağa Kapısı, bu yapının ortadan kaldırılmasıyla
Meşihat’a tahsis edilirken, Cumhuriyetin ilanından sonra da binalarından bir kısmını, İstanbul
Kız lisesine terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bu uygulama İstanbul Müftülüğü’nün sonraki
süreçte yaşayacağı sıkıntılara da zemin hazırlamıştır. Dönemin müftülüğünün yaşadığı sosyopsikolojik problemler özellikle Bediuzzaman’ın yazılarında bütün açıklığı ile tesbit
edilmektedir. 1925 Baharında Van’dan Trabzon tarikiyle İstanbul’a gelmek zorunda kalan
Bediuzzaman , burada yirmi gün kalır ve tanıdıkları tarafından misafir edilir. Bu günlerde 4
yaşadığı bir olayı; “Ben menfi olarak İstanbul’a getirildiğim vakit bir zaman meşihat-ı
islamiye dairesinde bulunan Dâr’-ül-Hikmet-il İslamiye’deki hizmet-i Kur’aniye’ye çalıştığım
için, o alakadarlık cihetinden: Meşihat Dairesi ne haldedir? diye sordum. Eyvah!… öyle bir cevap aldım ki; ruhum kalbim ve fikrim titrediler ve ağladılar. Sorduğum adam dedi ki: Yüzer
sene envar-ı şeriatın mazharı olmuş olan o daire şimdi, büyük kızların lisesi ve
melabegahıdır. ’ İşte o vakit öyle bir halet-i ruhiyeye giriftar oldum ki, dünya başıma yıkılmış 5
gibi oldu. Kuvvetim yok, kerametim yok, kemâl-i me’yusiyetle ah vah ederek dergâh-ı İlahiye
ye müteveccih oldum. Ve bizim gibi kalpleri yanan çok zatların hararetli ahları, benim ahıma
iltihak etti. – Hatırıma gelmiyor ki acaba Şeyh Geylanî’nin duasını ve himmetini duamıza
yardım için istedim mi, istemedim mi? bilmiyorum. Fakat her halde o eskiden beri nurlar yeri
olmuş bir yeri zulmetten kurtarmak için bizim gibilerin ahlarını ateşlendiren onun duası ve
himmetidir. – İşte o gece Meşihat kısmen yandı. Herkes Vaesefa dedi. Ben ve benim gibi
yananlar; Elhamdülillah dedik”. şeklinde ifade etmiştir. Aynı olayı Şevket Süreyya Aydemir 6
Tek Adam isimli biyografi kitabında Said Nursi’nin Elazığ İstiklal Mahkemesi’ndeki
ifadelerinden alıntılar. “… vaktiyle Şeyhülislamlık binası olan dairede şimdi kızlarla Romanya
Üniversitesi’nden gelen Hiristiyan öğrenciler beraber oturup çay içmişlerdir.” Şevket 7
Süreyya Aydemir ifadede anlatılan olayı “bu bina Kız Mektebi haline getirilmişti ve o sırada
bir Romen talebe grubu bu mektebi ziyaret etmişti” şeklinde paranteze alarak teyit eder. Bu
anlamda yaşananlara dair ‘algı ve duygulanım’ konjüktür bağlamında değerlendirilirken,
farklı sosyal ve entelektüel çevrelere mensup olmanın etkisi de ifadelerde açığa çıkmaktadır
diyebiliriz. Bediuzzaman Said Nursi’nin müftülüğün döneme ait sıkıntılarını tasvir eden
beyanı, meşihat personelinin yaşadıklarıyla da teyit edilmekte gibidir. “Mülga Meşihat
Memurin Kalemi eski mümeyyizi Ahmet Sadettin’in cinnet geçirmesi ile ilgili tezkere suretinin
gönderildiği” ne işaret eden belge dönemin sıkıntılarını açığa çıkartan bir prototip olarak da 8
değerlendirilebilir. Üç yıl burada eğitim veren lise, elektrik kontağından çıkan bir yangınla
tamamen kül olmuş ve Vefa Lisesine taşınmıştır.
Gazetelerde Meşihat Yangını
Dönemin gazeteleri yangını ilgiyle takip etmiş ve baş sayfalarında yer vermiştir. 30 Nîsan
1926 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, DÜN AKŞAMKİ YANGIN İstanbul Kız Lisesi Yandı
başlığı altında: Dün akşam sâat yirmiüçde zuhur eden bir yangın, İstanbul’un eski ve güzel
binâlarından birini dahâ yok etmiştir. Yanan binâ el-yevm İstanbul Kız Lisesi olarak isti‘mâl
edilen sâbık Meşîhat binâsıdır. Binânın kıymet-i maddiyyesine mektebin zengin levâzım-ı
tedrisiyyesi de ilâve edilecek olursa bu yangının mûcib olduğu zarar ehemmiyyetli bir yekûne
bâliğ olmaktadır. İtfâiyyenin sarf ettiği büyük gayretler yangının tahdîd-i sirâyetine yardım
etmiştir. Yangının esbâb-ı zuhûru hakkında vaktin adem-i müsâadesi hasebiyle tahkîkât icrâ
edilememiştir” şeklinde verilirken; 1 Mayıs 1926 tarihli sayfalarında “Kız Lisesindeki yangın
tafsîlâtı altında; Yangın, elektrik tellerinin kontak yapmasından ileri gelmiştir, zarar dörtyüz
bin lira tahmin edilmektedir şeklinde yer almaktadır.
30 Nîsan 1926 tarihli Vakit gazetesinde ise “Dün geceki Büyük Yangın başlığı altında Gece
sâat 22’de İstanbul Kız Lisesinden çıkan ateş, mektebi ve Müftilik Dâiresini tamâmiyle yakdı
şeklinde -biraz da yanlış olarak- yer alan yangın haberine, 1 Mayıs 1926 tarihli nüshasında
“Yangın Nasıl Çıkdı, Nasıl Söndürüldü? Harîkın tevessüüne Terkos Kumpanyasının
borularda su bulundurmaması sebep olmuştur, deniliyor şeklinde gerekçelendirilerek
devam edilmektedir.
30 Nîsan 1926 tarihli İkdâm Gazetesi’nde ise; “Dün geceki Yangın Dün gece sâat
yirmiikibuçukda eski Bâb-ı Meşîhat ve elyevm İstanbul Kız Lisesinin işgāl etmekde
olduğu binadan akşam zuhur etmiş, vaktin geç olmasından tahkîkât yapılamamışdır.
Mezkûr binâ tamamen yanmıştır. Bu satırları yazdığımız sırada yangın devâm
etmekde idi” şeklinde yangının süreci de verilmektedir.
1 Mayıs 1926 tarihli Son Sâat Gazetesi’de;“Su şirketinin şiddetle tecziyesi lâzımdır Dün
geceki yangın nasıl çıkdı?İstanbul Kız Lisesinin işgāl ettiği eski Meşîhat binâsı,
Müftilik kısmı müstesnâ, kâmilen yanmıştır şeklinde verilen haber, aynı tarihli Akşam
Gazetesi’nde yangın; “Büyük Bir Tehlikenin Önüne Geçildi!. İstanbul Kız Lisesi
binâsının üç havuzu olmasaydı dün geceki yangının Unkapanı’na kadar inmesi
ihtimâli vardı İtfâiyye mürettebâtı koca binânın çöken tavanları altından mu‘cize
kabîlinden kurtulmuşlardır şeklinde yer almaktadır.
Binaları yanan lise Vefa’ya taşınırken çekilen ciddi teçhizat sıkıntısının; “ … gerekli eşyanın
Milli Saraylar Deposundan bedeli karşılığında Maarif Vekaleti emrine verilmesi” yle 9
giderilmesine çalışılmıştır.
Müftülük Avlusunda Botanik Bahçesi
Kurucu irade tarafından İstanbul’da bir botanik bahçesi kurulması kararlaştırılınca 1932
yılında Türkiye’ye davet edilen Botanikçi Prof. Dr. Alfred Heilbronn , Prof. Dr. Leo Brauner, 10
Zoolog Prof. Dr. Andre Naville bu görev verilmiştir. Bahçeye en uygun yer olarak genişleme
imkanına sahip olmayan Süleymaniye’nin seçilmesi ilginçtir. Bununla birlikte yangından
sonra harabe halinde duran bölgede önce Botanik bahçesi ve devamında da Fakülte binası
yapılarak, 1937 yılında eğitim ve öğretime başlanmıştır. Dört katlı olarak yapılan bina,
Süleymaniye Cami’nin silüetini bozduğu için 1957 yılında Belediye Senatosu’nun kararı
gereğinde üst iki katı yıkılmıştır. Mevcut mahalde halen İstanbul Üniversitesi Botanik 11
Fakültesi bulunurken, İstanbul Müftülüğü bina sıkıntısı çekmektedir. Bu problem ilçe’nin
farklı mahallerindeki binalarda gidermeye çalışılırken, dağılmış ve parçalanmış hizmet
kalemleriyle müftülük hizmetlerinde verimlilik ciddi anlamda inkitaya uğramaktadır
diyebiliriz.
Nevin Meriç 26.1.2015
NurdanHaber