Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Selim Argun, “Afrika’daki dini kuruluşlar arasında fikir ve eylem birliğinin tesis edilmesi için çaba sarf ediyoruz.” dedi.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Selim Argun, 19-22 Ekim arasında İstanbul’da düzenlenen III. Afrika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi’ne ilişkin AA muhabirine, zirvenin amacı, içeriği, hedefleri ve Başkanlığın Afrika faaliyetlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’nin 2005’i “Afrika Yılı” ilan ettiğini anımsatan Argun, Diyanet İşleri Başkanlığının, Afrika açılımı siyasetinin yansıması olarak 2006 ve 2011’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde İstanbul’da iki Afrika zirvesi düzenlediğini söyledi.
Argun, bu zirvelerin, Afrika ülkelerinden İslam işleri bakanları, evkaf bakanları, diyanet işleri başkanları ve bölgede İslam üzerine çalışan bilim insanlarına bir araya gelme fırsatı sunduğunu belirtti.
“Zirve, Afrikalı kardeşlerimizle bağlarımızın güçlenmesine katkı sağlayacak”
Argun, dün başlayan ve 22 Ekim’e kadar İstanbul’da devam edecek üçüncü zirveye ilişkin, “Zirve, aynı sorumluluk bilinciyle yeniden, coğrafi olarak uzak olsa da kalben her daim gönlümüzde yaşayan Afrikalı kardeşlerimizle tarihi, dini ve kültürel bağlarımızın güçlendirilmesi ve her iki toplantı vesilesiyle oluşturulan kurumsal ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla düzenlenmektedir.” ifadesini kullandı.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Argun, Afrika temalı benzer zirvelerin, Türk kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarını (STK) bir araya getirdiğine işaret ederek, “2005’ten bu yana artan bir ivmeyle hem STK’lerimiz hem üniversitelerimiz Afrika’ya açıldı. Birçok kamu kurum ve kuruluşu Afrika kıtasında farklı insani yardım projelerini hayata geçirdi.” şeklinde konuştu.
Asya kıtasından sonra en fazla Müslüman nüfusun Afrika kıtasında yaşadığına dikkati çeken Argun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkemizin bu kıtadaki Müslüman ülke ve topluluklarıyla tarihi bağlarının güçlendirilmesi ve geliştirilmesi, ülkemizin dini alandaki özgün birikim ve tecrübesinin kıta Müslümanlarıyla paylaşılması, son yıllarda Afrika ülkeleriyle siyasi ve ekonomik alanlarda kaydedilen gelişmelerin dini ve kültürel alanları kapsayacak şekilde genişletilerek sürdürülebilir bir mahiyete kavuşturulması amacıyla bu önemli toplantıyı gerçekleştiriyoruz.”
“THY’nin destinasyonları Türkiye’nin Afrika açılımını kolaylaştırıyor”
Argun, bayrak taşıyıcı hava yolu şirketi Türk Hava Yollarının (THY) kıtadaki destinasyon sayısını artırdığını, 38 ülkede 59 farklı noktaya sefer düzenlediğini hatırlatarak bu artışın Türkiye’nin Afrika açılımını her anlamda kolaylaştıran bir unsur haline geldiğini ifade etti.
İstanbul-Johannesburg arası uçuş süresinin, otobüsle İstanbul-Konya arası seyahat süresine tekabül ettiğine dikkati çeken Argun, “Bu açıdan bakıldığında konvansiyonel diplomasi yanında, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü, AFAD, Kızılay ve Türkiye Diyanet Vakfı gibi kurum ve kuruluşlar, kıtanın dört bir köşesinde hem insani yardım projelerini hem de dini ve kültürel alanlardaki faaliyetlerini gerçekleştirmeye devam ediyor.” diye konuştu.
“Başkanlığımız, 28 farklı dilde Kur’an-ı Kerim meali çalışmalarını bitirdi”
Argun, zirveden son derece umutlu olduklarını, önceki zirvelerle karşılıklı iş birliği imkanlarının temellerinin atıldığını, zayıflayan tarihi bağların yeniden güçlendirildiğini, dini kuruluşlar arasında fikir ve eylem birliğinin tesis edildiğini dile getirerek, “Başkanlık olarak Afrika’da şu an yaklaşık 15 din hizmetleri müşavirliğimiz ve ataşeliğimiz var. Sahadaki ataşe ve müşavirlerimiz, bu zirveye iştirak eden partner kuruluşlarımızla birlikte Başkanlık tarafından ortaya konan hedeflerin gerçekleştirilmesi için gece gündüz çalışıyor.” dedi.
Sahada gerçekleştirdikleri organizasyonlara da değinen Argun, şu ifadeleri kullandı:
“Özel önem atfettiğimiz kurban organizasyonunu her yıl daha da genişleterek yapıyoruz. Uluslararası İmam Hatip Lisesi, İlahiyat fakülteleri ve Kur’an kurslarına öğrenci getiriyoruz. Zaman zaman Afrika’dan misafir ettiğimiz imam kardeşlerimizi Başkanlığımıza bağlı ihtisas merkezlerinde hizmet içi eğitim seminerlerine tabi tutuyoruz.”
Argun, “Hediyem Kur’an Olsun” projesi kapsamında Afrika’nın birçok bölgesine Kur’an-ı Kerim mealleri gönderdiklerini belirterek “Başkanlığımız bugüne kadar 28 farklı dilde Kur’an-ı Kerim meali yayımladı. Yoruba ve Luganda gibi farklı Afrika dillerinde de tercüme çalışmaları hızla devam ediyor. Bunları bastırıyor ve ilgili ülkelere kargoyla gönderiyoruz.” diye konuştu.
“Türkiye, Afrika’da beklenilen ve geç kalmış bir ülkedir”
Afrika Müslümanlarının, kıtanın toplam 1,3 milyarlık nüfusunun yüzde 55’ini oluşturduğunu aktaran Argun, İslam’ın, Orta Doğu’nun birçok coğrafyasına ve Anadolu’ya ulaşmadan önce Afrika’ya ulaştığına dikkati çekti.
Argun, “Afrika, ilk hicret yurdudur, 615 yılında İslam kıtaya ulaşmıştır.” diyerek tarih boyunca kıtanın “Müslüman Kıta” olarak tanımlandığını ve yüzyıllar boyunca Anadolu’da kurulmuş devletlerle Afrika devletleri arasında bu doğrultuda güçlü bağlar tesis edildiğini anlattı.
Cumhuriyet’ten sonraki dönemde bu bağların, içinde bulunulan şartlar sebebiyle zayıfladığını belirten Argun, bugüne bakıldığında ise merhum Afrika tarihçisi Prof. Dr. Ali Mazrui’ye atıfta bulunarak “Türkiye, yeniden Afrika’ya dönüyor.” dedi.
Bu dönüşteki en önemli noktanın Türkiye’nin Afrika’da bir sömürge geçmişinin olmaması olduğuna dikkati çeken Argun, “Bu bizim için büyük bir avantaj. Türkiye, Afrika’da beklenilen ve geç kalmış bir ülkedir. Hiçbir gizli ajandası yoktur, hizmetleriyle insanlığın vicdanının sesi olmaya çalışıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Argun, Türkiye’nin Afrika’da ne yapmaya çalıştığının çokça sorgulandığını ve bu sorunun cevabının Avrupa merkezli bakış açısıyla anlaşılmasının güç olduğunu ifade etti.
Menfaat beklemeden karşılıksız yardım götürmenin bir Batılı açısından kolay anlaşılamayacağını vurgulayan Argun, şöyle devam etti:
“Bir uluslararası toplantıda İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin 20 yıl Afrika muhabirliğini yapmış bir hanımefendi kayıt cihazını alarak Somali sokaklarında Türkiye aleyhine bir cümle kaydedebilmek amacıyla dolaştığını ancak böyle bir cümleyi kimsenin ağzından alamadığını, sadece bazı hususlarda ‘Türkiye daha iyisini yapabilirdi.’ cümlesini duyabildiğini ifade ediyor. Somali’de bugün en yaygın kız isimlerinden biri ‘İstanbul’ ismidir.”
19. yüzyıl Avrupası’nda büyük devlet olmanın “bir sömürgeye sahip olmak” anlamına geldiğini ifade eden Argun, böyle bir zihin dünyasının Türkiye’nin Afrika’daki varlığını ya da popülerliğini anlamakta güçlük çekmesinin normal olduğunun altını çizdi.
“Çıkarsız Dayanışma ve İyilikle Yardımlaşma”
Zirvenin mottosunun “Çıkarsız Dayanışma ve İyilikle Yardımlaşma” olduğunu belirten Argun, bu mottoyu Türkiye’nin Afrika’daki varlık sebebini veciz şekilde ifade ettiği için belirlediklerini söyledi.
Argun, öte yandan Afrikalı dini liderlerle kıtadaki misyonerlik faaliyetlerini de konuştuklarını aktararak şöyle devam etti:
“Biz kaynaklarımızda 19. yüzyılı ‘Asr-ut Tansir’ (Hristiyanlaştırma Yüzyılı) olarak tanımlarız. Afrika’nın birçok bölgesi, farklı sebeplerden ötürü Hristiyanlaştırılmıştır. Bu meyanda Peygamber Efendimizin ‘Küfre götüren fakirlikten Allah’a sığınırım’ hadisinin hatırlanması gerekir. Oysa başta Diyanet Vakfı olmak üzere Türkiye’den giden yardım kuruluşları insani yardım faaliyetlerinde, din, dil, ırk ve mezhep ayrımı yapmaksızın yardımlarını gerçekleştirmektedir, olması gereken de budur, Türkiye birçok alanda olduğu gibi bu alanda da standart belirleyen bir ülke konumundadır.”
Argun, tarih boyunca meydana gelen paylaşım savaşlarının çoğunlukla dini argümanlarla formüle edildiğini, bugün de birçok terör örgütünün vekalet savaşlarının parçası olduğunu anlatarak Boko Haram ve Eş-Şebab gibi terör örgütlerinin Müslümanların imajına büyük zararlar verdiğinin altını çizdi.
Argun, bugün kıtada var olan şiddetin temelinde, uzun dönem süren sömürgecilik, ötekileştirme, cahil bırakılma ve kaynakların kurutulmasının yer aldığını belirtti.
“Afrika ülkelerinde, Türkiye’nin engin tecrübesi ilgiyle takip ediliyor”
Bu yıl Başkanlığın kuruluşunun 95. yılını kutladıklarını anımsatan Argun, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi merkezi bir din kurumunun başta Afrika olmak üzere birçok ülkede bulunmadığını söyledi.
Argun, “Bunun kaotik sonuçları oluyor” değerlendirmesinde bulunarak farklı mezheplere, meşreplere mensup kuruluşların merkezi bir otoritenin yokluğundan istifade ederek kendi öğretilerini mutlaklaştırıp yaygınlaştırmayı amaçladığının gözlemlendiğini söyledi.
Afrika ülkelerinde, Türkiye’nin engin tecrübesinin yansıması olarak İmam Hatip, İlahiyat, Kur’an kursu modellerinin ilgiyle takip edildiğini belirten Argun, şunları ifade etti:
“Birçok İslam ülkesi, bize arazi gösteriyor, geliniz ‘İmam Hatip okulları, İlahiyat fakülteleri açın’ diye teklifte bulunuyorlar. Şam, Bağdat, Sana ve Kahire gibi kadim İslam eğitim müesseselerine ev sahipliği yapan şehirlerin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal karışıklıklar sebebiyle İslam dünyası doğru dini bilginin öğretilmesi için gözlerini Türkiye’ye çevirmiş durumda, talep geldiği müddetçe bu modelleri o coğrafyalara aktarma çabalarımız devam edecek.”
Afrika ülkelerinden zirveye davet edilen kişi ve kuruluşların hangi esaslara göre belirlendiği konusuna da değinen Argun, “Bir ülkede dini kurum bakanlık seviyesinde ise bakanın kendisini, başkanlık ve riyaset şeklindeyse başkanın kendisini davet ediyoruz.” dedi.
Argun, “Devletin bünyesinde bir kurum yok ise devletin tanıdığı dini kuruluşun başındaki kişi davet ediliyor. Herhangi bir tarikat ya da cemaat lideri katılımcı listesinde yok.” şeklinde konuştu.
Kardeş Şehirler Projesi
Başkanlığa ve Türkiye Diyanet Vakfına geçen yıl yurt dışından gelen yardım talebi miktarının 1 milyar doların üzerinde olduğunu aktaran Argun, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu şartlar göz önünde bulundurulduğunda bu taleplerin yerine getirilebilmesinin mümkün olmadığını söyledi.
Argun, “Kardeş Şehir” projesinde belirlenen kriterlere göre bazı taleplere öncelik verildiğini vurgulayarak şöyle devam etti:
“Söz gelimi Konya ile Hartum’u kardeş şehir ilan ediyoruz. Burada belirleyici olan talebin mahiyet ve maliyetidir. Şayet gelen talep, belirli bir miktarın altında ise o takdirde büyük bir şehri değil de mesela İstanbul’da bir ilçeyi o şehirle kardeş olarak eşleştiriyoruz. Bir anlamda projenin bütçesi, projeye nasıl bakacağımızı belirliyor. Örnek vermek gerekirse Bamako’da Eyüp Sultan Camisi var, bu camiyi Eyüp Sultan Müftülüğümüz üstlendi ve bitirdi. Kardeş şehir projesi sadece Afrika’da değil, Orta Asya ve Balkanlar’da da uygulanıyor. Bu proje Diyanetin faaliyetlerine ayrı bir dinamizm katmaktadır. Avrupa’daki vatandaşlarımız da bu projelere destek vermektedir. Söz gelimi yakında açılışını gerçekleştireceğimiz Tanzanya yetimhane inşaatını, Münster ataşeliği bitirmiştir.”
Argun, Sudan, Mali, Cibuti gibi ülkelerde milyon dolarlık cami kompleksleri inşa edildiğini aktararak “Gana Furkan Camisi, dünyada eşi benzeri olmayan bir projedir. Başkanlığımızın katkıları yanında büyük ölçüde Türkiye’deki STK’ler eliyle inşa edilmiştir. Doğumhanesi, kreşi, okulu, hastanesi, alışveriş merkezleri, dini idare binası ve mezarlığı ile hayatın başlangıcından sonuna kadar tüm kurumları bünyesinde barındıran, cami merkezli muazzam bir yaşam alanıdır.” dedi.
Afrika’daki Diyanet çalışmalarında karşılaşılan zorluklar hakkında da konuşan Argun, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyelerinin bazı kıta ülkelerinde Türkiye ve Başkanlık aleyhine sürdürdüğü lobi faaliyetlerinden haberdar olduklarını ifade etti.
Argun sözlerini “Bütün bu zikredilenleri değerlendirdiğimizde şunu rahatlıkta ifade edebiliri; ülkemizin Misak-ı Milli sınırları ötesinde bir özgül ağırlığı ve yüksek marka değeri var, insanımız tüm dünyada hamiyetperverliği ve cömertliği ile gönüllerde taht kurmuş vaziyette. Ülkemiz birçok İslam coğrafyasında olduğu gibi Afrika’da da beklenilen ve geç kalmış bir ülkedir.” şeklinde tamamladı.
AA