Ankara Rifat Börekçi Eğitim Merkezi Konferans Salonu’nunda yapılan çalıştayın açılışında konuşan Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Ekrem Keleş, “Atık suların arıtılması sadece içme suyu sıkıntısı çeken kurak iklimlere sahip devletler için değil canlı sağlığını, tabiatı ve çevreyi korumak isteyen her devletin vazgeçilmezi olmuştur.” ifadelerini kullandı.
Arıtılmış atık suların özellikle zirâî ve endüstriyel alanda yaygın olarak kullanımının yanı sıra Müslümanların da yaşadığı dünyanın bazı bölgelerinde içmede ve günlük tüketimde de kullanıldığının altını çizen Keleş, “Buna bağlı olarak arıtılmış atık sular, İslam’ın bu meseledeki hükmünün ne olduğu tartışmasını beraberinde getirmiştir.” dedi.
“Atık su arıtma işlemi, necis suların temizlenmesiyle ve kullanılabilirlik alanlarıyla ilgili zengin bir birikime sahip olan İslam fıkhının kullandığı yöntemlerin modern bir versiyonu olarak düşünülebilir.” Şekilinde konuşan Dr. Keleş, “Bu çalıştayda hem atık su arıtma işleminin ne olduğu hem de fıkhi açıdan arıtılmış atık suyun kullanımını değerlendirme imkânı bulacağız.” şeklinde konuştu.
Dr. Ekrem Keleş konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
Günümüzde havasıyla, suyuyla, bitki örtüsüyle, çiçekleriyle, yemyeşil ormanlarıyla, masmavi denizleriyle bize emanet edilen yeryüzünün karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunlardan biri, hiç şüphesiz çevre sorunlarıdır. Hâlbuki bize emanet edilen bu nimetlerde bizim kadar bizden sonraki nesillerin ve diğer canlıların da hakkı vardır. Bu nimetleri korumak ve temiz bir şekilde bizden sonra gelecek nesillere aktarmak da insani ve dinî bir görevdir.
– Maddi ve fiziki çevredeki kirlenmenin asıl sebebi, manevi kirlenmedir
Bugün korkunç boyutlara ulaşan çevre kirlenmesinin asıl sebebi, kendi çıkarları için bir takım değerleri feda edebilen insanların içine düştüğü manevi kirlenmedir. Çünkü çevreyi kirleten, insandır. İnsanın dışındaki diğer varlıklar çevre kirlenmesine neden olmamaktadırlar. Demek ki maddi ve fiziki çevredeki kirlenmenin asıl sebebi, manevi kirlenmedir. Yani insanların iç dünyasında meydana gelen kirlenmedir. Bir bakıma düşünce ve duygu kirliliği diyebileceğimiz böyle bir kirlilikle yüreği kirlenmiş insanlar topluluğu, içinde yaşadıkları dünyada neredeyse canlılara bir yudum temiz su içme hakkı bırakmayacaklar.
– İnsanların iç dünyasında ve yüreklerinde meydana gelen kirlenmeyi yok etmeden doğal hayattaki kirlenmeyi ortadan kaldırmak ve önlemek de pek mümkün olmayacaktır
Peygamber Efendimiz “…Dikkat edin, vücutta bir et parçası vardır; Eğer o düzgün ve sağlam olursa vücudun tamamı düzgün ve sağlam olur. Fakat o bozulursa, vücudun tamamı bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” [Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241).] buyurmaktadır.
Tanık olunan bu tablo karşısında İslam dininin, insanın insan gibi yaşamasını sağlamak üzere ortaya koyduğu muazzam ilkelerinin değeri daha güzel anlaşılmaktadır. Kendinden önce başkasını düşünme (isar), Allah’ın koyduğu ölçülere karşı duyarlı olma bilinci(takva), her alanda iyilik ve güzelliği seçme (ihsan), samimiyet, ihlas, sadakat, ahde vefa, iffet, haya…
İnsanı insan yapan, kişinin iç dünyasını bozulmaktan koruyan ve yüreğini diri tutan bu niteliklerin yerini bencillik, ihtiras, duygusuzluk, duyarsızlık ve cimrilik gibi niteliklerin alması, kişinin iç dünyasının karardığını gösterir. Yüreklere böyle bir tablonun hâkim hale getirilmesi, asıl kirlilik sebebidir. Bu bakımdan, insanların iç dünyasında ve yüreklerinde meydana gelen kirlenmeyi yok etmeden doğal hayattaki kirlenmeyi ortadan kaldırmak ve önlemek de pek mümkün olmayacaktır.
Diyanet Haber