Bediüzzaman Hazretlerinin hayatta kalan son varis ve hizmetkarı Hüsnü Bayramoğlu Ağabey’in takip ve tertip ettiği Cumartesi Umumi Derste Mesnevi-i Nuriye’ye başlandı.
Üstad Said Nursi’nin 1921’de Arabi olarak neşrettiği ve “Yeni Said’in münâzarasıyla, nefis ve şeytanın tam mağlûp edilmesi ve susturulması gibi, Risale-i Nur dahi, yaralanmış tâlib-i hakikatı kısa bir zamanda tedavi ettiği gibi, ehl-i ilhad ve dalâleti de tam ilzâm ve iskât ediyor. Demek, bu Arabî Mesnevî Mecmuası, Risale-i Nur’un bir nevi çekirdeği ve fidanlığı hükmündedir. Bu mecmuanın yalnız dahilî nefis ve şeytanla mücadelesi, nefs-i emmarenin ve şeytan-ı cinnî ve insînin şübehâtından tamamıyla kurtarıyor. Ve o malûmat ise, meşhûdat hükmünde ve ilmelyakîn ise, aynelyakîn derecesinde bir itminan ve bir kanaat veriyor. (Mesnevi-i Nuriye/8~)” diye mukaddimesinde tahsin ettiği Mesnevi Arabi aslından bizzat nesebi kardeşi Abdülmecid Efendi tarafından Türkçeye tercüme edilmişti. Bununla alakalı olarak Hüsnü Ağabey mecmuanın başındaki Abdülmecid Efendinin şu İ’tizarını okudu; “Risale-i Nur Külliyatı’ndan “El-Mesneviyyü’l-Arabî” ile muanven büyük Üstad’ın cihan-baha, pek kıymettar şu eserini de Allah’ın avn ve inayetiyle Arabî’den Türkçe’ye çevirmeye muvaffak olmakla kendimi bahtiyar addediyorum. Yalnız, aslındaki ulviyet, kuvvet ve cezaleti tercümede muhafaza edemedim. Evet, o cevher-baha hakikatlara zarf olacak ne bir harf ve ne bir lâfız bulamadım. Tercüme lisanı da fikrim gibi nâkıs ve kásır olduğundan, o azîm îmânî ve cesîm Kur’ânî hakikatlara ancak böyle dar ve kısa bir kisveyi tedarik edebildim. Ne hakkın ve ne hakikatın hatırı kalmış. Fabrika-i dimağiyemin bozukluğundan bu kadarını da, müellif-i muhterem Bediüzzaman’ın mânevî yardımlarıyla dokuyabildim.
Evet, bir tavuk kendi uçuşuyla, şahinin veya kartalın uçuşlarını taklit ve tercüme edemez. Bu, hakikaten aslına uygun ve lâyık bir tercüme değildir. (Pek kısa bir meal, bazan da tayyedilmiş, tercüme edememiş) Çok yerlerde yalnız meâlini aldım. Bazı yerlerde de tayyettim. Ancak, aslındaki hakaikı, evlâd-ı vatana gösteren küçük bir ayinedir…
Risale-i Nur Müellifi’nin neseben küçük
kardeşi ve onbeş sene ondan ders alan
Abdülmecid Nursî
Mesnevi-i Nuriye/5~”
Hüsnü Ağabey: “Abdülmecid Efendi Üstadımızı Ziyarete Geldi”
Daha sonra Hüsnü Ağabey; “ kardeşlerim makam münasebetiyle şu hatırayı arzetmek isterim” diyerek bu gelen hatırayı naklettiler; “Isparta’da Üstadımızın hizmetindeyken Abdülmecid Efendi Üstad’a geldiler. Üstadımız Isparta’da Nurun erkanlarını davet etti. Bir yemek yapıldı. Üstadımız çok neşeliydi. Hatta Üstadımız diyordu ki “Bu Abdülmecid mühim bir alimdir. Gerçi Kırk sene Nurun hizmetinde tekasül gösterdi.vs.” Çok hatıralar sohbetler oldu.
Üstadın Abdülmecid Efendiye Emri : Tercüme Edeceksin !
Üstadımız bir aralık Abdülmecid Efendiye “Abdülmecid Mesnevi ve İşaratu’l İ’caz’ı Türkçeye tercüme et” dediler. Abdülmecid Efendi “Seyda” dedi “senin eserini ancak sen tercüme edebilirsin. Senin üslüb-u Ali ile neşrettiğin eserleri ben değil yüz ulema bir araya gelse yine tercüme edemezler” on dakika kadar yine sohbetten sonra Üstadımız “kırk yıldır seni görmedim, hem bu hizmet-i imaniyedeki tekasülüne keffaret olarak Mesnevi ve İşaratu’l İ’caz’ı tercüme etmelisin” dediler. Abdülmecid Efendi yine “Aman Seyda ben nasıl cüret edeyim. Ancak siz yapabilirsiniz.” diye mukabelede bulundu. Bir zaman sonra tekrar (üçüncü defa) “ Kardeşim Abdülmecid sana emrediyorum Mesnevi ve İşaratu’l İ’caz’ı Türkçeye tercüme edeceksin” bu üçüncü defa söylemesinden sonra, Abdülmecid Efendi “ Emir buyurursunuz Seyda, sizin manevi muavenetiniz ve ruhaniyetinizin imdadıyla inşaaAllah ancak muvaffak olabilirim” diyerek vazifeyi kabul etti. Daha sonra tercüme edip gönderdiği Mesnevi-i Nuriyeyi Üstadımız kabul etti. Ve Nur külliyatına idhal etti.
Cenab-ı Hak şefaatlerine Nail eylesin.