Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı Göksu
İsrâ Sûresinde mealen şöyle buyuruluyor:”De ki: And olsun, eğer bu Kur’ân’ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler.” İsrâ Sûresi, 17:88.
Kur’an kalplere rızık ve gıda ve akıllara kuvvet ve zenginliktir. Ve ruha su ve ışıktır. Ve nefislere deva ve şifa olduğundan usandırmaz.
Her gün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi her gün yesek, usandıracak. Demek, Kur’ân hak ve hakikat ve sıdk ve hidayet ve harika bir akıcılık olduğundandır ki usandırmıyor.
Kur’an bin dört yüz senedir daima gençliğini muhafaza ettiği gibi, tazeliğini, tatlılığını da muhafaza ediyor. Hatta Kureyş’in reislerinden dikkatle araştıran bir belağatlı kimse, müşrikler tarafından, Kur’ân’ı dinlemek için gitmiş. Dinlemiş, dönmüş, demiş ki: “Şu kelâmın öyle bir tatlılığı ve tazeliği var ki, insan sözüne benzemez. Ben şairleri, kahinleri (gelecekten haber veren kimse) biliyorum. Bu onların hiç sözlerine benzemez. Olsa olsa, halkı kandırmak için sihir demeliyiz.” İşte, Hikmetli olan Kur’an’ın en inatçı düşmanları bile fesahatinden (doğru ve düzgün söyleyişinden) hayran oluyorlar.
Ramazan ayı Kur’an’ın indirildiği aydır. Dolayısı ile bu ayı en güzel değerlendirmenin bir yolu bol bol Kur’an okumak veya mukabelelere katılıp Kur’an’ı, o semavi hitabı dinlemektir.
Kur’an- Kerim; Arş-ı Âzamdan, İsm-i Âzamdan, her ismin mertebe-i âzamından geldiği için, Kur’an, bütün âlemlerin Rabbi itibariyle Allah’ın kelâmıdır.
Hem bütün mevcudatın İlâhı unvanıyla Allah’ın fermanıdır.
Hem bütün semavat ve arzın Hâlıkı namına bir hitaptır.
Hem mutlak Rububiyet cihetinde bir konuşmadır.
Hem Allah’ın umumi saltanatı hesabına bir ezeli bir hutbesidir.
Kur’an’ı Kerim bütün evliya ve sıddıkların ve arifler ve tahkik edicilerin muhtelif meşreblerine ve ayrı ayrı mesleklerine uygun semavi bir kitaptır. Her birindeki meşrebin zevklerine layık ve o meşrebi tenvir edecek ve her bir mesleğin şartlarına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale meydana koyan mukaddes bir kütüphane hükmünde semavi bir kitaptır.
Hem her şeyi geniş olarak kuşatan rahmet noktasından bir Rahmani iltifatlar defteridir.
Hem Ulûhiyetin haşmetinin büyüklüğü haysiyetiyle, başlarında bazen şifre (huruf-u mukattaa-kesik harfler) bulunan bir haberleşme mecmuasıdır. Allah ile peygamberimiz arasında şifreli konuşmadır.
Hem İsm-i Azamın (Allah’ın en büyük ismi) muhitinden inme ile arş-ı azamın bütün dört bir tarafına bakan ve teftiş eden hikmet saçan bir mukaddes kitaptır. Ve şu sırdandır ki, “Kelamullah-Allah sözü” unvanı tam layıklığı ile Kur’an’a verilmiş ve daima da veriliyor.
Kur’an; asırları muhtelif bütün peygamberlerin kitaplarını ve meşrepleri muhtelif bütün evliyanın risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyanın eserlerini icmalen-kısaca içine alır.
Altı ciheti parlak ve vehimler ve şüphelerin karanlıklarından uzak, safidir. Dayanak noktası bilyakîn semavi vahiy ve ezeli Allah konuşmasıdır.
Hedefi ve gayesi, görür gibi ebedi saadettir.
İçi, apaçık halis hidayettir.
Üstü, mecburi olarak iman nurlarıdır.
Altı, bir şeyi ilimle ve bâzı işaretleriyle bilmek şeklinde delil ve burhandır.
Sağı, tecrübe edilmiş olarak kalbin teslimi ve vicdanın teslimidir.
Solu, görür gibi kesin bir şekilde akıl ve anlama yeteneğini boyun eğdirmedir.
Meyvesi, tam, kesin olarak Rahman’ın rahmeti ve Cennettir.
Makamı ve revacı, sürat-i intikal melek, insan ve cinlerin makbulü bir semavi kitaptır.
Allah hükmü kıyamete kadar devam edecek, milyarlarca kişinin inandığı ve tabi olduğu Kur’an’dan hissemizi ziyade eylesin. Hayatımıza hayat yapmayı ve onunla hayatlanmayı nasip eylesin. Amin.
(Bediüzzaman Said Nursi, İşaratü’l-İ’caz fi Mezanni’l-İ’caz. Diyanet İşleri Başkanlığı, 2. Baskı, Ankara, 2014. sayfa 92-96) (Kısmen özetlenerek alınmıştır.)