655- وعن أبي يَعْلى مَعْقِل بن يَسَارٍ رضي اللَّه عنه قال : سمعتُ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقول : « ما مِن عبدٍ يسترعِيهِ اللَّه رعيَّةً ، يَمُوتُ يومَ يَموتُ وهُوَ غَاشٌ لِرَعِيَّتِهِ ، إلاَّ حَرَّمَ اللَّه علَيهِ الجَنَّةَ » متفقٌ عليه .
وفي روايةٍ : « فَلَم يَحُطهَا بِنُصْحهِ لم يجِد رَائحَةَ الجَنَّة » .
وفي روايةٍ لمسـلم : « ما مِن أَمِيرٍ يَلِي أُمورَ المُسلِمينَ ، ثُمَّ لا يَجهَدُ لَهُم ، ويَنْصحُ لهُم، إلاَّ لَم يَدخُل مَعَهُمُ الجَنَّةَ » .
655. Ebû Ya’lâ Ma’kıl İbni Yesâr radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Cenâb-ı Hakk’ın, yönetici yaptığı bir kimse, yönettiği insanları aldatarak ölürse, Allah Teâlâ ona cennet yüzü göstermez.”
Buhârî, Ahkâm 8; Müslim, Îmân 227-228, İmâre 21
Bir başka rivayette:
“Onlara sahip çıkıp korumazsa, cennetin kokusunu duyamaz”, şeklindedir.
Buhârî, Ahkâm 8
Müslim’in bir rivayetinde de şöyledir:
“Müslümanların işlerini üstlenip de onlar için çalışıp çabalamayan hiçbir yönetici, onlarla birlikte cennete giremez.”
Müslim, Îmân 229, İmâre 22
Ma’kıl İbni Yesâr
Künyesinin Ebû Ali olduğu bilinmektedir. Fakat Riyâzü’s-sâlihîn nüshalarında Ebû Ya’lâ diye geçmektedir.
Ma’kıl Hudeybiye Antlaşması’ndan önce müslüman oldu ve Hudeybiye’deki meşhur ağaç altında yapılan Bey’atürrıdvân’da bulundu. Peygamber Efendimiz’in vefatından sonra Basra’ya yerleşti. Hz. Ömer’in hilâfeti zamanında onun emriyle bir nehir açtırdığı için bu nehir kendi adıyla Ma’kıl Nehri diye anıldı.
Rivayet ettiği 34 hadis Kütüb-i Sitte’de bulunmaktadır.
Ma’kıl İbni Yesâr Hz. Muâviye’nin hilâfetinin son yıllarında yani 60 (680) yılı civarında veya Yezid devrinde Basra’da vefat etti.
Allah ondan razı olsun.
Açıklamalar
Ma’kıl İbni Yesâr hazretlerinin bu hadîs-i şerîfi rivayet etmek için seçtiği zaman önem arzetmektedir. Peygamber aleyhisselâm’ın bu değerli sahâbîsi Basra’da ölüm döşeğinde yatarken, Emevîlerin Horasan ve Basra valisi Ubeydullah İbni Ziyâd kendisini ziyarete geldi. Ma’kıl, Kerbelâ fâciasının baş sorumlusunu yanında görünce:
– Sana Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittiğim bir hadisi rivayet edeceğim dedi ve yıllardır kimseye söylemediği bu hadîs-i şerîfi okudu.
Ubeydullah İbni Ziyâd:
– Bunu bana daha önce söylemeli değil miydin? deyince de:
– Hayır, daha önce söyleyemezdim, dedi.
Ma’kıl İbni Yesâr hazretleri, Ziyâd İbni Ebîh’in bu zâlim oğlunun nasihat kabul etmeyen kötü bir idareci olduğunu biliyordu. Bu sebeple hadisi ona daha önce söylemenin bir faydası olmayacağına inanıyordu. Kim bilir belki de bu hadisi söylediği takdirde kendisine kötülük yapacağını hesaba katıyor ve boş yere problem çıkarmak istemiyordu. Artık son demlerinde ona hadisi rivayet etmenin diğer müslümanlara faydası olacağını düşünmüş olmalı ki, zâlim idarecilerin suratında Osmanlı şamarı gibi patlayan hadîs-i şerîfi okudu.
Halkın idaresini üstlenmiş bir kimse, onların hem dünyasını hem âhiretini mâmur etmeyi görev bilmiş demektir. Onları her yönden iyiye götürmeye çalışmayan, kendilerine karşı âdil davranmayan, haklarını görüp gözetmeyen kimse halkını aldatmış sayılır.
Adı müslüman olan zâlim idareciler halkı ezebilirler; dünyada onlara her fenalığı yapabilirler; fakat âhirette bu haksızlığın hesabını kolay veremezler. Ya cehennemde cezalarını çekerek veya mahşerde binbir sıkıntı içinde uzun süre bekleyerek hesap verirler. Hele zulüm ve haksızlık yapmayı kendileri için tabii görüyorlarsa, kokusu kıyamet gününde yetmiş yıllık mesafeden duyulan cennetin kokusunu bile alamazlar.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Halkı yöneten kimseler, çok zor ve önemli bir işi üstlenmişlerdir.
2. Sorumluluktan kurtulabilmek için halkın iyiliğini düşünmeleri, haklarını gözetmeleri ve onları her türlü zarardan korumaları gerekir.
3. Yönettiği kimseler hakkında samimi düşünce taşımayan ve onlara haksızlık eden kimseler eğer müslüman iseler, kolay kolay cennete giremeyeceklerdir. Halka zulmetmeyi mübah görüyorlarsa, cennet yüzü görmeyeceklerdir.
*****************
Kaynak: Riyâzü’s Sâlihin