Nurdanhaber – Mehmet BİLEN
GÖKYÜZÜ GEZEGENLERİ İLE O’NA ŞAHİTLİK EDER
Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz sahipsiz olamaz, bir harf kâtipsiz olmaz; nasıl oluyor ki nihayet derecede düzenli, ölçülü, sanatlı, şu mükemmel kâinat yaratansız olabilir. Evet, eser sahibini gösterir. Buna göre tüm varlıklar Allah’ın sanatıdır ve eseridir; manen O’na işaret eder, O’nu gösterir.
Uzay biliminin verileri bizlere kâinatta milyarlarca gezegen ve yıldız olduğunu bildirmektedir. Bu gezegenlerden bazıları dünyamızdan yetmiş kat daha büyük ve yetmiş kat daha hızlıdır. Peki, bu milyarlarca gezegeni direksiz düşürmeden durduran ve birbirine çarpmadan fevkalade bir hızla, birbiri içinde ölçüyü bozmadan döndüren kimdir? Bu mükemmel düzen hiç tesadüfe verilebilir mi? Elbette hayır! Demek gücü ve ilmi sonsuz yani Kadîr ve Alîm olan Rabbimiz, bu ölçüyü koymuş ve devam ettirmektedir.
İşte bu milyarlarca gezegenden biri olan dünyamız; taştan, cansız ve akılsız bir yapıya sahip olduğu halde, gördüğü harika işlere de bir bak! Güneşe olan uzaklığı milimetrik hesaplarla ayarlı; az bir şey konumu değişse, içindeki hayat ya kavrulacak ya da donacak, mahvolup gidecek. Sizce böyle bir ölçüyü dünya kendisi mi belirlemiştir veya tesadüfen mi meydana gelmiştir? Tabi ki buna da imkân yoktur. Ebette bu, içindeki canlıların hayat şartlarını bilen ve ona göre davranan merhameti sonsuz Rahman olan Rabbimizin işidir.
Dünyanın dönüşüne de dikkat et! Nasıl da manevra ile dönüyor ve dönerken yörüngesinden çıkmıyor, şaşmıyor. Güneşin etrafında dönerken aynı anda kendi etrafında dönüyor ve güneşle beraber samanyolu galaksisinde de dönüyor. Bu birbiri içinde dönmeleri cansız ve akılsız olan taş küre nasıl yapabiliyor? Mesela görseniz ki bir araba dönemeçli bir yolda ilerliyor ve hiçbir yere çarpmıyor; acaba şüpheniz kalır mı ki o arabayı idare eden bir şoför bulunmasın. Aynen öyle de şu dünya arabasını idare eden, onu ve diğer gezegenleri birbiri içinde döndükleri halde çarptırmayan sonsuz güç ve kudret sahibi biri vardır ki o da Yüce Allah’tır.
Hem dünyadan başka hiçbir gezegende bulunmayan atmosferimiz ve içinde bulunan ozon tabakası koruyucu özelliği ile Allah’ın varlığına işaret etmektedir. Evet, uzaydan gelen göktaşlarının -aya çarparak orayı delik deşik ettikleri gibi- dünyamıza da çarpmasını bir kalkan gibi engelleyen ve o taşları daha atmosfere girer girmez toz haline getirip başımıza düşmesine izin vermeyen ozon tabakasıdır. Ayrıca bu tabaka, güneş ışınlarının, canlılara zararlı olan kısmını süzerek sadece yararlı olanlarının atmosferden geçmesine izin veren bir süzgeç görevini de görmektedir. Acaba başımızı yarabilecek o büyük taşları parçalayıp bize zararlı olan ışınları süzerek yararlı olanlarını geçiren bu tabakayı biz mi koyduk? Hem başka gezegende değil de sadece dünyada bulunması tesadüf müdür? Tabii ki hayır! O tabaka, bizi bilen ve hayat şartlarımızı tehlikeye düşürebilecek şeylere karşı bizi merhametiyle koruyan Rabbimizin eseridir, manen O’nu gösterir.
Dünyanın dörtte üçü sudur. Hâlbuki dünya büyük bir hızla döndüğü halde bu okyanuslar ve denizler karaları istila etmiyor, taşmıyor, dökülmüyor. Mesela biz, bir bardak suyu bile hızla götürürken taşırırız, dökeriz. Peki, kim bu suları dizginleyen, karalara taşırmayıp orada yaşayan canlılara zarar vermesini engelleyen? Elbette yine Rabbimizdir ki; yaşam şartlarımızı tehlikeye atabilecek bu durumdan da merhametiyle bizi kurtarmıştır.
Sonuç olarak, dünyanın düzenli ve ölçülü bir şekilde dönmesi, güneşe olan konumunun ince hesaplarla ayarlı olması, ozon tabakasıyla korunması vb. gibi haller gösterir ki; ya dünya bizi tanıyor, içindeki canlılara zarar vermemek için dikkatle adım atıyor, onlara merhamet edercesine davranıyor; bu ise akıldan yüz derece uzaktır ve imkânsızdır. Ya da insanı bilen, tanıyan ve merhamet eden Rabbimizin ilmiyle, kudretiyle ve merhametiyle bu işler oluyor. Demek dünya ve diğer gezegenler Allah’ın eseridir ve O’na işaret edip manen O’nu gösterir. –Âmennâ-