Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Kur’anda “Ey insanlar! Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?” Furkan Sûresi, 25:77. diye bizim dua etmemize teşvik vardır. “Bana dua edin, size cevap vereyim.” Mü’min Sûresi, 40:60. Dua büyük bir kulluk sırrıdır. Kulluğun ruhu hükmündedir. Dua eden adam anlar ki birisi var onun dualarını işitir, onun dualarına cevap verir. Bu dünya otelinde o yalnız değildir.
Meşhur olan dua bizim yaptığımız duadır. O da iki nevidir: biri fiilî, biri kavlî-söz ile yapılan. Mesela çift sürmek fiilî bir duadır. Rızkı topraktan istemek değildir. Toprak, rahmet hazinesinin bir kapısıdır ki, rahmetin kapısı olan toprağı sabanla veya pullukla çalar, o fiili dua yapılınca inşallah rahmet ve nimet kapıları açılır.
Duanın tesiri büüyüktür. Özellikle dua külliyet kazanarak devam etse, netice vermesi çoğunlukla görülür. Alemin yaratılış sebebinin birisi de duadır. Yani, kainatın yaratılışından sonra bakalım. Başta insanlık ve onun başında İslam alemi ve onun başında Peygamberimiz Hz. Muhammed (ASM)’ın muazzam olan duası, alemin yaratılışının bir sebebidir. Yani, Alemin yaratıcısı, istikbalde o zâtı (Peygamberimiz Hz. Muhammed (ASM)’ı), insanlık namına, bütün yaratılanlar hesabına bir ebedi saadet, bir ilahi isimlere mazhar olmayı isteyecek bilmiş, o gelecek duayı kabul etmiş, kainatı yaratmış.
Madem duanın bu derece çok büyük ehemmiyeti ve genişliği vardır. Hiç mümkün müdür ki, bin dört yüz küsur senede, her vakitte, insanlıktan üç yüz milyon, cin ve insan ve melek ve ruhani varlıklardan had ve hesaba gelmez mübarek zatlar, ittifakla Peygamberimiz Hz. Muhammedin (Aleyhissalâtü Vesselâm) zatı hakkında Allah’ın pek büyük rahmetine ve sonsuz mutluluk ve istenen şeyin gerçekleşmesi için duaları nasıl kabul olmasın? Hiçbir cihetle mümkün müdür ki, o duaları reddedilsin?
Madem bu kadar kapsamlılık ve genişlik ve devam kazanıp kabiliyet dili ve yaratılıştan gelen ihtiyaç derecesine gelmiş. Elbette o Peygamberimiz Hz. Muhammedin (Aleyhissalatü Vesselâm) zatı dua sonucu olarak öyle bir makam ve derecededir ki, bütün akıllar toplansa, bir akıl olsalar, o makamın hakikatini tam kavrayamazlar.
İşte, ey Müslüman, senin mahşer gününde (insanların dirilip toplanacağı gün) böyle bir şefaatçin var. Bu şefaatçinin şefaatini kendine çekmek için, sünnetine uy, tabi ol.
Eğer desen: Madem o Habîbullahtır (Allah’ın en sevdiği kul olan Hz. Muhammed (a.s.m.)’dır) Bu kadar salavat (Peygamberimize edilen memnuniyet ve bağlılık için yapılan dualar) ve duaya ne ihtiyacı var?
Elcevap: O zat (a.s.m.) bütün umum ümmetinin saadetiyle alakalı ve bütün ümmetinin fertlerinin her nevi saadetleriyle hissedardır ve her nevi musibetleriyle endişelidir. İşte, kendi hakkında saadet ve kemallerin mertebeleri hadsiz olmakla beraber, hadsiz ümmetinin fertlerinin, hadsiz bir zamanda, hadsiz mutluluk çeşitlerini şiddetle arzu eden ve hadsiz sıkıntı, meşakkat ve zorluklarından etkilenmiş olan bir zat, elbette hadsiz salavat ve dua ve rahmete layıktır ve muhtaçtır.
Eğer desen: Bazen kesin olacak işler için dua edilir: mesela ay tutulması ve güneş tutulması namazındaki dua gibi. Hem bazen hiç olmayacak şeyler için dua edilir.
Elcevap: dua bir ibadettir. Kul, kendi aczini ve fakirliğini dua ile ilan eder. görünürde olan maksatlar ise, o duanın ve o dua ibadetinin vakitleridir; hakikî faydaları değil. İbadetin faydası ahirete bakar. Güneşin batması akşam namazının vakti olduğu gibi Ay ve Güneş tutulması Ay ve Güneş tutulması namazlarının vaktidir. Dünyevî maksatlar hasıl olmazsa, yerine gelmezse “O dua kabul olmadı” denilmez. Belki “Daha duanın vakti bitmedi” denilir.
Hem hiç mümkün müdür ki, bütün iman ehlinin bütün zamanlarda sürekli olarak tam bir içtenlik ve şiddetli arzu ve dua ile istedikleri ebedi saadet onlara verilmesin. Ve bütün kâinatın şahitliği ile hadsiz rahmeti bulunan o Kerim-i Mutlak, o Rahîm-i Mutlak, bütün onların o duasını kabul etmesin ve ebedi-sonsuz saadet meeydana gelmesin? Haşa.