Birinci Şuâ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
وَ بِهٖ نَسْتَعٖينُ
Yirmi Beşinci Âyet
حٰمٓ ۞ تَنْزٖيلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ âyet-i kudsiyesidir. Bu âyetin mana-yı işarîsi, Resaili’n-Nur ile münasebeti çok kuvvetlidir. Bir ciheti şudur ki Risaletü’n-Nur’un ve şakirdlerinin mesleği, dört esas üzerine gidiyor.
Birincisi tefekkürdür, Hakîm ismine bakıyor.
Biri de şefkattir, hadsiz olan fakrını hissetmektir ki Rahman ve Rahîm isimlerine bakıyor.
Hem şu âyet nasıl ki Resaili’n-Nur’un telif ve tekemmül tarihine tevafukla parmak basıyor, öyle de تَنْزٖيلٌ kelimesiyle –vakıf mahalli olmadığından tenvin “nun” sayılmak cihetiyle– makamı beş yüz kırk yedi (547) olarak Sözler’in ikinci ve üçüncü ismi olan Resaili’n-Nur ve Risale-i Nur’un adedi olan beş yüz kırk sekiz veya kırk dokuza (548-549) şeddeli “nun” bir “nun” sayılmak cihetiyle pek cüz’î ve sırlı bir veya iki farkla tevafuk ederek remzen ona bakar, dairesine alır.
Hem حٰمٓ ۞ تَنْزٖيلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ in makam-ı cifrîsi, bir vecihle, yani tenvin “nun” sayılsa ve şeddeli iki “ra”daki lâm-ı aslî hesap edilse حٰمٓ , حَامٖيمْ telaffuzda olduğu gibi olsa bin üç yüz elli dört veya beş (1354-1355) eder. Ve diğer bir vecihte, yani tenvin sayılmazsa bin üç yüz dört (1304) eder. Üçüncü vecihte, yani telaffuzda bulunmayan iki “lâm” hesaba girmezse bin iki yüz doksan dört (1294) eder.
Birinci vecihte, tam tamına Resaili’n-Nur’un telifçe bir derece tekemmülü ve fevkalâde ehemmiyet kesbetmesi ve fırtınalara tutulması ve şakirdleri kudsî bir teselliye muhtaç oldukları Arabî tarihiyle şu bin üç yüz elli beş ve elli dört tarihine, hem otuz bir adet Lem’alardan ibaret olan Otuz Birinci Mektup’un telif zamanına, hem o mektubun Otuz Birinci Lem’a’sının vakt-i zuhuruna ve o Lem’a’dan Birinci Şuâ’nın telifine ve o Şuâ’nın yirmi dokuz makamında otuz üç adet âyâtın Risale-i Nur’a işaretleri istihraç edildiği hengâmına ve yirmi beşinci âyetin Risale-i Nur’a îmaları yazıldığı şu zamana, şu dakikaya, şu hale tam tamına tevafuku ise Kur’an’ın i’caz-ı manevîsine yakışıyor. Gayet latîf ve müjdeli bir tevafuktur.
İkinci vecihte, yani bin üç yüz dört (1304) makamıyla Risale-i Nur’un tercümanı, Risale-i Nur’un basamakları olan mebâdi-i ulûma besmele-keş olduğu ve fütuhat-ı Nuriyede besmelesini çektiği ve fatiha-i hayat-ı ilmiyede “Bismillahirrahmanirrahîm” okuduğu zamanına tam tamına tevafukla parmak basıyor, arkasını sıvatıyor “Haydi git, selâmetle çalış!” remzen diyor.
Üçüncü vecihte, yani bin iki yüz doksan üç veya dört (1293-1294) olan makam-ı cifrîsiyle o tercümanın besmele-i hayat-ı dünyeviyesinin iptidasına tam tamına tevafuk sırrıyla îma eder ki onun hayatı çok dehşetli dağdağaları ve fırtınaları görmek ve çekmekle beraber daima Rahman ve Rahîm isimlerinin mazharı olarak rahmetle muhafaza ve şefkatle terbiye edileceğini remzen mün’imane haber veriyor. Bu suretle Kur’an’ın manevî i’cazından ihbar-ı gaybî nevinin bir şuâını gösteriyor.
Kaynak: Risale-i Nur