Nurdanhaber – Mehmet BİLEN
Parkta oynayan çocuğun yanına bir kadın sokuluyor ve oyununu kesip ona bir şeyler söylüyor. Bizimse içimize hemen bir şüphe düşüyor: “Acaba bu kadın çocuğa neler söyledi hem oyununu engelleyerek keyfini de kaçırdı, ne yapmak istiyor olabilir ki?” diye düşünüyoruz. Sonra çantasından bir şeyler çıkarıp veriyor, çocuk önce yemek istemiyor ama bu sefer kadın ısrar ediyor ve çocuk verileni yiyor. Bu sefer şüphelerimiz çocuk için kaygıya dönüşmeye başlıyor. Sonra kadın çocuğu alıp kucaklıyor ve bağrına basıyor, öpüp kokluyor. Şimdi de şaşırıyoruz ama hala kadın hakkındaki şüphelerimiz sürüyor. Sonra o çocuk salıncakta hızla sallanırken kadın birden kalkıp onu azarlıyor ve indiriyor salıncaktan. Yanımızda bulunan bir arkadaşımız kadının yaptığı her davranışı açıklamaya ve makul bir gerekçe bulmaya çalışıyor bize: “İşte o kadın çocuğun düşmemesi için öyle yaptı, sevdiğinden dolayı sarıldı vs.” anlatıyor ama başka ihtimaller de zihne geldiğinden bu açıklamalar bizi tatmin etmiyor ve tedirginliğimizi gidermiyor. En sonunda arkadaşımız; “Ya bu kadın o çocuğun annesidir, hiç onun kötülüğünü ister mi, bilakis ne yaparsa onun hayrı için yapar.” deyince tüm şüphelerimiz dağılıveriyor.
Bu örnekte görüldüğü gibi insanın da başına Allah tarafından birçok güzellikler ve fenalık gibi görünen olaylar gelmektedir. Kuran-ı Kerim’de de Allah, insan için birçok şeyi emretmekte ve yasaklamaktadır. Eğer bunların nedenlerini tek tek izah etme yoluyla kendimizi tatmin etmeye çalışırsak içimizdeki şüphe asla bitmez. Ama öncelikle Allah’a iman eder yani ona tam bir güvenle bağlanırsak ondan sonra başımıza gelen her türlü olayı ve bizden istediği her buyruğu daha kolay ve tatmin edici bir tarzda anlayabilir, çözebiliriz. Çünkü insan iman etmekle, bizi bizden çok daha iyi bilen ve düşünen, kullarının her zaman hayrına hareket eden bir Allah’ı kabul etmiş oluyor ve ona sonsuz bir güvenle bağlanıyor. Böyle olunca da yaptığı ve emrettiği her şey güzel oluyor. Tıpkı bir annenin her hareketi çocuğunun iyiliği için olduğunu bildiğimiz gibi.
İman meselesi yüz kapılı bir saraya benzer. O sarayda bir kısım kapıların açılması ile nasıl ki içeri girilebilir, kapalı kapılar sana engel olmadığı gibi girdikten sonra onları da içeriden kolayca açabilirsin. Öyle de Allah’ın, meleklerin, ahiretin vb. varlığına dair delillerin her biri bir anahtar gibi o iman sarayının bazı kapılarını sana açabilir. Onları kullanarak o iman sarayına girebilirsin. İman meselesi hakkında cevabını bilmediğin, nedenini anlayamadığın bazı sorular veya olaylar ise kapalı kapılar gibidir. Sadece o kapılarla uğraşıp diğer açık kapıları görmeyen kişi, o iman sarayına giremediği gibi kapalı kapıları da açamaz. Böylece şeytanın tuzağına düşmüş olur. Allah Kuran-ı Kerim’inde bizi bu konuda uyarmaktadır: “O (şeytan) size kötülüğü, çirkinliği ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara, 2/169.)
Bir Müslüman dünyada her şeyini kaybedebilir: malını, ailesini, sağlığını, şerefini hatta canını bile, fakat imanını asla! Çünkü aslında onun her şeyi odur. Dünyaya geldiğinde zaten elinde bir şey yoktu giderken de olmayacaktır. Ama o, imanıyla cennetin kapısını açacak ve her şeye sahip olacaktır. – İnşallah –