Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı,
içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. (Nur, 21)
Cenâb-ı Allah Celle Celalühu Sevapları Günahlarından Daha Fazla Olanları Cennetine Koyuyor. Mizanda O Şekilde Muamele Edecek.
Sevaplar günahlardan fazla ise günahlara bakmıyor. Eğer bir insanın yüzde 51 sevabı olsa onu kurtuluşa erdiriyor. Yüzde 49 günahı olsa ona bakmıyor. Hatta sevaplarının sayısı az olsa bile buna bakmıyor. Sevabın keyfiyetine bakıyor. Yapılan işin büyüklüğüne ehemmiyetine. Bazen olur ki bir tek sevap bin günahtan daha üstün olur o günahları affettirir:
Cenâb-ı Hak âhirette muhasebe-i a’mal düstûriyle, adâlet-i Rabbânîyesini, hasenat ve seyyiatın müvâzenesiyle gösteriyor. Yâni hasenat racih ve ağır gelse, mükâfatlandırır, kabûl eder; seyyiat racih gelse cezalandırır, reddeder. Hasenat ve seyyiatın müvâzenesi, kemmiyete bakmaz, keyfiyete bakar. Ba’zı olur, birtek hasene bin seyyiata tereccuh eder, afvettirir. (Bediüzzaman Said Nursi, Mektûbat, 29. Mektûp, s.447.)
Hadis kitaplarında geçen kötü bir kadının kuyudan ayakkabısıyla su çekip köpeğe verme hadisesini bu keyfiyet meselesine göre değerlendirebiliriz. Kadının bütün hayatı kötü bir yaşamla geçmiş ama bir tek sevap o binlerce günahına üstün geliyor ve onları affettiriyor. Cenâb-ı Allah da (Celle Celalühü) onu cennetine koyuyor.
Ogün amellerin tartılması haktır. Kimin sevabı günahından fazla olup da mizanı ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidir. (A’raf: 8)
Kimin de mizanı hafif gelirse işte onlar ayetlerimizi inkâr ederek zulmettikleri için kendilerini hüsrana atmışlardır. (A’râf:9)
Bizim de Cenâb-ı Allah’ın bu ahlâkıyla ahlâklanıp insanlara karşı bu şekilde muamelede bulunmamız lazımdır. Bir hatasından dolayı insanların bütün iyiliklerini örtmemeliyiz. Şeytanın bir desise olan bu duruma kapılıp insafsız bir şekilde mümin kardeşlerimize, dostlarımıza, akrabalarımıza düşmanlık etmemeliyiz. Onlardan uzaklaşmamalıyız.
Eğer bir adamın iyilikleri fenâlıklarına kemmiyeten veya keyfiyeten ziyâde gelse, o adam muhabbete ve hürmete müstehaktır. Belki, kıymetdar bir tek hasene ile, çok seyyiatına nazar-ı afv ile bakmak lâzımdır. Halbuki: İnsan, fıtratındaki zulüm damariyle, şeytanın telkiniyle, bir zâtın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mü’min kardeşine adâvet eder, günahlara girer.
Nasıl, bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa; bir dağı setreder, göstermez. Öyle de: İnsan garaz damariyle, sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü’min kardeşine adâvet eder, insanların hayat-ı içtimâîyesinde bir fesad âleti olur. (Bediüzzaman Said Nursi, Siracınnur, 13. Lema, s.129.)