Nurdanhaber –
Suud, İngiltere Yakınlaşması:
Osmanlı Devleti’nin Almanya yanında I. Dünya Savaşı’na girmesiyle birlikte Kasım 1914’den itibaren Osmanlı ve İngiltere arasında bir resmi savaş durumu başlamış oluyordu. Bu arada bir Osmanlı heyeti, İngilizlere karşı Arabistan’da bir müslüman ittifakı oluşturmak için görüşmelerde bulunmak üzere Riyad’a geldi. Osmanlı, Suudileri, Reşid oğulları’nı, Mekke şerifi’ni ve Yemen’in Zeydi İmamını bir araya getirerek İngilizlere karşı bir “kutsal ittifak” kurmak istiyordu. Bu amaçla Reşid Oğulları’na büyük miktarlarda silah ve para yardımı yapmıştı. İbn Suud, silah ve para yardımını kabul etmekle beraber, Reşid Oğulları’nın olduğu bir ittifaka dahil olamayacağını Osmanlı heyetine bildirdi.
Bu cevap aslında bir bahaneden başka bir şey değildi. Osmanlı’nın Necd valisi, uzun süreden beri İngilizler ile irtibat halindeydi. İngilizlerin bölgedeki temsilcisi Shakespear,1914 Şubatında Riyad’a gelmiş, bu vesileyle İngilizler ile Suudiler arasında da yakınlaşmalar tesis edilmişti. l. Dünya Savaşı çıkınca bu dostluk daha da pekişti. Osmanlının ittifak çağrısına ret cevabı veren İbn Suud, bunun hemen arkasından, Osmanlı heyeti hala Riyad’da iken, İngilizlere ittifak teklifinde bulundu. Teklife göre, İngiltere, İbn Suud’un bölgedeki egemenliğini tanıyacak ve bunu para ve silah yardımı yapmak suretiyle bir nevi garanti altına alacaktı. Bunun karşılığında ise İbn Suud, İngiltere’nin düşmanlarının yanında yer almayacaktı. Bu teklif, 1915 yılı sonlarında Londra’da kabul gördü ve resmen yürürlüğe girdi. (21-Algar, Hamid, Wahhabism: A critical Essay, Oneonta, 2002)
Artık büyük savaşta Osmanlı’nın Necd valisinin safı belli olmuştu. Bu birliktelik, İbn Suud’a İngiltere-Hindistan imparatorluğu’nun şovalyelik nişanı verilmesiyle pekiştirildi. 1916 yılı Kasım ayında Kuveyt’de düzenlenen bu madalya töreni vesilesiyle İngilizler, İbn Suud’u Basra’daki garnizonlarına götürerek İngiliz ordusunun silah ve teçhizatini gösterdiler. Uçak ile ilk defa burada karşılaşan İbn Suud, ilk kez trene bindi. Ayrıca bir hastanede elinin rontgen filmi çekilerek kendisine gösterildi. İbn Suud, törenler sırasında yaptığı konuşmalarda Arap birliğinin öneminden bahsederek o sırada Hicazda Osmanlı’ya karşı Arap isyanını başlatan Şerif Hüseyin’den övgüyle söz etti ve toplantıya katılan diğer kabile reislerine Arapların birliği yolunda İngiltere ile işbirliğini ilerletmeleri çağrısında bulundu.
Necd’i kontrolüne aldıktan sonra Ahsa’ya yöneldiği 1912 sonrası dönemde Abdülaziz İbn Suud, kurmuş olduğu İhvan teşkilatından büyük ölçüde faydalanmıştı. İbn Suud’un Osmanlıyla olan mücadelesinde en önemli askeri güç kaynaklarından birini oluşturdu. Vehhabi zihniyetinin kurumsallaşmış bir temsilcisi olan İhvanın Osmanlı ile olan mücadelesi, Osmanlı’ya karşı 18. ve 19. yüzyillardaki Suudi-Vehhabi güçbirliginin bir tekrarırıydı ve bu nedenle siyasi aktörler tarafından sıcak bir gelişme olarak hiç bir zaman algılanmadı. Fakat Vehhabiler Osmanlı ile savaşırken, liderleri İbn Suud’un İngilizlerle yakın işbirliğine girmesi,açıklama getirilmesi gereken hassas bir konuydu. Bu konunun çözümlenmesi, Vehhabi düşüncesinin nitelikleri konusunda bize bir fikir vermekle kalmamakta, o dönemde bölgede yürürlükte olan din-siyaset ilişkisinin dayandığı oynak temelleri de ayrıca ortaya çıkarmaktadır.
İbn Suud ile olan çeşitli konulardakı müzakerelerine dair İngiliz Philby’nin tuttuğu notlar, söz konusu hususta bize aydınlatıcı bilgiler vermektedir. Philby’nin bir toplantı sırasında yönelttiği, İngilizlerle Suudiler ittıfakı karşısında İhvanın tutumu hakkındakı sorusu İbn Suud tarafından şu şekilde cevaplanmıştı: “İhvan’ın size düşman olduğu doğru değildir. Zira inancımıza göre sizler Ehl-i Kitabsınız. Vehhabilerin nefretine hedef olan müşriklerden veya kafirlerden değilsiniz. Fakat halkım arasında, özellikle eğitimlerini Necd dışında almış olan veya sıklıkla dışarıya seyahat eden birçok şehirli insan, İslamiyet’in temsilcileridir diye Osmanlıya yakınlık duymakta ve bundan dolayı İngilizlere düşmanca bakmaktadırlar. Ama bunda fazla ileri gidemediler. Daha yakın zamanda böyle düşünen iki adamı görüşlerini ifade ettiklerinden dolayı cezalandırdım. “(22- Philby, Harry St John, The Heart of Arabia: A Record of Travel and Exploration, s.371, London, 1922)
Suud’un ilk dışişleri bakanı Mısır asıllı, Hafiz Wahba, Türkler hakkındaki olumlu görüşlerinden dolayi cezalandırlan bazı alimlerden söz etmektedir ki bunlar, büyük ihtimalle sonra İbn Suud’un Philby’e bahsettiği şahıslar olmalıdır. Wahba, Türklerin kafir olduklarini kabul etmediğinden dolayı baski gören Kasim ulemasından Şeyh İbn Casir’in Kuveyt’e kaçmak zorunda kaldığını ve orada öldüğünü, Şeyh Abdullah b. Ömer’in ise içinde bu konunun da bulunduğu bir dizi mesele hakkında Riyad ulemasının görüşlerine ters düştüğü için ölüm cezasına çarptırıldığını bildirmektedir. (23-Wahba, Sheikh Hafiz, “Wahhabism in Arabia: Past and Present, “Journal of the Central Asian Society, 16 (1929), s.466)
İbn Suud, bir başka münasebetle şunlar söylemektedir: “Eğer siz İngilizler, kızlarınızı karım olsunlar diye bana önerseniz kabul ederdim. Fakat Mekke şerifi’nin veya Mekkelilerden ve diğer müslümanlardan müşrik saydıklarımızın kızlarını alamam. Hırıstiyanların kestiği hayvanların etlerini sorgusuz sualsiz yerim. Allah ile beraber başkalarını ibadetlerinde ortak koşan müşrikler ise bizim nefret edip iğrenç saydığımız kimselerdir. “(24-Philby, Harry St John, Arabia of the Wahhabis, s.23, London, 1928)
Bu duygularla yüklü olan İbn Suud, bir başka toplantıda da Hırıstiyanlarla ilgili bazı Kur’an ayetlerini okumuş, sonra da Philby’e dönerek kendisini kuzeni saydığını, zira Hırıstiyanlarin İshak (as)ın, Arapların da ishak’ın kardeşi İsmail (as)ın evladından olduklarını, Türklerin ise Tatar kökenli evladı iblisden olduklarını açık yüreklilikle ifade etmişti.
Şüphesizki İbn Suud’un söz konusu kanaatını tüm Vehhabilerin ortak görüşü olarak görmek yanlış olacaktır. Nitekim, ilerideki konularda da görüleceği gibi,Vehhabiler,müşrikler arasında yaptğı bu çeşit bir “pragmacı” ayırımdan dolayı liderlerine zaman zaman cephe alacaklardır. Fakat şu bir gerçek ki İbn Suud, dost ve düşmanlarının ayrımını yaparken bahsedilen dini argümanları sıklıkla kullanmış ve peşindeki kitleleri bu doğrultuda yönlendirmiştir. İngilizler ve Amerikalılar ile olan dostane ilişkileri ileriki yıllarda da İbn Suud’un başını iç politikada zaman zaman ağrıtacak, fakat yukardakilere benzer argümanlar yeri geldiğinde ustaca gündeme getirilerek Vehhabi dini tepki yine din temelinde yumuşatılacaktır.
Allaha emanet olun gelecek makalemiz İlk İhvan Yerleşimlerinin Oluşumu ve Hedefler olacak inşallah.