Nurdan Haber

Kâfir olan adam

Kâfir olan adam
18 Ocak 2019 - 0:20

İŞARATÜ’L-İ’CAZ

Sure-i Bakara 26 – 27. Ayetler

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَسْتَحْيٖٓى اَنْ يَضْرِبَ مَثَلًا مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَاَمَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا

فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ وَ اَمَّا الَّذٖينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا

مَثَلًا يُضِلُّ بِهٖ كَثٖيرًا وَ يَهْدٖى بِهٖ كَثٖيرًا وَمَا يُضِلُّ بِهٖٓ اِلَّا الْفَاسِقٖينَ ۞ اَلَّذٖينَ

يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مٖيثَاقِهٖ وَ يَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِهٖٓ اَنْ يُوصَلَ وَ

يُفْسِدُونَ فِى الْاَرْضِ اُولٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

 

.

بَعُوضَةً : Pek çok küçük ve hakir şeyler ve hayvanlar bulunduğu halde بَعُوضَةً nin tahsisi, inde’l-bülega temsil için istimali çok olduğuna binaendir.

فَمَا فَوْقَهَا : Yani kıymet ve belâgatça baûdanın (sinek) mâfevki veya küçüklükte baûdanın mâdûnu veyahut hem kıymette hem küçüklükte baûdanın mâdûnu olan şeyler. Fakat مَا فَوْقَهَا tabiri, küçük şeyin belâgatça daha garib, hilkatçe daha acib olduğuna işarettir.

فَاَمَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ وَاَمَّا الَّذٖينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلًا

Bu cümlenin evvelki cümleden teferru ve teşaub ettiğini ifade eden ف bu cümleyi her iki şıkkıyla intac eden zımnî ve gizli bir delile işarettir. Tasviri şöyle olsa gerektir:

Cenab-ı Hak, temsili terk etmez. Zira belâgatın iktiza ettiği bir temsildir. Belâgatın iktiza ettiği şey terk edilmez. Öyle ise Cenab-ı Hak bu temsili terk etmez. Binaenaleyh insafı olan, o temsilin beliğ, hak ve Allah’tan olduğunu bilir. İnat ile bakan adam ise hikmetini bilmez, tereddüde düşer, sorar, sual eder, en nihayet istihkar ile inkâra girer.

Hülâsa: Mü’min, insaflı olduğu için Allah’tan olduğunu tasdik eder. Kâfir olan adam inatçı olduğundan “Bunda ne fayda var?” der.

اَمَّا : Bu اَمَّا şart edatıdır. Dâhil olduğu her iki cümleyi birincisi melzum, ikincisi lâzım; veya evvelkisi şart, ötekisi meşrut olmak üzere, ikincisini birinci ile bağlar. Evet, bu اَمَّا iki cümle arasında lüzumu tesis etmek için vaz’edilmiştir. Binaenaleyh burada فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ cümlesinin اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا cümlesine lâzım ve zarurî olduğuna delâlet eder. Yani imanı olanın şe’ni, onun hak olduğunu bilmektir.

Kendisinden daha kısa olan اَلْمُؤْمِنُونَ kelimesine bedel اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا denilmesi, onun hak olduğunu bilmek “iman sebebiyle olduğuna” ve keza onun hak olduğunu bilmek “iman olduğuna” işarettir.

Belâgat nokta-i nazarından makama daha münasip olan اَنَّهُ الْبَلٖيغُ cümlesine tercihen اَنَّهُ الْحَقُّ denilmesi, onların itirazlarından kasdettikleri son neticeye işarettir. Çünkü onların maksatları, Allah’tan olduğunu nefyetmektir.

اَنَّهُ الْحَقُّ hakkaniyetin o temsile hasredilmesinden anlaşılır ki takbih edilmeyip istihsan edilen yalnız بَعُوضَةً temsilidir. بَعُوضَةً nin gayrısı ve بَعُوضَةً den daha iyisi, ayıplardan hâlî olsa bile, belâgatça بَعُوضَةً nin yerini tutamaz. Çünkü yalnız ayıplardan selâmet, kemale delil olamaz.

مِنْ رَبِّهِمْ : O temsilin, Rablerinden nâzil olduğunu ifade eden bu kayıt, onlar itirazlarına hedef ittihaz ettikleri, o temsilin nüzulü olduğuna işarettir.

وَاَمَّا الَّذٖينَ كَفَرُوا : Bu اَمَّا evvelki اَمَّا gibi mâkabllerindeki icmali tafsil etmekle, tahkik ve tekidi ifade ediyor.

اَلَّذٖينَ كَفَرُوا nun اَلْكَافِرُونَ kelimesine tercihen zikredilmesi, onların bu inkârı, kalplerinde rüsuh peyda eden küfürden neş’et ettiğine ve onun için onları yine küfre götürdüğüne işarettir.

Evvelki cümledeki يَعْلَمُونَ nin mutabakatı için burada فَلَا يَعْلَمُونَ denmesi münasip iken, onun yerine zikredilen فَيَقُولُونَ îcaz ve ihtisar için mukadder olan hallerden kinayedir. Takdir-i kelâm: “Küfrü olan adam, hakikati bilmez, tereddüde düşer, inkâra girer, istifham şeklinde istihkar eder, hakir görür.” Ve keza kendileri dalalette oldukları gibi ağızlarıyla halkı da dalalete sürüklediklerine işarettir.

يُضِلُّ بِهٖ كَثٖيرًا وَيَهْدٖى بِهٖ كَثٖيرًا : Bu cümleden evvelki cümlede اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا mukaddem olduğuna nazaran, burada ona münasip olan يَهْدٖى بِهٖ nin takdimi lâzım iken يُضِلُّ بِهٖ takdim edilmiştir. Çünkü bu kelâmdan maksat, inkâr edenlerin itirazlarını reddetmektir. Buna binaen يُضِلُّ بِهٖ kesb-i ehemmiyet ettiğinden takdim hakkını kazanmıştır.

Sual: Dalalet yerine يُضِلُّ, hidayet yerine يَهْدٖى yani masdardan fiile olan udûlden maksat nedir?

Cevap: Fiil-i muzari teceddüd ve istimrara delâlet ettiğinden; yirmi üç sene devam eden nüzul-ü Kur’an’ın parça parça teceddüdü nisbetinde, onların zulmet-i küfriyelerine kat kat zulmetlerin ilâvesine sebebiyet verdiğine, mü’minlerin de nüzulün teceddüdü nisbetinde nur-u imanlarının derece derece yükselmesine bâis olduğuna işarettir. Ve keza bu cümle مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ … الخ cümlesiyle işaret edilen istifhama cevap olduğu için her iki fırkanın vaziyetlerini beyan etmek icab etmiştir. Ve bu icaba binaen, masdara tercihen fiil zikredilmiştir. Yani bir fırkanın vaziyeti dalalet, ötekisinin de hidayettir.

كَثٖيرًا : Evvelki كَثٖيرًا den kemiyet ve adetçe çokluk irade edilmiştir. İkinci كَثٖيرًا den keyfiyet ve kıymetçe çokluk kasdedilmiştir. Ve aynı zamanda, Kur’an’ın nev-i beşere rahmet olduğunun sırrına işarettir. Evet, insanların az bir kısmının fazilet ve hidayetlerini çok görmek ve göstermek, Kur’an’ın beşere karşı merhametli ve lütufkâr olduğunu gösterir. Ve keza bir fazilet sahibi, bin faziletsize mukabildir. Bu itibarla fazileti taşıyan az olsa da çok görünür.

وَمَا يُضِلُّ بِهٖٓ اِلَّا الْفَاسِقٖينَ : Evvelki cümlede mutlak ve mübhem olarak zikredilen كَثٖيرًا den hasıl olan vesveseleri, korkuları, tereddütleri bu cümle ile şöyle def’etmiştir ki: “Dalalete gidenler, fâsıklardır. Dalaletlerinin menşei de fısktır. Fıskın sebebi ise kesbleridir. Suç onlarda olup Kur’an’da değildir. Dalaleti halk etmek, yaptıklarının cezası içindir.”

Kaynak: Risale-i Nur

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )