Nurdanhaber –
Vehhabilik Hareketinin doğuşu:
Necd bölgesi, sosyal durumu ve coğrafi konumu nedeniyle büyük müslüman devletlerin tarihinde önemli ve etkili bir yere sahip olamamıştır. Sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Memlüklüler Osmanlılar bu bölgeyi sanki bölgeyi bedevi kabilelere terketmiş gibidirler. Bu devletlerin tarih haritalarında Necd ülkesi, çoğu kere snırlara dahil edilmeyen beyaz bir zeminde gösterilir. Beyaz zemin, devletlerin bu ülkeye ilgisiz kaldıklarını göstermesi yanında, bu ülkenin dokunulmazlığınada aslında çağrışımda bulunmaktadır.
Necd’in İslam Tarihi sayfalarına tekrar dönüşü, Vehhabiliğin bu topraklarda ortaya çıkmasıyla başlar. Muhammed Bin Abdülvehhab, Vehhabi düşüncesine adını ve şeklini veren isimdir. Muhammed b Abdülvehhab b. Süleyman b. Ali et-Temimi en-Necdi, 1703 yılında bugünkü Riyad’ın yetmiş kilometre kuzey batısındaki Uyeyne kasabasında dünyaya geldi. Hanbeli ulemadan olan ve Uyeyne kadılığı yapan babasının yanında hıfzını tamamlayan ve ilk dini ilimleri alan İbn Abdülvehhab, ilk ilim yolculuğunu genç yaşında Hicaz’a yaptı. Hac için geldiği Mekke’den sonra geçtiği Medine’de dört yıl kaldı. İbn Teymiye’nin (ö.728/1328) görüşlerini detaylı olarak ilk defa Medinede gözden geçirdiği rivayet edilmektedir. Ancak İbni Teymiye’nin görüşlerini benimser görünmekle beraber, istismar ettiğini söylemek daha doğru olur. Medine’den Basra ya geçti. Özellikle tevhit konusunda geliştirdiği fikirlerini burada yaymaya başladı.
Basralı din alimleriyle müzakere ve münazaralarda bulundu. Şehirdeki bir kısım ulemanın şiddetli tepkisi üzerine oradan ayrlmak zorunda kaldı. Basradan Bağdat’a ve Şam’a,hatta isfehan ve Kum gibi Iran şehirlerine gittiğine dair kayıtlar varsa da bu haberlerin doğruluğu şüphelidir. İbn Abdülvehhab, Ahsa’da bir müddet kaldıktan sonra babasının meskun bulunduğu Riyad’ın kuzeyindeki Hureymile kasabasına geldi. Uyeyne emiriyle anlaşamayan babası,1726’da Hureymile’ye gelmişti. İbn Abdülvehhab, babasının 1740’daki vefatına kadar Hureymile’de kaldı. Başlıca eseri olan Kitabu’t-Tevhid’i, Hureymilede kaleme aldığı bilinmektedir. Dinin niteliği ile, şefaat ve bid’atler ile ilgili kendine özgü düşüncelerini yaymaya çalışması ona birçok düşman kazandırmıştı. Bu yüzden babasının vefatından hemen sonra asıl memleketi olan Uyeyne’ye dönmek zorunda kaldı.
Uyeyne emiri Osman b. Hamad onu himayesine aldı ve bir akrabasıyla evlendirdi. Emirin de arka çıkmasıyla Uyeyne’de daha rahat bir ortam bulan İbn Abdülvehhab, orada sadece fikirlerini yaymakla kalmamış, bunları bizzat uygulamaya dökerek daha ileri bir adım atmıştır. Uyeyne’ye bağlı tüm beldelerdeki türbeler, yüksek mezarlar ve kendilerine kutsallık atfedilen mağaralar ve ağaçlar, İbn Abdülvehhab ,Osman b. Hamad ve adamları tarafından tek tek ortadan kaldırıldı. Sahabeden Zeyd b. Hattabın Cübeyle’deki türbesini ise İbn Abdilvehhab kendi elleriyle tahrip etti. Osman Hamad, beraberindeki 600 silahlı adamla yıkıma nezaret ederek Cübeylelilerden gelebilecek muhtemel saldırılara karşı caydırıcı bir rol oynadı.
Uyeyne ve çevresindeki eğitim ve irşad faaliyetleri yanında Hicaz,Yemen gibi uzak bölgelerdeki umera ve ulemaya mektuplar göndererek ismini duyuran Muhammed Bin Abdülvehhab, Ahsa ve civarını elinde tutan Benu Halid’in reisi Süleyman b. Urey’ir’in dikkatini çekti. Emir Süleyman, İbn Abdülvehhab’in dini karizmasının bölgedeki güç dengelerini sarsabileceğinden endişe ediyordu. Kendisinden zaman zaman maddi yardım alan Osman b. Hamad’a tehditkar bir mektup yazarak, İbn Abdülvehhab’in faaliyetlerini engellemesini ondan istedi.
Emir Süleyman’dan çekindiği anlaşılan Osman b. Hamad, belki de, beklediği siyasi ikbalden de umudunu kesmiş bir durumda, İbn Abdülvehhabdan Uyeyne’yi terketmesini istedi. Başka çaresi kalmayan İbn Abdülvehhab,1744 yılında, bugünkü Riyad’ın bir banliyösü durumundaki Diriye kasabasına gelerek oranın emiri olan Muhammed b. Suud’a sığındı. İbn Abdülvehhab’in fikirlerine sempati duyan Muhammed b. Suud, onu himayesine almakla kalmadı, da’vasını yayma hususunda ona her türlü yardımı yapacağına söz verdi. İbn Abdülvehhab ise, bu himayenin gereklerini yerine getireceği, kendisine vadetmiş olduğu zafere ulaşıncaya kadar cihat edeceği ve zafer gerçekleşince Diriye’den ayrılmayarak bu kutsal ittifakı sonuna kadar sürdüreceği hususunda Muhamed b. Suud’u temin etti.
Dir’iye bey’atleşmesi denilen bu ittifak, Necd tarihinin en önemli hadiselerinden biridir.Yaptığı bir evlilikle Suud ailesiyle sıhriyet bağı da kuran İbn Abdülvehhab, Dir’iye’de faaliyetlerini daha da artırdı. Ününü ve ilmini duyan bedevilerin ona yakın olmak amacıyla Dir’iye’ye gelip yerleştikleri rivayet edilmektedir. Kısa sürede “hicret yurdu” haline gelen bu beldede, Muhammed b. Suud’un siyasi emellerini gerçekleştirecek potansiyel kuvvet bu yolla oluşmaya başlamıştır. Uyeyne emiri Osman b. Hamad Dir’iye’ye bizzat gelerek onu memleketine dönmeye ikna etmek istediyse de, İbn Abdülvehhab, Muhammed b. Suud ile olan bey’atleşmesinden sonra artık bunun mümkün olamayacağını kendisine bildirmiştir.
Davet çalışmalarını tüm Necd’i kapsayacak boyuta ulaştıran Muhammed b. Suud, Muhammed Bin Abdülvehhab ittifakı, fikirlerini ve siyasi otoritelerini kabul etmeyen kabilelere karşı “cihad” ismi verdikleri fakat aslında terör sayılacak eylemlere başladı. Bu kampanya yoluyla tüm Necd ile, Asir ve Yemen’in bir bölümünde yerleşik kabileler yaklaşık onbeş yıl zarfında itaat altına alındı. Riyad şehri de bu sırada ele geçirildi. İbn Abdülvehhab, bu şehir merkez olmak üzere fethedilen tüm toprakların yönetimini 1766’da vefat etmiş olan Muhammed b. Suud’un oğlu Abdülaziz’e “emiru’l-müslimin” sıfatıyla beytülmal ile birlikte tevdi etti. Kendi meşguliyetini ise bundan sonra tamamen da’vet çalışmalarına tahsis etti. İslam aleminin hemen hemen her tarafındaki devlet büyüklerine ve meşhur din alimlerine mezhebini tanıtma veya münakaşa ve münazara amaçlı olarak yazdığı mektupların büyük bir kısmı bugün yayınlanmiş durumdadır. Zamanın Osmanlı padişahı III. Selim’e de böyle bir mektup ulaşmıştır. Maalesef Osmanlı Hilafete başkaldıran ve halkına zülmeden bu zümreye, zamanında gereken müdahaleyi yapmamış. Muhammed Bin Abdülvehhab’in öldüğü yıl olan 1792ye gelindiğinde, onun girişimiyle oluşmuş olan dini-siyasi ittifak, Arabistan yarmadasının önemli bir bölümünü elinde tutan güçlü bir devleti ortaya çıkarmış durumdaydı.
Allaha emanet olun gelecek makalemiz “Vehhebiliğin İtikadi yönü”-1 olacak inşallah.