Qazi Muhammedin İdam Edilmesi;
Yapılan göstermelik mahkemeden sonra, idam kararını imzalamaları istenir ancak Qazi’ler mahkeme kararını imzamalamazlar. Hatta Qazî Muhammed’in etkisinde kalan ve kendisine hayranlık duyan askeri mahkemenin atadığı avukat da imzalamaz ve ordudan atılır.
Mahkeme kararından sonra Qazîler ayrı hücrelere alınır ve görüşmeleri engellenir.
31 Mart 1947’de gece saat 23.00 de hücrelerinden alınıp asker dolu bir kamyonla Çarçıra’ya götürürler.
Vasiyetini yazmakla görevlendirilen molla Sıddık’a yönelir ve “yaz! Kürt milleti bilsinki, ben yaşamımın son nefesine kadar onun vefakâr evladıyım!” der. Bir subay ” Bu boş sözleri bırak da çoluk çocuğun için varsa bir vasiyetin onu söyle, molla onları yazsın.” diyerek küstahça konuşmasına müdahalede bulunur.
Qazî Muhammed, “Çoluk çocuğum Kürt milletidir! Senin gibileri yabancıların uşağı ve oyuncakları olduğu için böylesi şeyleri anlamazlar. Evi yıkılası, kaç dakikam kaldı? Söylediklerimin yazılması gerekir. İslami şeriat böyle der öyle olmazsa bu Rafızî (!) molla sıddıkı niye getirdiniz!?” diyerek küstah subaya haddini bildirir.
Bu sözlerden sonra kalemi eline alan Qazî Muhammed vasiyeti kendisi yazar.
İki vasiyet yazar. Biri halkına diğeri ailesinedir. Ailesine yazdığı vasiyetinde de halkına hitaplar vardır.
“Elimdeki tüm olanaklarla karşı çıkıp savaşsaydım belki de yenilmezdik ancak Mahabad’ın harap olmaması, yıkılmaması, halkın kırıma uğramaması için savaşmamayı seçtik. Elimdeki vasıta ve olanaklarla Mahabad’tan kaçabilirdim. Konuşmalarımda Mahabad halkına söyledim. Eğer kaçsaydım Tebriz’de olduğu gibi talan ve kırımların olacağını biliyordum. Halka açıkladım. Olasıdır ki beni tutuklar ve öldürürler ama halkın namusunun kirlenmemesi ve talan edilmemesi için kaçmayacağım ve kendimi size kurban edeceğim dedim. İşte ben sözümde duruyorum. Tarihte böylesi özveri azdır; sizin de zorunlu olduğunuz şeyler var. Benim aileme ve tuttuğum yola sahip çıkmanız gerekir. Öcümü almalısınız. Halkımın uğruna fedakârlık yaptığım için başım dik ve mutluyum.”
İdamından önce namaz kılma ve ibadetlerini yapma isteği kabul edilir. İki rekât namaz kıldıktan sonra, darağacının önüne gitmeden evvel kıbleye doğru bakar ve iki elini havaya kaldırarak yüksek bir sesle dua etmeye başlar:
“Allah’ım (!) Şahitsin ki senin yolunda elimden gelen her şeyi yapmışım. Allah’ım (!) Kendin de şahitsin ki bu millete hizmet etmekle hiçbir şey esirgemedim ve endişem olmadı. Allah’ım (!) Bu dünyada ve kıyamette mazlumların intikamını zalimlerden al, benim bildiğim kadarıyla bu hep böyledir. Her şeyden haberdar olan Allah’ım (!) Bütün mazlumları ve Kürt milletini de zalimlerin boyunduruğundan kurtar.”
Kürt halkına seslenerek; ” Satılık İran devletine güvenmeyin. Verdikleri sözlerin hepsi yalandır. Bizi kandırdılar. Mücadelenizi bırakmayın!”
İdam edilmeden önce mendil ile gözlerini bağlamalarını sert şekilde reddeder ve seslenir; “Hainlerrr! Ben halkıma ve vatanıma karşı utanılacak bir şey yapmadım ki gözlerimi kapatmak istiyorsunuz! Ben yaşamımın son dakikasında başı dik olarak sevgili vatanımın ufuklarına bakmak istiyorum. Karanlığı nasıl parçaladığını hoşlukla ve kalbimle görmek istiyorum. Ben ulusumun fedakâr bir çocuğuyum ve şimdi de öyleyim. Yaşasın Kürt halkı! Yaşasın Kürdistan’ın kurtuluşu! Özgürlük hiçbir zaman yok edilemeyecektir. Siz bir Muhammed öldürüyorsunuz, ama Kürtlerin içinde yüzlerce Muhammed var! “ dedikten sonra ebedi saadete, ölümsüzlüğe hicret ettiler Seyfi Sadi ile birlikte!
Kadı Muhammed, yaklaşık üç aylık bir yargılama sürecinin ardından, 31 Mart 1947 günü, Çarçıra Meydanı’nda kurulan darağacında idam edildi. Tam da, yaklaşık bir yıl önce cumhuriyetin kuruluşunu ilân ettiği meydanın ortasında. Kendisiyle birlikte ipte iki kişinin daha cesedi sallanıyordu: Başbakan Hacı Baba Şeyh ve Savunma Bakanı Hüseyin Han Seyfi Kadı.
Sonuç itibariyle Sovyetlerin telkini ile İran coğrafyasının iki yerli halkının kurduğu iki cumhuriyet kan ve ateşle bastırldı. İranda Kürdler ve Beluçlar, tarih boyunca Şii yönetimlerle hiçbir zaman barışık yaşayamamış hep sorunlu olmuşlardır. Bugün İranda resmen Kurdistan ve Belucistan Eyaletleri olmakla beraber bu iki sunni bölge gerçekte sömürgedirler. İran’ın başkenti Tahran Cuma mescidinin olmadığı tek başkenttir, artık gerisini siz okuyucuların takdirine bırakıyorum.
Allaha emanet olun, İnşaallah başka bir dosya ile yine karşınızda olacağız.