Tarih boyu İran Kürdistanı;
Akkoyunlu devletinin yıkılmasından sonra, İran, Irak, Azerbeycan, ve bugünkü Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi, Safevi’lerin kontrolüne geçti. Safevilerin Şii olması buna mukabil, Kürd’lerin Sunni olmasından dolayı, o günden sonrada İran’da kim iktidar olursa olsun, Kürdlerle, İran ilişkileri hep sorunlu olmuştur. Çaldıran savaşıyla Kürd coğrafyasının büyük çoğunluğu Şii hanedanlarının baskısından kurtarıldı ama maalesef Kürdler arasında Rojhılat’ın adıyla anılan bölge anavatanın dışına kalmış.
İranla birçok savaşlar yapıldı defalarca Osmanlı ordusu oralara girdi ama elinde tutamadı. Nihayetinde Bugünkü İran sınırımızın çizildiği, Kasrı Şirin antlaşması imzalandı. Sultan IV. Murad 1635’de Revan (Erivan) ve Bağdat’ı geri aldı. İran’ın barış istemesi üzerine Hulvanrud Irmağı’nın kıyısında bulunan Kasr-ı Şirin’de 17 mayıs 1639 da antlaşma imzalandı. Kürd’ler bu bölünmeyi hiçbir zaman kabul edemediler, hatta meşhur alim ve edip Şeyh Ahmed-i Xani doğum tarihini lanetli antlaşmanın yapıldığı anavatanın bölündüğü yıl diye söyler.
Antlaşma gereğince; Bağdat, Bedre, Hassan, Hanıkin, Mendeli, Derne, Dertenk ile Sermenel’e kadar olan alanlar Osmanlılara’a bırakılacaktı. Derbe, Azerbaycan ve Revan İran sınırları içinde kaldı.
İran’ın kuzey sınırı, Kars, Ahıska ve Van Osmanlı topraklarında kalacak biçimde belirlendi. Sınırın her iki taafında kalan kalelerin ve istihkamların yıkılması öngörüldü. Antlaşmanın sonuna eklenen bir madde ile İran’da, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman ile Hz. Aişe’ye hutbelerde “seb ve lanet” edilmemesi koşulu kondu. Bu antlaşma 1722 yılına kadar yürülükte kaldı ve 1723’te başlayan savaş sonrasında 1747’de yeniden yürülüğe konuldu.
Şah İsmail’den itibaren İran Kürdistanında defalarca ayaklanma oldu bunların tümündede Osmanlının desteği vardı. Seyyid Taha’nın oğlu Şeyh Ubeydulla-ı Nehri’nin 1880 de İran’a karşı başlattığı ayaklanmayıda Osmanlı desteklemiştir.
Ancak 20. Yüzyılda iki büyük ayaklanma var birisi 1918 yılında milliyetçi karekterden ziyade feodal zihniyetli ve kişisel ikbal uğruna olan Şikak aşireti reisi Sımko lakabıyla bilinen İsmail Ağa öncülüğünde olan, ikinicisi Qazi (Kadı) Muhammed ve Molla Mustafa Barzani liderliğinde kurulan, Mahabat Kürd Cumhuriyeti olayıdır.
Şikak Aşireti ve Sımko lakabıyla bilinen İsmail Ağa;
Şikak aşiretine mensup ve “Sımko” lakabıyla bilinen İsmail Ağa, 1887 yılında İran Kürdistanı’nın Urmiye vilayetine bağlı Salmas (Şahpur, Dilman) ilçesinin Baranduz Nehri yakınındaki Çehriq kasabasında doğdu. (Carl T. Dahlman, The Political Geography of Kurdistan, s. 283, University of South Carolina Books, 2002)
Şikak aşireti ve Sımko’nun ailesi, aslında 18. yy’dan 20 . yy başlarına kadar olan İran Kaçar hanedanı boyunca siyasî bağlamda en önemli Kürt ailelerinden biriydi. Örneğin Sadıq Xan Şikakî, Kaçar şâhı Ağa Mûhâmmed Xan döneminde (1782 – 97), Kaçar Şâhı’nın önde gelen bir generali ve valisiydi. Emrinde de tam 10 bin asker bulunuyordu. (Martijn Theodoor Houtsma – Emeri Johannes van Donzel, Encyclopaedia of Islam, 1913 – 1936, s. 290, Leiden 1993)
Ancak Kaçar şâhı Ağa Mûhâmmed Xan 1897 tarihinde Suşar kentinde bir suikast sonucu öldürülünce, Sadıq Xan Şikakî bu suikastte rol almakla suçlandı. Ailenin diğer önde gelen üyeleri arasında Mezın (Büyük) İsmail Xan ve oğlu Ali Xan, Mûhâmmed Paşa ve oğlu Ali Xan ile Cafer Ağa (Sımko’nun kardeşi) zikredilebilir. (Martijn Theodoor Houtsma – Emeri Johannes van Donzel, Encyclopaedia of Islam, 1913 – 1936, s. 290, Leiden 1993)
1905 yılında Kaçar şâhı Muzaffereddîn Şâh, Hûseyn Qulixan Nizam’ul- Saltana’yı “Azerbaycan valisi” olarak atar. İranlı tarihçi Ahmed Kesrewî (1890 – 1946)’nin naklettiğine göre Nizam’ul- Saltana, İran – Osmanlı sınır sorunlarını, başka bir ifadeyle Kürdistan ve Azerbaycan coğrafî sorunlarını kendisine danışmak üzere, Cafer Ağa’yı Tebriz’e dâvet eder (İran Azerbaycanı’nın başkenti).
Cafer Ağa bu dâvet üzerine Tebriz’e gelir. Yanında da aralarında amcalarının da bulunduğu 7 kişi vardır. Tebriz valisi, Azerîler’den de birkaç önemli kişi dâvet etmiştir. Kürt heyeti ile Azerî heyetinin Tebriz’de Tebriz valisiyle İran – Osmanlı sınırı ve Kürdistan ile Azerbaycan topraklarının coğrafî statüleri hakkında istişâre ettikleri esnada, İran veliâht prensi Mûhâmmed Ali Mirza tarafından Tebriz valisi Nizam’ul- Saltana’ya bir telgraf gelir. Telgrafta, başta Şikak aşiret reisi Cafer Ağa olmak üzere Tebriz’de bulunan 7 kişilik Kürt heyetinin öldürülmeleri emredilmektedir. Emir, anında yerine getirilir. 7 kişilik Kürt heyetinden, aralarında Cafer Ağa’nın da bulunduğu 5 kişi öldürülür; 2 kişi ise kaçıp kurtulmayı başarır. (Ahmed Kesrewî, Tarih-i Hicde Salih-i Azerbaycan, Emir Kebir Neşriyat, Tahran 1968)
Cinayet, Kürtler arasında infiâle neden olur. Cafer Ağa’nın öldürülmesinden sonra da, Şikakîler’in liderliğine kardeşi İsmail Ağa (Sımko) geçer. (Dilan Handren, The Rebellion of Simko Agha, Kurdmania, 23 Şubat 2009)
Urmiye Gölü’nün batısındaki dağlarda bulunan Şikak toprakları İran’a dahil olmakla birlikte, hududa o denli yakındı ki, barış dönemlerinde bile Şikak nüfûzu Osmanlı topraklarına kadar uzanıyordu; burası iki devletin sınır bölgelerinin bir parçasını oluşturuyordu. 20. yy’ın epeyce ileri tarihlerine dek, Kürt aşiretleri için, her iki tarafında da otlaklara sahip oldukları sınırın pek fazla pratik bir önemi olmadı. Sınır, Osmanlı ve İran denetiminin uzandığı sabit bir hududu da temsil etmiyordu. Sınır mıntıkalarında otorite sürekli akışkanlık halindeydi. (Martin van Bruinessen, 20. Yüzyıl Başında Türk – İran Sınırında Bir Kürt Mütegallibe: Sımko İsmail Ağa, Kovara Bîr, 5 Nisan 2011)
Ruslar 1909’da Tebriz’e girmiş ve o dönemde Reşt’le birlikte İran’daki meşrûtiyet hareketinin son kalesi olan Tebriz’i işgal etmişlerdi. Ruslar Tebriz, Xoy, Deylaman ve Urmiye’de piyade birliklerini ve Kazaklar’ı konuşlandırırlar. I. Dünya Savaşı’nın başlamasına değin, bunlar fiilen bölgeyi işgal etmeksizin, Kürt aşiretlerini denetim altında tutmayı becerirler.
Allaha emanet olun, gelecek makalemiz, Şikak Aşireti ve İsmail Ağa’nın Ayaklanması hakkında olacak, İnşaallah.