Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Hayat bir denge-muvazene üzerine kuruludur. Denge bozulduğunda maddi ve manevi hayat gider. Cenab-ı Hak her iki hayatın lüzumlu maddelerini elde etmek için yirmi dört saatlik bir vakit vermiştir. İnsan çoğunu aza (dünyaya), azını çoğa (ahirete) vermelidir. Yani yirmi üç saatini kısa ve fani olan dünya hayatına, hiç olmazsa bir saati de beş namaza ve baki ve sonsuz uhrevi hayata sarf etmek lazımdır ki, dünyada paşa, ahirette dilenci-fakir olmasın!
İnsan necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun? Sorularına kesin ve ikna edici cevapları bulmak mecburiyetindedir. Yoksa bir çocuğun verdiği cevap gibi cevaplarla konuyu değerlendirirse komik duruma düşer. Çocuğa sormuşlar necisin? Öğrenciyim demiş. Nereden geliyorsun? Evden geliyorum demiş. Nereye gidiyorsun? Okula gidiyorum demiş.
Kainatta mizan ve ölçü ile iş yapıldığına örnekler:
İşte hayvanların vücutlarındaki hücrelerden ve kandaki alyuvarlar ve akyuvarlardan ve atomların hal değiştirmelerinden ve bedendeki organların uygunluğuna bak.
Sonra, denizlerin gelir ve giderlerine ve masraflarına, yer altındaki çeşmelerin gelir ve giderlerine, hayvanlar ve bitkilerin doğum ve ölümlerine bak.
Sonra sonbahar ve ilkbaharın tahriplerine ve tamirlerine, tâ elementlerin ve yıldızların hizmetleri ve hareketlerine, tâ ölüm ve hayatın, ışık ve karanlığın ve sıcaklık ve soğukluğun değişmelerine ve dövüşmelerine ve çarpışmalarına bak.
O derece hassas bir mizanla ve o kadar ince bir ölçüyle tanzim edilir ve tartılır ki, insan aklı hiçbir yerde hakikî olarak hiçbir israf, hiçbir lüzumsuz ve faydasız iş göremez. İnsan aklının ürünü olan fen ve felsefe ilmi dahi her şeyde en mükemmel bir intizam, en güzel bir ölçülü olmayı görüyor ve gösteriyor. İnsan aklının ürünü olan fen ve felsefe ilmi, o intizam ve ölçülü olmanın bir görünmesidir, bir tercümanıdır.
Aklı başında olan insan, ne dünya işlerinden kazandığına mutlu ve ne de kaybettiği şeye hüzünlü olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir, görünmüştür. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda vatan edinmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Bununla beraber, ebedî ömrün önündedir. O baki-ebedi ömürde göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde çalışmalarına bağlıdır. Senin o baki-ebedi ömürden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı-sarhoşluğu uyandırmadan evvel uyan!
Öldükten sonra dirilmenin büyük mahkemesinde, adaletin en büyük ölçüsünde cin ve insanın amellerinin ölçülmesini akıldan uzak görüp inanmayan, bu dünyada gözüyle gördüğü bu en büyük ölçüye-denkliğe dikkat etse, elbette akıldan uzak görmesi kalmaz.
Sonuç olarak; İşte hayat böyledir.
Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz,
hayatınızı iman ile hayatlandırınız
ve farzlarla zinetlendiriniz
ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.