Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı GÖKSU
Bu cümle Yâsin Sûresinin 78-79. Ayetlerinin mealinde geçmektedir. … İnsan der: “Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” Sen, de: “Kim, onları başlangıçta inşa edip hayat vermiş ise o diriltecek.” Yâsin Sûresi, 36:78-79. Yani kemikler kendi kendine bir araya gelip, biz dirilsek iyi olur demiyeceklerdir. Yuhyi ve Yumit olan Allah onları tekrar diriltecektir. Biz kısa, noksan, eksik nazarımızla; her şeyi biliriz, her yere nüfuzumuz var, geçmişe ve geleceğe nüfuz edebiliriz zannediyoruz.
Çürümüş kemik parçasını elinde ufalayarak o cümleyi sarf eden şahsın, “kendi dar aklını ve azıcık kuvvetini ölçü alıp, Allah’ın sonsuz kudretini acizlikle itham etmesi, böyle bir işi yapmasının düşünülemeyeceğini vehmetmesi ve o “kudrete karşı aciz sayarak meydan okuması” söz konusudur.
“Cenab-ı Hak her türlü yaratmayı bilir.” Yani, Allah bütün bir âlemi yoktan yaratmayı bildiği gibi, Hz. Âdem (as)’i topraktan yaratmayı, Hz. İsa (as)’ı babasız yaratmayı, sizi anne-baba ikilisini sebep ederek yaratmayı da bilir.
Keza, ölümünüzden sonra sizi yeniden yaratmayı da bilir. Böylece, Hz. Adem (as)’in annesiz ve babasız yaratılması hadisesi, haşirde bütün insanlar için ve bir anda tahakkuk edecektir. Bu ise, daha önce bir örneği sergilenmiş bir yaratma çeşididir.
“Ey haşri inkâr eden adam! Ağaçlara bak! Kışta ölmüş kemikler gibi hadsiz ağaçları baharda dirilten, yeşillendiren; hatta her bir ağaçta yaprak, çiçek ve meyve cihetiyle haşrin üç ayrı numunelerini gösteren bir zata karşı inkâr ile akıldan uzak görmek ile kudretine meydan okunmaz.”
Halbuki hiç de öyle değildir. Bunda yüz sene önce acaba hangi fasulyede idik, nerede idik, ne iş yapardık? Bilmiyoruz. Biz yoktan var edildik, vücut nimetini giydik. Hayatı tattık. Cansız kalmadık. Hayvan olmadık. İnsan şeklinde yaratıldık. İslamiyet nimetini bulduk. Sapıklıkta kalmadık. Sıhhat ve selamet nimetini gördük. Bunun gibi nimetler daha da sayılabilir. BU gibi nimetler bilmeyi ve şükrü gerektirir.
Şimdi gelelim öldükten sonra dirilme ile ilgili ispat edici bilgilere bir bakalım.
Bir zat, göz önünde bir günde yeniden büyük bir orduyu teşkil ettiği halde, biri dese, “Şu zat, fertler, kişileri istirahat için dağılmış olan bir taburu bir boru ile toplar; tabur nizamı altına getirebilir.” Sen ey insan, desen: “İnanmam”; ne kadar akılsızca bir inkâr olduğunu bilirsin.
Aynen onun gibi, Allah hiçlikten, yeniden ordu gibi bütün hayvanlar ve diğer canlıların, tabur gibi cesetlerini mükemmel kusursuz düzgünlükle ve hikmet ölçüsü ile gayelerin ve faydaların terazisi ile yaratıyor.
O bedenlerin atomlarını ve ince, nazik duygularını emr-i kün feyekûn ‘Onun emri bir şeyi murad edince ona sade ol demektir, o oluverir’ ile kaydedip yerleştiren ve her dönemde, asırda, hatta her baharda yeryüzünde yüz binler ordu-gibi canlıların nevilerini ve topluluklarını îcad eden bir sonsuz ilim ve güç sahibi olan Allah vardır.
O tabur-gibi bir cesedin nizamı altına girmekle birbiriyle tanışan temel yapı ile ilgili en küçük parçacıklar, esir maddesi ve temel maddeleri, atomları bir çığlık ile İsrâfilin (as) borusuyla nasıl toplayabilir? Akıldan uzak görmek şeklinde denilir mi? Denilse, ahmakçasına bir deliliktir.