İŞARATÜ’L-İ’CAZ
Sure-i Bakara
وَالَّذٖينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
İkinci âyetle işaret edilen delil-i adlî ise: Evet, görüyoruz ki ale’l-ekser gaddar, fâcir zalimler; lezzetler, nimetler içinde pek rahat yaşıyorlar. Yine görüyoruz ki masum, mütedeyyin, fakir mazlumlar; zahmetler, zilletler, tahkirler, tahakkümler altında can veriyorlar. Sonra ölüm gelir, ikisini de götürür. Bu vaziyetten bir zulüm kokusu gelir. Halbuki kâinatın şehadetiyle, adalet ve hikmet-i İlahiye zulümden pâk ve münezzehtirler.
Öyle ise adalet-i İlahiyenin tam manasıyla tecelli etmesi için haşre ve mahkeme-i kübraya lüzum vardır ki biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün.
وَ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ : Bu cümledeki kelimelerin arasında bulunan nazım ve nizam:
1- Bu cümlenin mâkabliyle bağlanmasını ifade eden و bu rükn-ü imanînin burada sarahaten zikredilmesi için âmm olarak zikredilen evvelki cümleden bu cümlenin tahsis lüzumuna binaen atıf yapılmıştır.
2- Takdimiyle hasrı ifade eden بِالْاٰخِرَةِ kelimesi, bazı ehl-i kitabın iman ettikleri âhiret, hakiki bir âhiret olmadığına ta’rizdir. Çünkü onların لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّا اَيَّامًا مَعْدُودَةً âyet-i kerîmesinin hikâye ettiği gibi: “Cehennem ateşi, bizi daima yakacak değil ya! Ancak birkaç gün yakacaktır.” gibi sözleriyle ve bir cihette lezaiz-i cismaniyeyi nefiy ve inkâr ettiklerinden anlaşıldığına göre, bildikleri âhiret, mecazî bir âhiret imiş.
3- Malûm ve ma’hud olan şeye işaret için vaz’edilen اَلْ edatı, bütün kütüb-ü semaviyenin lisanlarında deveran eden ma’hud âhirete işarettir. Veyahut mezkûr delail-i fıtriye ile akılların gözleri önünde hazır olan ve âhiret ile anılan hakikate işarettir.
4- Mukadder bulunan neş’enin sıfatına âhiret tabiri, zihinleri neş’e-i ûlâya çevirip ondan neş’e-i uhraya bi’l-intikal imkân yolunu göstermek için ihtiyar edilmiştir.
5- Yakîn ile beraber tasdiki birlikte ifade eden يُؤْمِنُونَ kelimesine bedel يُوقِنُونَ tabiri, haşir meselesi şek ve şüphelere bir mahşer ve bir mecma olduğu için tasdikten fazla îkan ve yakîn daha ehemmiyetli olduğuna işarettir. Veya ehl-i kitabın iddia ettikleri iman, yakînden hâlî olduğundan onların imanı, iman olmadığına işarettir.
اُولٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ
Bu cümledeki nüktelere işaret eden me’hazler şunlardır:
1- Evvelki cümle ile bu cümlenin nazmı.
2- اُولٰٓئِكَ ile işaret-i hissiye.
3- اُولٰٓئِكَ deki uzaklık.
4- عَلٰى daki ulviyet.
5- هُدًى deki tenkir.
6- مِنْ
7- رَبِّهِمْ deki terbiyeden ibaret yedi me’hazdir.
Birincisi: Bu cümleyi mâkabliyle bağlayan münasebetlerdir.
Birinci münasebet: Bu cümle mâkablinden neş’et eden üç suale cevaptır.
Birincisi: Hidayetten neş’et eden o güzel vasıfları lâbis olarak hidayet tahtı üstünde oturan o şahısları görmek isteyen sâile cevaptır.
İkincisi: “O adamların hidayete istihkak ve ihtisasları nedendir?” diye sual eden sâmi’e cevaptır. Yani illet ve sebep اُولٰٓئِكَ ile işaret edilen vasıflardır.
Sual: Sâbıkan mezkûr vasıfların tafsilen zikirleri اُولٰٓئِكَ kelimesindeki icmalden daha vâzıh bir surette sebebi gösteriyor?
Cevap: İcmal, bazen tafsilden daha vâzıh olur. Bilhassa matlub, birkaç şeyden mürekkeb olduğu zaman, sâmi’in gabaveti veya nisyanı dolayısıyla o mürekkebin eczasını mezcetmekle sebebi çıkarmak müşkül olur.
Üçüncüsü: “Hidayetin neticesi, semeresi ve hidayetteki lezzet ve nimet nedir?” diye sual eden sâile cevaptır.
Yani hidayette saadet-i dâreyn vardır. Hidayetin neticesi, nefs-i hidayettir. Hidayetin semeresi, ayn-ı hidayettir. Zira hidayet haddizatında büyük bir nimettir ve vicdanî bir lezzettir, ruhun cennetidir (nasıl ki dalalet, ruhun cehennemidir) ve bilâhare âhiretin felâh ve saadetini intac eder.
Kaynak: Risale-i Nur