Nurdanhaber – Yüksel UCA
HADİSLERE DÜŞMAN OLMAK RESUL-İ KIBRİYA”YA DÜŞMAN OLMAKTIR.
Cenab-ı Hak, “Üstad-ı Mutlak, Muktedâ-yı Küll, Rehber-i Ekmel, Şems-i Hidayet” olan Resul-i Ekrem Efendimizi (sav.), her hususta bütün insanlık için en güzel bir model, eşsiz bir rehber, en mükemmel bir mürşit ve numune-i imtisal olarak göndermiştir. Habib-i Edip Efendimizin (sav.) sünnetlerini hayatlarına tatbik edenler, dünyevî ve uhrevî saadete nail olurlar. Bir mü’min her halinde, her sözünde ve her işinde O’nun sünnetlerine uyduğu nispette kıymet kazanır, istikamet çizgisinde yürür.
Resul-i Ekrem Efendimizi (sav.) örnek alan, sünnetlerini kendisine rehber edinen bir müminin, yeme, içme ve uyuma gibi adetleri bütün fiilleri ibadet hükmüne geçer. Hayatını sünnet üzere devam ettiren insan, birçok hastalıktan da korunur. Ayakta su içmemek, yemeği sıcak yememek, yemekten önce ve sonra elleri yıkamak Habib-i Edip Efendimizin uyguladığı ve tavsiye ettiği sünnetlerdendir.
Habib-i Kibriya Efendimizin (sav.) her hareketinde, her tavrında ve her sözünde nice hikmetler ve alınacak dersler vardır. “Andolsun ki, Resulullah’da sizin için, Allah’a ve ahret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzap Suresi, 33/21)
Sünnet, Kur’an’ın yoludur, rıza yoludur, cennetin yoludur. Her mümin Habib-i Edip Efendimizin (sav.) güzel ahlâkını örnek almalı, sünnetlerini hayatına tatbik etmelidir. Bu, O’na ümmet olmanın ve O’nu sevmenin icabıdır.
“Sünnet-i seniye, edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki altında bir nur, bir edep bulunmasın! Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etmiş: اَدَّبَنٖى رَبّٖى فَاَحْسَنَ تَاْدٖيبٖى Yani “Rabb’im bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş.” Evet, siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve sünnet-i seniyeyi bilen, kat’iyen anlar ki: Edebin envaını, Cenab-ı Hak habibinde cem’etmiştir. Onun sünnet-i seniyesini terk eden, edebi terk eder. بٖى اَدَبْ مَحْرُومْ بَاشَدْ اَزْ لُطْفِ رَبْ kaidesine mâsadak olur, hasaretli bir edepsizliğe düşer.” (11. Lem’a)
“Allah Resulü”nün emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (Nur Suresi, 24/63)
Zübeyr İbni Avvâm, arazisinin sulanması konusunda ensardan bir kişi ile münakaşa etmişti. Konu Habib-i Edip Efendimize arz edildi. Allah Resûlü’nün verdiği hüküm ensardan olan Müslüman’ın hoşuna gitmedi, hatta Habib-i Kibriya Efendimizi (sav.) taraf tutmakla itham etti.
Bunun üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu: “Hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa Suresi, 4/65)
Yüce Rabbimiz bu ayette bütün Müslümanların, aralarında ihtilâfa düştükleri işlerde, içinden çıkamadıkları meselelerde Resûlullah’ın hakemliğine başvurmalarını ve O”nun verdiği hükme gönülden razı olmalarını emretmektedir. Nitekim başka bir ayette mealen şöyle buyrulur: “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzab Suresi, 33/36)
Habib-i Edip Efendimiz (sav.) aramızda olmadığına göre, O”nun sünnetleri bizim rehberimiz ve ölçümüzdür.
İslâm dininin Kur’an, sünnet, icma ve kıyas olmak üzere dört ana kaynağı vardır. Kur’an’dan sonra ikinci ana kaynak sünnettir. Kur’anın birinci muhatabı Resulullah Efendimiz, O’nun birinci tefsiri ise sünnetlerdir.
“Peygamber size her ne (emir) verdiyse onu tutun. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Haşir Suresi, 59/7)
“(Ey Habibim) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Al-i İmran Suresi, 3/31)
“Kim peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.” (Nisa Suresi, 4/80)
Bunun gibi birçok ayet-i kerime Fahr-i Âlem Efendimize uymamızı ifade ettiği hâlde, bazı kimselerin (hâşâ) O’nu sıradan bir insan gibi gösterme çabalarını, hadis-i şerifleri yok sayma gayretlerini anlamak mümkün değil.
Unutulmamalıdır ki, Resul-i Ekrem Efendimizi (sav.) sevmeden Allah’ı sevmek, O’nu razı etmeden Mevla’yı razı etmek mümkün değildir. Allah Resulünün kapısı çalınmadan, sünnetlerini rehber edinmeden saadeti bulmak, istikamet çizgisinde yürümek imkânsızdır.
Birkaç hadisi bahane ederek, hadislere dil uzatmanın altında sünnet düşmanlığı yatmaktadır. Sünnete düşman olmak demek, Habib-i Kibriya’ya düşman olmak demektir.
Bakınız Resul-i Ekrem Efendimiz bu gibileri nasıl tasvir ediyor: “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur’an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size (Hz. Peygamberin sünneti / hadisleri değil) sadece şu Kur’an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır…” (Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8)
“Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaştığında -koltuğuna yaslanmış bir hâlde- ‘bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken)’ bulmayayım.” (Tirmizi, İlim,10)