HALİT AKMANSÜ (DADAYLI HALİT BEY)
Atâ Kulaksızoğlu’nun anlattıkları:
Mustafa Runyun Hoca, l952’de İstanbul’da bulunan Bediüzzaman’ı Kastamonulu tüccarlardan Atâ Kulaksızoğlu ile ziyarete gittiklerini anlatmıştı. Bu bilgiler üzerine Atâ Kulaksızoğlu’nu Göztepe’deki evinde ziyaret edip, görüşüp hatıralarını dinlemiştim. Atâ Kulaksızoğlu bize şu bilgileri vermişti:
“Babam Kastamonu’nun kazası Devrekârani’de müderristi. Rahmetli babam H. Osman Kulaksızoğlu l974 yılında 92 yaşında vefat etti. Üstad kendisine ‘Seni medrese nâmına kabul ediyorum’ demişti.
l937 yılında askerlik yaptıktan sonra dükkân açtım. Harput’a pamuk almak için gitmiştim. l938 idi. Elazığ’da, Kastamonulu olduğumu öğrenince bana hürmet ediyorlar, ‘Efendi Hazretleri sizin memleketinizde’ diye sevgi ve alâka gösteriyorlardı. Elazığ dönüşü Çaycı Emin Bey vasıtasıyla Üstadı ziyaret edip ellerini öptük.
“Kastamonu Müftüsü Hazım Efendi, hoca Tevfik Efendi ve babam, Hüsnü Ballı’nın evine davete gitmişlerdi. Araba Pazarı semtinde karakolun önünden geçerken müftü, Üstad için “Zavallı âlim, adamcağız bir mumla karanlıkta burada oturuyor’ diye bahsedince babam ‘Bediüzzaman burada mı? Yarın ben ziyaretine giderim’ diyor, ‘Bediüzzaman altı aydır burada, yanına gidip de başına iş açma’ diyorlar.
“Hacı Tahir’in Hafızı nâmında dindar bir zat vardı. Ona müracaat ettik. ‘Delâlet buyur, babamı Üstada götür’ dedik. Arkadan, kale kapısı tarafından gittik. Üstad, babamı sarıklı görünce çok sevindi. ‘Sen benim kardaşımsın, bütün dualarımda seni hissedar edeceğim’ diye buyurdu.
“Sonra babam bir kilim aldı, odasına serdik. Kat’iyyen kabul etmedi. Sonra, emanettir, deyince sesini çıkartmadı. Daha sonraki senelerde Ramazan ayında evi bastılar. Aradılar, taradılar, ‘İrticaya âit bir şey bulunamadı’ diye rapor tuttular. Bizim Devrekâni’deki evi de aradılar. Bizde sadece İslâm yazısı ile yazılmış eserler vardı. Onlara da dokunmadılar. Babam zaptı imzalamak istemişti. Denizli’ye giderken kilimi Üstad iâde etmişti. Babam yemek götürmüştü, sahura kadar Üstad’la sohbet etmişlerdi.
“Daha sonraki senelerde Üstad İstanbul’da iken, l952’de Mithat Çallı ile Fatih’teki Reşadiye Otelinde Üstad’ın ziyaretine gittik. Arabamızı Üstada verdik, şoförle İstanbul’un muhtelif semtlerini gezdiler…
“Bir ara babam Emirdağ’a Üstad’ın ziyaretine gitmişti. Üstad babamla İstanbul’a kayısı reçeli göndermiş, ‘Ahbaplarınızla taksim edersiniz’ diye söylemiş. Fatih Başimamı Hafız Ömer Efendi, Ömer Nasuhî Efendi, Seyyid Şefik Efendi, Mithat Çallı ve Dadaylı Halit Beyi (Akmansü) babam dâvet etti. Babam Üstad’ın selâmlarını bildirdi. Reçeli taksim ederek dağıttı. Birer parça teberrüken yediler.
“Üstad babama çok alâka ve iltifat ediyor: ‘Altı aydır bir hoca gelip beni ziyaret etmedi. Seni kardeş kabul ettim’ diyor. “Bir Kadir Gecesi, teberrüken Mevlâna Halid Hazretlerinin cübbesini giydiriyor.
“Kastamonu’da Dadaylı Halit Bey (Akmansü), Araba pazarı semtinde Üstada yakın bir evde oturuyordu.”
Dadaylı Halit Beyin Dr. Ziya Göğem’e mektubu
Daha sonraki zamanda Atâ Kulaksızoğlu’nun verdiği bilgi ve tarif üzerine Dadaylı Halit Beyin yeğeni Dr. Ziya Göğem’in hanımını ve çocuklarını ziyaret ettim. İstiklâl harbimizin muzaffer kumandanlarından olan Kurmay Albay Halit Akmansü hakkında kıymetli hâtıralar alarak tesbit ettik.
Halit Bey, Ankara’daki Dr. Ziya Göğem’e yazdığı 24 Aralık l948 tarihli mektubunda şunları ifade ediyordu:
“Emekli öğretmen Hasan Beyi tanırsın. Onun büyük oğlu Dr. Hakkı Beyi de bilirsiniz. Hakkı Bey Sivas’ta doktordu. Bu tanışma sebebiyle Faik Bey mektubunda Hakkı Beyin mevkufen Ankara’ya sevk edildiğini bildiriyor. Babasının siyasî bir hadisesi buna sebep olmuş diyor. Aldığım malûmata göre, hadise şudur: Bediüzzaman Said Nursi Kastamonu’da dört seneden fazla ikamete memuren bulundu. O zamandan beri Emirdağ’da oturmaktaydı. Son zamanlarda serbest geziyordu. Aldığım malûmata göre, dinî propaganda yapması yüzünden yine hükümetçe tevkif edilmiş. Afyon’da muhakeme altına alınmış. Bazı taraftarları da tevkif olunmuş. Evinde araştırma yapmışlar. Bazı evrak ve mektuplar almışlar. Bunun neticesi olarak.”
“Bediüzzaman Bitlislidir. Birinci Cihan Harbinde bir Milis alayına kumanda ederek Ruslara muharebe etmiş, yaralanmış, esir düşmüş, fıtraten gayet zekî, eski medrese tahsilini on iki sene yerine üç senede ikmal etmiştir. Dinî malûmatı gayet geniştir. Londra’daki Anglikan Kilisesinin suallerine cevap vermiştir. Gayet müttaki, zâhid, âbid, mücahit, fevkalâde cesaret-i medeniye sahibi bir zâttır. Riyazet-i bedeniye ile ibadetle, dinî risaleler yazmakla, irşadatla ömrünü geçirir. Türklerin Gandi’si denebilir. Şâfiü’l-mezheptir…”
“Hasan ve Hakkı Beyler de kurtulurlar. Fakat biraz üzüntü çekerler. Tolstoy demiş ki: ‘Bir üniversiteli hapishanede yatmadıkça üniversiteyi ikmal etmiş olmaz. ‘ Biz orasına makam-ı Yusuf deriz. Karabekir Paşa yüzünden ben de burada bir gece mevkuf kalmış, siyasî birinci şubede isticvap edilmiştim… Bu izahatı verdikten sonra sizden ricam, Dr. Hakkı bey hakkında göz kulak olmanızdır. Hakkı, elmas gibi bir çocuktur. Babasının saflığı yüzünden bir kahra uğraması onu ye’se düşürür… Kendinize sûizan davet etmemek üzere, elden geldiği kadar Hakkı Beyin halâsına himmet sarf etmenizi yüksek vicdanınızdan beklerim. Meclis açık olsaydı, bazı tanıdık mebuslara…”
İstiklâl Harbinin muzaffer kumandanı Halit Akmansü, yeğeni Dr. Ziya Göğem’e yazdığı l Nisan l948 tarihini taşıyan mektubunda ise şunları ifade ediyordu:
“Bediüzzaman şeyhlik iddiasında değildir. Nur risalelerinin birinde, ‘Şimdi iman tehlikededir, tarikatla iştigal etme zamanı değildir. İmanı kurtarmaya çalışalım’ der. Bütün risalelerinde buna göre yazı yazar. Bu da ispat eder ki, Hasan Beyin tarikatçılıktan maznun olmasına ihtimal verilemez. Oğulları neden tevkif edildi, bilemiyorum. Gerek Hakkı, gerek Hüsnü vatanperver, halûk âkıl gençlerdir. Babalarına çok mütîdirler… O gençlerin bu hasletine binaen, babalarına imtisâlen onunla muhabereye tevessül etmiş olmaları da hatıra gelir.”
“Bediüzzaman yetmiş altı yaşlarında, ihtiyar, riyazet-i bedeniye ile yaşar bir zâttır. On parası, silâhlı bir aşireti yoktur. Ondan bir darbe-i hükümet beklenemez. Fakat ne diyelim. Bizde devlet idaresinde vehim ve vesvese hükümran, İnkilâplar da bu vehim, zulmü davet eder. Bunun için âkılâne hareket etmeli, şu ve bu propagandaya, hissiyata kapılmamalı. En sâlimi, siyasetle iştigal etmemeli… Yalnız, tahsiline sekte vereceğinden Hüsnü’ye, istikbaline bir sûizan tehlikesi sürüleceğinden Hakkıya acıyorum. Sizce de başka bir teşebbüse, alâkaya lüzum yoktur. Ankara’da siyasî cereyan çoktur. Siyasî temaslardan çekininiz. Kendi vazifeniz ve güzel mesleğinizle meşgul olunuz…”
Dadaylı Halit kimdir?
“Yunan Başkumandanı General Trikopis ve ikinci Kolordu Kumandanı General Dijennis ile On Üçüncü Tümen Kumandanı Albay Vandelis’le 39l subay, 4385 eri esir alan Beşinci Kafkas Tümenimizin komutanı, Erkân-ı Harp Miralayı (Kurmay Albay) rahmetli Halit Akmansü.
“Halit Bey l884’de Kastamonu’nun Daday ilçesinin Kelebek köyünde doğdu. Halit Bey, baba soyu olarak Hatip İsâ oğullarındandı. Annesi, Daday merkez kazasında Evniye medresesinin sahibi, devrinin tanınmış din ve ilim üstadlarından müderris Hüseyin Vehbi Efendinin kızı Necibe Hanımdı.
“Kastamonu Askerî Rüştiyesi ve Bursa İdadîsinden sonra l903-l906′ Mühendishane-i Berr-i Hümâyunu başarı ile bitirdi. l906’da sınıfının ikincisi olarak, mülâzım olarak orduya katıldı. l909’da kurmaylık ihtisasını başarı ile yaptı. 25 yaşında Kurma Yüzbaşı rütbesi ile Havran isyanı, Kerek ayaklanması gibi o tarihlerde imparatorluğumuzun başlıca dertli bölgelerinde hizmet gördü.
“Birinci Dünya Harbinde, Kanal seferinde, Irak cephesinde, Selmânıpak muharebelerinde, Altıncı Ordu Harekât Şubesi Müdürü olarak vazifesini başarı ile yaptı. l9l8 Temmuz’unda Almanya’ya gitti. Dönüşünde Altıncı Ordu Kurmay Başkanı olmuştu. Müterakede On Üçüncü Kolordu Erkân-ı Harbiye Reisi olarak, millî mücadelenin en buhranlı ve tehlikeli hadiselerinden Ali Galip ihâneti ile, İntellijans Servisinin ünlü kişisi Binbaşı Noıell’in tahriklerini tasfiye eden cesareti, himmetli Halit Bey gösterdi. İstiklâl Savaşımızın ilk senelerinde hayatî değeri olan ve teknisyen kadrosu tamamen yabancılardan ibaret şömendöferleri ‘Demiryolları Umum Müdürü’ olarak başarı ile idare etti. Daha sonra bu vazifeye ve Nafia Vekâletine gelen rahmetli Behiç Erkin, hâtıralarında Halit Bey için ‘Hiçbirimiz onun yaptığını yapamazdık’ diyor.
“Sakarya’da üçüncü, Büyük Taarruzda Beşinci Kafkas Tümenleri komutanı olarak, cephenin en tehlikeli mihraklarında dövüştü.
“Zaferden sonra Halit Bey, memleketi olan Kastamonu’dan milletvekili seçilerek siyâsi hayata girdi.
“Halit Beyin politika faaliyeti, müstakil, hür fikirli, temel meselelerde kanaat sahibi bir insanın mert, cesur, pervâsız tecellîleriyle doludur. Demokrasiyi, cumhuriyetle beraber kurmak fikrinin tatbik arzusu olan ve çatısında millî mücadele öncülerinin büyük kısmını toplayan Terakkîperver Cumhuriyet Fırkasına Halit Bey de katıldı. Fırkanın mahkeme kararıyla kapatılma hadisesinin de etkisi ile olacak, benimsediği yoldan gayrısında o günlerini politikasını bulamama idraki içinde l6 Ocak l929’da isteği ile askerden ayrıldı. Kadıköy’deki evine çekildi. Henüz 45 yaşındaydı.
“l0 Şubat l954’e 69 yaşında hayata gözlerini kapadı.”
Dr. Bnb. Hakkı Güranlı Bey
İstiklâl harbinde Yunan Başkumandanı Trikopis’i esir eden Dadaylı Halit Akmansü ve Devrekânili Atâ Kulaksızoğlu’nun Bediüzzaman’la alâkalı hatıralarında ismi ve bahsi geçen, l948’de Afyon hapsinde bulunan Dr. Bnb. Hakkı Güranlı Beyefendi ile ilgili olarak Rahmi Erdem bize şu mektubu yazmış bulunmaktadır:
“Muhterem Necmettin Bey,
“28 Aralık l98l tarihli Yeni Nesil’de yayınlanan, ‘Röportaj-Araştırma ve İnceleme’ yazısında, Türk ordusunun kahraman subaylardan Dadaylı Halit Akmansü’nün mektuplarında bahsi geçen Dr. Hakkı Güranlı ismini görünce hayalim l960 yıllarını ister istemez gitti. Yirmi iki senedir aramızda olmayan isimsiz bir Nur talebesine vesile-i rahmet olması ümidiyle bu mektubu size yazmayı vazife telâkki ettim.
“Dr. Bnb. Öperatör Hakkı Güranlı beyle l960 senesinde Çorlu’da Kolordu Askerî Hastahanesinde tanışmak nasip oldu. Ben o sene V. Kolordu da vatanî vazifemi ifa ediyordum. Ankara’dan Salih Özcan haber göndermiş. ‘Dr. Hakkı Bey Çorlu’ya tayin oldu, onunla tanışın’ diye.
“Bir gün mesai saatinin bitiminde servis arabasıyla şehre avdetimizde, muayenehanesine giderken yolda karşılayıp tanıştık. Fevkalade mütevazi, halim selim, kibar bir zâttı. Büyük bir yakınlık ve muhabbetle bizi karşıladı. Hemen geçmişten, hatıralardan bahsettik. Babasının emekli bir öğretmen olduğunu, Hazret-i Üstad’ın Kastamonu’daki ikameti esnasında ona intisabı ve Nur’lara hizmeti olduğunu, kendisinin askerî Tıbbıyide son sınıfta okurken, Mülkiye mektebinde okuyan kardeşi ile birlikte Hazret-i Üstada bir sevgi ve bağlılık mektubu yazdıklarını, bu mektup üzerine Afyon Mahkemesine sevk edildiklerini, ilk sorgularından sonra Allah’ın lütfu üzerine serbest bırakıldıklarını ifade eden Dr. Bnb. Hakkı Beyle, mukayyed askerlik şeraiti içinde, hastalık münasebetiyle iki-üç defa görüşebildim.
“Yalnız hastanede hastalarıyla harika bir şefkat-i İslâmiye ile ilgilendiğini müşahede ettiğim ve hattâ geceleri âcil hallerde kendisine müracaat eden sivil hastalarına dahi askerî hastanenin ameliyathanesini açıp gerekli tıbbî müdahâle ile onların hayatlarının kurtulmalarına büyük bir nezaketle vesile olan Dr. Hakkı Güranlı Beyin, terhisimizden tahminen bir ay sonra l960 yılının Haziran veya Temmuz aylarında Çorlu’dan bana postalanan bir mahallî gazetede Çorlu-İstanbul yolunda çocukları ile birlikte bir trafik kazasında Allah’ın rahmetine kavuştuğunu ve Çorluluların büyük bir alâkası ile son vazifelerini ifa ettiklerini büyük bir teessürle okumuştum. Ruhuna binler Fatiha’lar.”
(Necmettin Şahiner’in yazdığı ‘Son Şahitler’ kitabının, ikinci cildinden derlenmiştir…)