Nokta
مِنْ نُورِ مَعْرِفَةِ اللّٰهِ جَلَّ جَلَالُهُ
Kırk beş sene evvel telif edilmiş bir risalenin bir kısmıdır.
S: Nazım ve nizam-ı tamme ne ile sabittir?
Elcevap: Nev-i beşerin havas ve cevasisi hükmünde olan fünun-u ekvan istikra-i tamme ile o nizamı keşfetmişlerdir. Çünkü her bir nev’e dair bir fen ya teşekkül etmiş veya etmeye kabildir. Her bir fen, külliyet-i kaide hasebiyle kendi nevindeki nazım ve intizamı gösteriyor. Zira her bir fen kavaid-i külliye desatirinden ibarettir. Demek şahsın nazarı, nizamı ihata etmezse cevasis-i fünun vasıtasıyla görür ki insan-ı ekber insan-ı asgar gibi muntazamdır. Her bir şey, hikmet üzere vaz’edilmiştir. Faydasız, abes yoktur.
Şu (*[3]) bürhanımız değil yalnız erkânı ve azası, belki bütün hüceyratı, belki bütün zerratı birer lisan-ı zâkir-i tevhid olarak büyük bürhanın sadâ-yı bülendine iştirak ederek لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ diye zikrediyorlar.
ÜÇÜNCÜ BÜRHAN: Kur’an-ı Azîmüşşan’dır. Şu bürhan-ı nâtıkın sinesine kulağını yapıştırsan işiteceksin: اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُو yu tekrar ediyor.
Hem gayet mükemmel semeratıyla meyvedar bir ağacın menba-ı hayatı olan cürsûme olmazsa veya kökü bozuksa semere vermez. Şu bürhanımız dallarında meyve-i hak ve hakikat o kadar çoktur ve o kadar doğrudur ki şüphe bırakmaz ki cürsûmesinde olan mesele-i tevhid, hiç vehim bırakmaz derecede kuvvetli, doğru bir hak ve hakikati tazammun ediyor.
Hem şu bürhanın âlem-i şehadet tarafına tedelli etmiş olan ahkâma dair dalı, bütün sıdk ve hak ve hakikat olduğu gibi bizzarure âlem-i gayb tarafına uzanan tevhide ve gayba dair gusn-u a’zamı (ağaç dalı) yine sabit hakaik ile meyvedardır.
Hem derince şu bürhan tersim edilse anlaşılır ki onu gösteren zat, neticesi olan mesele-i tevhidde o kadar emindir ki hiçbir şaibe-i tereddüt hiçbir tarafında ihsas edilmiyor.
Hem o neticeyi bütün hakaike esas addederek müselleme ve zaruriye olduğunu bütün kuvvet-i beyanıyla ve ısrarıyla ona giydiriyor ve başka şeyleri ona ircâ ediyor. Temel taşı gibi o şedit kuvvet, sun’î olamaz.
Hem de üstündeki sikke-i i’caz her ihbarını tasdik eder. Tezkiyeden müstağni kılar. Âdeta ihbaratı binefsiha sabit umûrlardandır.
Evet, şu bürhan-ı münevverin altı ciheti de şeffaftır. Üstünde i’caz, altında mantık ve delil, sağında aklı istintak, solunda vicdanı istişhad, önünde hedefinde hayır ve saadet, nokta-i istinadı vahy-i mahzdır. Vehmin ne haddi var ki girebilsin.
Marifet-i Sâni’ denilen kemalât arşına uzanan mi’racların usûlü dörttür:
Birincisi: Tasfiye ve işraka müesses olan muhakkikîn-i sofiyenin minhacıdır.
İkincisi: İmkân ve hudûsa mebni mütekellimînin tarîkıdır.
Bu iki asıl, çendan Kur’an’dan teşaub etmişlerdir. Lâkin fikr-i beşer başka surete ifrağ ettiği için uzunlaşmış ve müşkülleşmiş, evhamdan masûn kalmamışlar.
Üçüncüsü: Şübehat-âlûd hükema mesleğidir.
Kaynak: Risale-i Nur