Rektör Prof. Dr. Ahmed Akgündüz
2015 – 2016 Akademik Yılı Açış Konuşması
14 Eylül 2015
Değerli Misafirlerimiz,
Yüce Rabbimizden başarılı bir akademik sene geçirmemizi niyaz ediyorum. Bu güzel günün anlamına binaen konuşmama başlamadan önce konuşmamı katılan misafirlerimizden dolayı İngilizce yapacağımı belirtmek isterim.
Konuşmamın başında sizlerle paylaşmak isterim ki, bu senede yeni projeler üzerine çalışıp, stratejik hareketlilik bağlamında üniversiteler ile İttifakiyeler imzalamaya devam edeceğiz. Erasmus+ için ilk çalışmamızın meyvesi olarak bu sene bir miktar talebemizi Fas’a yollayacağız. Arkadaşlarımız diğer ülkeler için de çalışmalarını hızla sürdürmekteler. Hareketlilik üniversitemizin çok önemli bir stratejik vizyonunun bir parçasıdır.
JRISS bu sene altıncısını çıkartacağımız akademik dergimizdir. Dünyaca meşhur Index Islamicus’a kayd edilmiş ve Thosmon Reuters’un yetkili komisyonu şu an sosyal bilimler index’ine kayıt için gereken işlemleri yapmaktadırlar.
Kurumumuz bu sene yeni talebelerle 300 talebeyi bulmuş ve Master programımız altı sene daha uzatılmıştır. Bachelor programımız ise değerlendirmelerden büyük başarılar elde etmiştir.
Her şeyden önce Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Allah’ın menettiği hududu koruyan ile korumayan kimsenin misali, bir gemide kur’a ile yerlerini belirleyen kimselerin misali gibidir. Buna göre, bazıları geminin üst katına, bazıları ise, geminin alt katına yerleşirler. Geminin alt katında olanlar, susadıkları zaman üst kattakilere uğrayarak, “Kendi bulunduğumuz kattan bir delik açsak ve üst kattakilere zarar vermesek” derler. Bu durumda, eğer üst kattakiler, onları bu istekleriyle baş başa bırakırlarsa, hepsi birlikte batmaya mahkûmdur. Eğer onlara engel olurlarsa, hem onlar hem de kendileri kurtulur.” (Buhari, Şerike, 6)
Afrika’dan ve Asya’dan akın akın gelmekte olan göçmenleri nazarımıza alalım. Avrupa, tarihinin en büyük imtihanlarından biri yaşamaktadır ve bu meselede duyarsız kalmamalı. Macaristan ve benzeri ülkelerde olduğu gibi duyarsızlığı giderecek müşahhas örneklerle Avrupalıların bizzat atalarının yaşadığı dini ayrımcılık, açlık ve istibdatları hatırlayarak başlarını başka bir yöne çevirmemelerini hatırlatmak isterim. Tarihleri bunu gerektirmektedir.
İkinci olarak özellikle vurgulamak isterim ki toplumlar insan hakları meselesinde kapsayıcı bir fikir birliğine varmış değillerdir. Bu konu ile alakalı fikren ayrılıklar vardır. Buna bir örnek verecek olursak Batı dünyasının temel insan hakları olarak kabul ettiği fakat İslam dünyasının kabul edemeyeceği meseleler vardır: eşcinsel evlilik bu konulardan bir tanesidir.
Bazı Batılı bilim adamları bu tür konuları değerlendirirken İnsan hakları ve İslam hukuku arasında büyük çatışmalar olarak nitelendirmektedirler. Bu sorumsuz bir değerlendirmedir. Bu konu ile alakalı Pakistan’da Ahmediye’nın vatandaşlık haklarını yasaklayan hükmü örnek olarak vermekte ve oldukça istisnâi ve aşırı örnekler zikredilerek İslam’ın aleyhinde konuşmaktadırlar.
Bizler, Müslüman ilim adamları olarak dinimizden en ufak dahi bir taviz verilmesini kabul edemeyiz: fakat bununla beraber Avrupa hukuku veya değerlerini çiğnemek de şer’-i şerife uyun değildir.
Üçüncü bir nokta ise, İslamiyet hakkında yine yanlış bir düşüncedir: İslam hukuku var olan hukuki sistemler ile birebir bağdaşır diyemeyiz. Buna bir örnek verecek olursak, alkol tüketimi en güzel misaldir. Bu durum, ilim adamlarının İslam ceza hukukunu veya alkolü yasaklayan kanunları inceleyemeyeceği manasına gelmez. İki noktayı birbirinden ayırmak gerekiyor: akademik olarak İslam hukuku hakkında araştırma yapılabilmelidir ve bunun engellenmesi de ilme ve bilime karşı bir yaklaşımdır. Alkolü veya eşcinsel ilişkinin yasaklarını anlatan şer’î hükümlerin yer aldığı ilmi bir eserin yasaklanması saçma bir yaklaşımdır. Bunun ötesinde şahısların şeri’atı uygulama noktasında yerel hukuku yok etme pahasına yetkisi de yoktur. İslam hukukunu uygulama yetkisi sadece devlete aittir..
Akademik özgürlük İslam ve Batı medeniyetlerinde var olan bir ortak bir haktır. Akademik özgürlüğü sosyal tahrik olarak nitelemek de Avrupa değerlerine uygun değildir.
Dördüncü nokta. Toplumda yaşayan her insanın, toplumun tüm kurallarını kabul etmek mecburiyetinde değildir. Fakat bu kuralları çiğnemeye de hakkı yoktur. Eğer kişinin dini vecibelerine aykırı ise bir takım kanun ve kurallara dahi muhalefet edebilir. Burada iki nokta nazara alınmalıdır. Muhâlefet iki kısımdır:
Birincisi, Akademik yani ilmi ve fikri muhalefettir ki, hiç kimse tarafından göz ardı edilemez. Bu bilakis kişilere ait olan evrensel bir hak ve ifade hürriyetinin gereğidir.
İkincisi ise, siyasî muhâlefet veya isyan yoluyla şiddet kullanılarak yapılan muhalefettir. Siyasî muhalefet, siyasi partilerin işi olup onlar tarafından hayata geçirilir. Bizler ilim adamları olarak bu tur süreçler ile ilgilenmeyiz. Diğer muhalefet şekilleri olan isyan, ayaklanma, ya da sosyal tahrik şekillerine gelince, İslamiyet bu tür şekillerin hepsini kıyamet gününe kadar yasaklamıştır. Bu yollara başvuran insanlar ile mücadele edilebilir; çünkü bu tür eylemler radikalleşmenin önünü açar. Bizler Bedîüzzaman’ın ve Risale’i Nurlardan devlete ve millete karşı isyan ve ayaklanmanın yasak olduğunu öğreniyoruz.
Besinci olarak, Irkçılık ve sınıf ayrımını ve her türlüsünü durdurmalıyız. Beyazıyla siyahıyla, Müslümanıyla ve gayri-Müslümanıyla ve hatta terör gurupları arasında dahi ayrım yapılmamalıdır. Bazı Avrupa hükûmetleri terör guruplarını sınıflara ayırmaktadırlar: bir taraftan kendi işlerine yarayan terör gurupları mahkeme kararı olmadan yurtdışına ihraç edilemez diye düşünülürken (PKK ve ETA gibi), diğer zararlı terörist guruplar mahkeme kararı bile olmadan ihraç edilebilebilir diye kanun dahi yapmaya kalkışmaktadırlar (DAES ve El-Kaida gibi).
Sizlerle bir hikâyeyi paylaşmak isterim: bir gün bir köye bir dev insanları yemek üzere geleceği öğrenilmiş. Bu sebepten dolayı köy ahalisi canavar gelmeden gidip onunla anlaşma yoluna gitmek istemişler. Ahaliyi temsil edenler canavar ile her gün bir kız ve oğlan çocuğu vermek üzere karara varmışlar. Sonra anlaşma yapıldığını haber vermek üzere köye gelmişler. Köye döndüklerinde çok iyi bir anlaşma yaptıkları için sevinen temsilciler, olayı sevinç ile anlatıp artık güvende olduklarını söyleyince: köyün yaşlıları ağlamaya başlamışlar.
Bu belki yapılabilecek en kötü anlaşmadır demişler. Ne yazık ki bir gün sıra köyde yasayan herkese gelecek. Bir de teslim vakti belli olmayınca ölümü beklemek mecburiyetinde kalacağız: ölümü beklemek ölmekten daha kötüdür demişler.
Son olarak: şu bilinmeli ki Rotterdam İslam üniversitesi radikalizme karşı bir kalkan gibidir. Aklımıza şu sorular gelmelidir: Müslümanlar Avrupa ülkelerine bir tehdit teşkil edebilir mi? Hayır. Çünkü çoğunluk itibarıyla hem Müslümanlar hem de gayri-Müslim toplumlar birbirleri ile barış içinde yaşamayı arzu etmektedirler. Ancak gidiş iyi değildir. Bunun en temel sebebi ise Müslümanların inandıkları dinin temellerini ve inanç esaslarını tam olarak bilmemeleri ve bir de yaşamamalarıdır. Bunun neticesinde İslami topluluklara karşı yanlış bir yaklaşım oluşmaktadır. Ayrıca İslamiyet ile Batıdaki yerel kanunlar, yaşayız tarzı ve gelenekler gibi hayati meselelerde çatışıyor şeklinde nitelendirilmektedir.
Batı Avrupa devletlerinin entegrasyon politikaları genellikle Müslümanların uyumunu yorumlarken kendi kültürlerini, inanç ve dinî prensiplerini terk olarak algılamaktadırlar.
İslam dünyasının dışında yaşayan Müslümanlara bu dini kurallarını öğretmek – ve bunun neticesinde yerel kanunları ihlalden kaçınarak saygı duyulmasını sağlamak, gerçek entegrasyon vehuzurlu ve ahenkli yaşam yönünde çok önemli bir noktadır. Batılı devletlerin kendi vatandaşlarınındini inançlarına saygı göstermesi de çok önem arz etmektedir. Sadece ilmi çalışmalar bu konularaışık tutabilir ve bu problemleri çözebilir. İşte bu, İslam Üniversitesi’nin ana görevlerinden biridir.Arzumuz insanları bir araya getirmek ve bu barış ülkesinde barış için İslamiyet hakkında doğrubilgiyi yaymaktır.
Teşekkür ederim.
Prof. Dr. Ahmed Akgunduz