Nurdanhaber – Muhammed Numan ÖZEL
“insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidadlarıyla, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karışsa; o fabrikayı karıştıracak, neticesiz akîm bırakacak.”[1]
Hizmet-i Nuriyede ekseriya yaşanan sıkıntıların temelinde var olan şey nur hizmetinde Risale-i Nur’un esasatı yerine nefs, heva ve şahsi anlayışlarla hareket etmektir.
Hizmet düsturları Barla, Kastamonu, Emirdağ Lahikaları ve Tarihçe-i Hayat isimli eserlerde talim etmiştir uzaktan eğitim sisteminde. Bu eserler “Değişen dünya hâdiseleri, geniş ve küllî mes’eleler ve şartlar altında isabetli hizmet-i Kur’aniyenin esaslarını ders veriyor.”[2] Bu sebeple hizmet düsturlarını bilmemek veya işine gelmediği için başka metodlar koymak ve tatbik etmek nurculuktan ihraçtır. Çünkü Bediüzzamanın davasında Bediüzzamanın metodu caridir. Esaslar bir yana benim anlayışım esastır deyip yerine kendi anladığımızı tatbik etmek hatalı bir fiildir.
Geniş ve külli hadiseler karşısında şahsi anlayışlar denizden katrenin katresi ancak olabilir. Bu sebeple bizler fiilimizi esasat-ı nuriyeye göre yapmalıyız.
Hizmetimizdeki tüm ferdler bir bütünlüğün parçasıdır. Yani küll’ün cüz’üdür. Bütünlük ve beraberlik ancak hizmeti netice verir. Her ferd bir istidad sahibidir ve farklı bir mizacı ve istidadı kabiliyeti var. Bu sebeple herkesi basma kalıp olarak şekillendirmek cânilikten başka bir şey değildir.
Farklı müstaidlerin beraber hareket etmesi neticesinde fevkalade bir netice hâsıl olur. İhlas Lem’alarında ki iğne ustalarının misali bunun tecessüm etmiş halidir. Arzu eden bakabilir.
Bir hizmet beldesi ve zemininde hizmet eden kimseler herkesten ziyade müteyakkız davranmalıdır. Bunun için de esasat-ı nuriyeyi hizmet metodu olarak tatbik etmelidir. Şahsi anlayışlarını islah etmeli. Farklı müstaidlerin önünü kapatmak yerine onun o hareketini ulvi gayeye tevcih etmelidir. Âkıl olan bunu yapar çünkü o müstaid kendisini daha da terakki edecektir.
Hizmet zemininde ferdlerin kusurlarını nazara alıp hareket etmemek elzemdir. Çünkü önüne geçmek ve uzaklaştırmak yerine kusurunu kapatıp hizmette şevkini kırmamak vücubiyet derecesinde elzemdir.
Bu tesanüdün neticesinde ancak iddia edilen şeye takarrüb edilebilir. Fiil makuse olursa netice de …
Bu davaya hizmet eden ehl-i hizmetler ve medresede kalanlar yeni gelen kimselerde kemalat araması son derece yanlıştır. Çünkü kendisinin senelerce birikimini karşıda görmek istiyor ki bu son derece yanlış. Bunda bir sıkıntı da şu ki karşıda birikim varsa bu defa da kendisine rakip görmek gibi bir akıl tutulması yaşıyor. Bu defa onu hizmet sahasından atmak için elinden geleni yapabiliyor.
Birikimi yoksa da ya ona tahakküm etmeye, edemiyorsa kulp takıp gene daire haricine atmaya yelteniyor. Demem o ki hizmet edenler yenilerle ve eskilerle beraber hareket edip maksud manaya vasıl olmak yolunu tutmalıdırlar. Yoksa hem o zarar eder hem de bu daireye zarar verir ve daire dışına attığı kimselerin de manevi günahlarına dareynde ortak olurda fark etmez.
“hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.. ve sahil-i selâmetolan Dâr-üs Selâm’a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeleriz.” [3] bu fabrika çark meselesinde olduğu gibi bir uyum söz konu olmalıdır. Yok o vakıf, bu ehl-i hizmet, bu talebe öteki içtimai … gibi kulplar takıp hizmetten anlamaz hizmet sadece bizim işimizdir gibi şeytanın sözlerini taşıyan merkep gibi olmak söz konusu olur.
Hizmetimiz, firavunun ümmeti olmak değil Hz. Muhammed’e (a.s.v.) ümmet olmak yoludur.
Hülasa: bu hizmeti sadece vakıflar veya ehl-i hizmetler veya içtimailer bilir diye bir şey söz konusu değildir. Hizmet etmek bir takım ruhudur. Şahs-ı manevi işidir. Bu sebeple sadece bir grup kendisine imtiyaz takıp kendisini bütleştirmemelidir.
“Evet, bahtiyar odur ki; kevser-i Kur’anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir.” [4]
Evet, bedbaht odur ki, şahsiyetini o havuz içine arıtmaz ve enaniyetine kuvvet verip riyakarlık yapar.
“Risale-i Nur dairesi içine kabul ve bu âb-ı kevser-i hayat ile menba’-ı feyz-i iman, gayet değerli ve kıymetdar bu ebedî ders ile, kendimi daima mes’ud ve bahtiyar addediyorum.” [5]
Selam ve dua ile