Sadık Bey’in annesine yazdığı mektuplar
O musibetli günlerde Nur Talebeleri hiç bir zaman fütur ve endişeye düşmediler. Kendileri hapishanedeyken dışarıdaki yakınlarını teselli ediyorlardı. Bu metaneti Sadık Bey’in annesi Necmiye Hanıma hapishaneden yazdığı mektuplarında görmek mümkündür. Denizli’den önce kaldığı Kastamonu hapishanesinden Sadık Bey annesine şunları yazıyordu:
“Çok şefkatli anneciğim,
“Şu satırları size bir teselli olarak yazıyorum. Çok ciddi bir hakikatten bahsediyorum.
“Cenab-ı Hakk’ın celali tecelli ediyor. Rububiyette abesiyet olmadığı içindir ki, rahmet-i İlâhiye celâl sıfatına müsaade ediyor. O Kadir-i Mutlak en büyük nimetlerini felâket ve musibet perdesi altında veriyor. Ne mutlu o insanlara ki, imanın en büyük rüknü olan (Ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâla) sırrını yalnız lisanıyla değil, teslim ve rızasıyla göstersin. Yine ne mutlu o insana ki, böyle büyük bir imtihana müyesser oluyor. Ve bir velinin yetmiş senede kazanabileceği ‘Rıza’ makamını, bir günde, hattâ bir saatte, hattâ bir dakikada kazanmak fırsatına nail oluyor. Mal, mülk, evlâd ü iyal vazife-i zahiriye değil midir? Hayatın en büyük gayesi, en faydalı meyvesi, ebedi kazancı rıza-ı hakiki değil midir?”
“Maddî zararlarımızın telâfisi bir ömre mütevakkıf. Halbuki, o ömrü getirmek muhal. Mazinin âlâmı, istikbâlin endeşesiyle muzdarip olarak, telafisi mümkün olmayan zarar-ı maddînin yanına manevî fırsatı katmak ne büyük bir kayıptır. Cenab-ı Hak cümlemizi böyle bir kayıptan rahmetiyle muhafaza buyursun. Ve o dakikadan istifadeye müyesser kılsın. Âmin.”
Bediüzzaman ve Nur Talebeleri Denizli Hapishanesine sevk edildikleri zaman yurdun muhtelif köşelerinde, hassaten Kastamonu ve civarında devamlı zelzeler oluyordu. Sadık Bey annesine yazdığı mektupta zelzele felâketinden dolayı teselli ediyordu:
“Anneciğim, Cenab-ı Risaletpenah (a.s.m.) Rabbinin huzuruna dünya malıyla gitmemek için, son saatlerinde gelen yedi altını tasadduk buyurmadılar mı?
“Â’lâ-yı illiyyine çıkan beşeriyetin bir hülasası olan öyle ekmel bir zatı taklit etmek, bizim gibi zayıf insanların kârı değil iken, musibet perdesiyle örtülü ve kısa zamanda taklit imkânının bizlere verilmesi, lütuf ve nimet-i İlâhiye değil de nedir? Böyle bir fırsatı kaçırmak maddî zararımızdan milyarlar büyük zarar-ı manevî değil midir?
“Demek yekdiğerimizi taziye ve geçmiş olsun değil; tebrik etmeliyiz. Kaza habersiz ve tehaffuz imkânı olmadığı için, ölenler şehid-i manevî ve zayi olan mal bir sadaka-i azimdir. Keffareti ve ecr-i manevisi çok büyüktür. Bu hususta müteaddit hadîs-i kudsîler vardır. Cenab-ı Hak cümlemize rıza-ı hakiki ile karşılamak nasip buyursun. Âmin.”
Sadık Bey mektubunun devamında hususî, ailevi meselelere temas ederek, annesinin ellerinden öpüyor ve hayır dualarını talep ediyor.
Annesinin Sadık Bey’e mektubu
Plevne kahramanı Sadık Paşa’nın gelini Necmiye Hanım, l9 Kanunsani l943 tarihinde oğlu Sadık Bey’e bir anne şefkatiyle hitap edyor. Oğlunun sıhhatte olmasından dolayı memnuniyetini belirtiyor. Bu musibetin geçici olduğunu beyan ediyor. Kastamonu havalisinde devamlı zelzele olduğunu söylüyor:
“Burada her gün hareket-i arz devam ediyor. Hasretle gözlerinden öperim. Gece gündüz duacınım oğlum.”
Annen: Necmiye
Kastamonulu İhsan’ın Sadık Bey’e mektubu
Sadık Bey’in Denizli Hapishanesinden yazdığı mektuplardan ve yine bu mektuplara gelen çeşitli cevaplardan, Bediüzzaman’ın Denizli hayatiyle ilgili aydınlatıcı bilgiler elde etmekteyiz.
“Denizli cezaevinde Kastamonulu İhsan” diye l7 Temmuz l944 tarihli mektubu sahibi, yazdığı mektupta Denizli’den Taşköprü’ye şu bilgileri veriyordu:
“Aziz Kardeşim Sadık Bey…
“Efendi buradadır. Şehir Otelinde ikamet ediyorlar. Siz gittikten sonra üç defa ziyaretime gelmek büyüklük ve tevazuunu izhar buyurdular. İki defa da adam göndermek suretiyle hatırlarımızı tatyib eylediler. Rahat ve sıhhatleri mükemmeldir…
“Bizim arkadaşlardan mektup alıyorum. Bilhassa Milaslı Halil İbrahim ve Ahmet Feyzi Efendiler muntazaman gönderiyorlar.”
Sadık Bey, gerçekten ismi gibi sadakat ve doğruluk örneği bir zat olarak ahirete intikal etti. Nur Risalelerine olan candan bağlılığını ve unutulmaz hizmetlerini minnetle ve şükranla anıyoruz.
Bediüzzaman’dan Sadık Bey’e
“Aziz kardeşim Sadık Bey!
“Bir günde iki defa yemek gönderme. Hem her gün gönderme, çünkü Ispartalılar da gönderiyorlar. Hem tatlı lazım değil. Yalnız üç-dört günde bir defa az incir pişir. Tâ benim çok ehemmiyetli iktisat kaidem bozulmasın.”
***
“Aziz kardeşim, Sıddık Sadık Bey,
“Hakikaten ben sizde ve Hilmi Feyzi ve Emin’de kardeşte ve evlatta ve valideynde bulunan halis ve minnetsiz bir şefkat gördüğümden, hem ruh rahat ediyor, hem sizin bu ehemmiyetli hizmetinizi mukabelesiz kabul ediyorum.
“En evvel Hilmi Bey seni bize getirdiği için ona minnettarım. Zaten ben sizin beşinizi bir ruhta telakki ediyorum. Feyzi, Emin, Hilmi çoktan beri benim akrabam içinde de kazançlarıma hissedar idiler. Şimdi Gavs-ı Azamın bize işaretinde has kardeşlerin bir kısmını bu fıkrada (ve kün kadiriyyel vakti lillahi muhlisen taiyşü saiden sadıken bi muhabbeti) gösteriyor. (Sadıklar dahi sarih görünüyorlar) Eğer darılmazsanız yemek masrafında ben de iştirak edeceğim. Zaten tam vaktinde bana muvafık hediyeleriniz manevî kıymeti ondur. Dokuzu ihsanınız olsun, birisi de daimî ve eski kaidem için ben versem ne olur? Ben Isparta’da bazı eşyamı satmıştım. Çok şükür iktisat bereketiyle o az para bana kâfi geliyor.
“Husrev kalemiyle yazılan defterler zayi olmasın. Hem Hizbü’n-Nûriye’yi size göndermiştim. Hocalar okusunlar ve okutsunlar, muattal kalmasın.”
***
“Aziz Sıddık Kardeşlerim,
“Kastamonu’nun yüzünü ak eden sizin gibi hakikatlı ve emektar kardeşlerimin hatırı için hediyelerinizi kabul ettim. Fakat bilirsiniz ki az yiyorum, siz çok gönderiyorsunuz. Beş altı günde bir defa Kastamonu’daki sizinle beraber bir yemekten yemek benim için hem teberrüktür, hem tatlı ve geçmiş hayatımı tazelemektir. Ben sizi çok merak ederdim. İnşaallah rahatsınız, yeriniz geniş midir? Feyzi size Meyve’yi okuyor mu? Kastamonu’da ona söylemiştim. Oradaki umum kardeşlere çok selâm…”
DAMLA
Taşköprülü Sadık Bey (Demirelli) Üstad’ı Afyon Hapishanesindeyken Risale-i Nur’dan aldığı ilhamla çoşkun manzumeler yazıyordu. Bunlardan birisi de DAMLA ismini taşıyan manzum divanıdır. Elif, Be sırasıyla devam eden bir divanın Dal ve Lam bölümlerini takdim ediyoruz:
-D-
“Her ne ki emretmişse sana Hazret-i Üstad,
Hak yolunda uy ona eyle cihâd.”
“İsmi Sâid, kendi sâid, hali sâid,
İnsan; bunun sultânına biatla olur muvahhid.”
“Hem etmektir murâdı din ve imanı âbâd,
Baş üzre deyüp eyler her emrine inkıyâd.”
-L-
“Risâletü’n-Nuru okuyan görmez aslâ melâl,
Tahrîrine sa’y eyle ki etsin sana hakkını helâl.”
“Açıkla söyle hem neşreyle vebali büyüktür kurtul,
Nûr-ı aynin Üstâdının teveccüh ve yakînini bul.”
“Sen çek yerine çekmesin mihen ü elem ol,
Üstad’ına hem köle ol Sadık, hem kurban ol.”
(Necmettin Şahiner’in yazdığı ‘Son Şahitler’ kitabının, ikinci cildinden derlenmiştir…)