يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِ
İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsandaki kusur sonsuz olduğu gibi acz ve fakr ihtiyacına da nihayet yoktur. İnsana tevdi edilen açlık ile nimetlerin lezzetleri tebarüz ettiği gibi insandaki kusur, kemalât-ı Sübhaniye derecelerine bir mirsaddır. İnsandaki fakr, gına-i rahmetin derecelerine bir mikyastır. İnsandaki acz, kudret ve kibriyasına bir mizandır. İnsandaki tenevvü-ü hâcat, enva-ı niam ve ihsanatına bir merdivendir.
Öyle ise fıtratından gaye ubudiyettir. Ubudiyet ise dergâh-ı izzetine kusurlarını “Estağfirullah” ve “Sübhanallah” ile ilan etmektir.
***
اِنَّ الْاَبْرَارَ لَفٖى نَعٖيمٍ ۞ وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَفٖى جَحٖيمٍ
İ’lem eyyühe’l-aziz! Her bir insan için hayat seferinde iki yol vardır. Bu iki yolun uzunluğu kısalığı birdir. Amma birisinde ehl-i şuhud ve ehl-i vukufun şehadet ve tasdikleriyle onda dokuz menfaat ihtimali var. İkinci yolda mesele makûsedir. Onda dokuz zarar ihtimali vardır. İkinci yol ile gidenin ne silahı var, ne zahîresi. Tabiî yolda pek çok korkulara maruz kalacağı gibi ihtiyaçlarını def’ için çoklara minnet altında kalır. Fakat birinci yola sülûk edenin hem silahı hem erzakı beraberdir. Pek serbestane gider. Birinci yol Kur’an yoludur, ikinci yol ise dalalet yoludur.
Evet ehl-i şuhudun, ehl-i vukufun tasdik ve şehadetleriyle sabittir ki iman yümnüyle yürüyen emn ü eman içindedir. Ve bilâhare merkez-i hükûmete ulaştığında onda dokuzu büyük mükâfatlara mazhar olacaklardır. Fakat dalalet zulümatı içinde yürüyenler; esna-yı seferde korkudan, açlıktan her şeye ve herkese tezellül ettikten sonra, mahall-i hükûmete vâsıl olduğunda onda dokuzu ya idam veya ebedî hapse mahkûm olacaklardır. Binaenaleyh aklı olan, zararlı bir şeyi dünyevî, edna bir hiffet için tercih etmez.
Ehl-i şuhud dediğimizden maksat, evliyaullahtır. Zira velayet sahibi, avamın itikad ettiği şeyleri gözle müşahede ediyor. Kur’an yolu ile gidenlerin silah ve zahîreleri ise Kadîr-i Mutlak’a, Ganiyy-i Kerîm’e olan tevekkül onları temin eder. Zira tevekkül, istinad ve istimdad noktalarını tazammun ediyor. Bu noktalar da kelime-i tevhidi istilzam ediyor. Kelime-i tevhid de namazı iktiza ediyor. Namaz dahi ubudiyetin esas bir rüknüdür.
Ubudiyeti emreden tekliftir. Mükellefiyetini îfa edenin, mükellefiyet müddetince, mükellefiyet-i askeriye gibi yemekleri, libasları ve sair hayat lâzımeleri hazine-i Rahman’dan verilir. Mükellefiyet-i askeriye iki buçuk senedir. Amma mükellefiyet-i ubudiyet, müddet-i ömürdür.
***
Kaynak: Risale-i Nur