RASİM GÜNDEN
l927 yılında Kütahya’da doğdu. Afyon’da karakol jandarma kumandan vekiliydi. Vazifesi icabı Bediüzzaman’ı mahkemeye ve hapse getirip götürürdü.
Hatıralarını şöyle anlatıyordu:
“Üstad hakime hukuk dersi verdi”
“Emirdağ’dan Bediüzzaman ve talebeleri Afyon’a getirildikleri zaman, hapishanede nöbet bekleyen askerlerin nizamiye nöbetlerini ben yazardım. Onların vazifelisi bendim. Bediüzzaman’ı beş altı kez hapishaneye ve mahkemeye getirip götürdüm. Bunların birisinde şöyle bir olay oldu:
“Bediüzzaman başına şapka giymezdi. Mahkemeye girdi. Şapka hâlâ elinde idi. Hakim doğu taraflarından bir Kürttü. Bediüzzaman’a:
“Şapkayı niçin giymeden geldin? Kanunen şapka giymemenin yasak olduğunu bilmiyor musun?” dedi.
“Bediüzzaman ona:
“Sen de Anayasayı bilmiyorsun, hatta böyle bir kanundan haberin bile yok.’ dedi.
“Hakim kızgın bir şekilde:
“Nedenmiş o?’ dedi.
“Çünkü kanunun -şimdi hatırlamıyorum- bilmem kaçıncı maddenin kaçıncı fıkrasına göre kapalı yerlerde şapka giyilmez.”
“Hakim bunun karşısında kızardı bozardı:
“Sen onları bana öğretemezsin!..’ dedi.
“Öğretirim. Ben bunca yıldır hapishaneye girmiş çıkmış biriyim. Kanunları da senden iyi bilirim. İstersen sana bile öğretirim.” dedi.
‘“O senin dediğin kanun yok.’ dedi bu sefer hakim. Sonra Türk Ceza Kanununu istetti. Öbür hakimlerle birlikte kafa kafa verip kitabı karıştırdılar. Bir saat sonra ancak bulabildiler. Hakim mahçup olmuştu, ama altta kalmak istemiyordu. Hoca Efendiye lüzumsuz sorular sormaya başladı. Tantana etti. Ortalığı velveleye verdi. Üstad bulunduğu yerden haykırdı:
“Sen beni fazla meşgul edemezsin. Fazla konuşturamazsın. Ne soracaksan sor. İşini bitir. Ben de gideyim.’
“Hakim bu sefer bana döndü:
“Jandarma vekili, al bu adamı kelepçe tak, götür. Emrediyorum!’ dedi.
“Ben Hoca Efendiyi çok severdim. Hakime kızdım. Bu sefer ben ona bağırdım:
“Sen bana karışamazsın. Ne zaman kelepçe takıp takmayacağımı senden daha iyi bilirim. Bana emir veremezsin. Bana emir veren amirim var. Sen karışma.’ dedim.
“Mahkemeden dışarıya Üstadı yanıma alarak çıktık. Hakime dediğim gibi kelepçe takmadım. Çünkü Said Nursi’yi çok seviyordum. Üstad bana:
“Oğlum sen kelepçeni tak, görevini yap. Benim yüzümden başın derde girmesin.” dedi.
“Yok hocam, bana ilişemezler.’ dedim.
“Hoca Efendi ne kadar istediyse de ben kelepçeyi takmadım. Ona karşı saygım ve hürmetim sonsuzdu.
“Ben kelepçeyi takmayınca Kürt hakim, beni Başsavcı Abdullah Büken’e şikâyet etmiş. Abdullah Büken beni yanına çağırttı. Meseleyi ona anlattım:
“Haydi, sen git’ dedi. Çünkü beni çok severlerdi. Hiç görevimi aksatmamıştım.
“Gusül abdesti al”
“Bir gün Üstadı hapishaneye götürüyordum. Adliyeye uğramamız gerekiyordu. Adliyeye geldik. Adliye üst kattaydı. Yukarıdan bir havacı asker merdivenden iniyordu. Biz de çıkıyorduk. Merdivende karşı karşıya geldik.
“O aşağıya inip gideceği sırada Hocaefendi devam etti. ‘Dur’ dedi. Asker durdu. Hoca Efendi devam etti: ‘Oğlum bu şekilde gezilemez. Yıkanman icap eder, gusül abdesti al.’ dedi. Asker kızardı bozardı. Etrafına, sağına soluna baktı. Sonra bir şey söylemeden indi gitti.
***
“Adliyeden çıktığımızda, iki-üç defa Said Nursi’ye kelepçe takmadığım için beni yine şikâyet etmişler. Başsavcı Abdullah Büken’e gittim. Ona, ‘Bu Hoca Efendinin kaçacak durumu yok. Sonra kötü bir maksadı da yok. Hoca Efendi bana ‘Sen kelepçeyi tak’ dediği halde ‘Ben takmadım’ dedim. O bana gene ‘Sen git’ dedi.
Gençlik Rehberi’nin yazılış sebebi
“Yine bir gün mahkemede hakim Hoca Efendiye, ‘Gençlik Rehberi kitabı nedir?’ diye sordu. O da Hakime şöyle cevap verdi:
“Eskişehir hapishanesinde sabahleyin pencereden dışarıya baktığım zaman, mektebe giden açık-saçık iki kızla, onların arkasına katılmış dört-beş ihtiraslı delikanlıyı gördüm. Bunlardan doğacak çocukların devlete, cemiyete ve İslâmiyete ne faydası olur diye düşünürdüm. Onların İslâmiyete zararlı olacakları için, gençliği uyarmak maksadıyla Gençlik Rehberi’ni yazdım. Bu kitabın her satırını okusanız da kötü bir yanını bulamazsınız.”
“Ertesi gün Ceylan (Çalışkan) ismindeki bir çocuk bana geldi, şöyle dedi: ‘Üstad bize “O jandarma kumandanı vekiline Gençlik Rehberi hediye edin.” diye vasiyet etti. İki-üç gün sonra o kitaptan gelecek.’ dedi.”
“Ama ben hemen ertesi gün Şarka tayin edildim. Suç olarak da bahanesi tuhaf: Bediüzzaman’a kelepçe takmamam…”
(Son Şahitler kitabının, ikinci cildinden derlenmiştir…)