Zaruri ihtiyaçlarını temin ettikten sonra, elinde 85 gram altın veya 595 gram gümüş yahut bunların değerinde para ve mal bulunan kimsenin kurban kesmesi vaciptir.
Bir ailede hem kadının hem de erkeğin bu miktarda malı varsa, ikisinin de kurban kesmesi gerekir.
Kurban Bayramı günlerinde ihtiyaçları karşılayacağı miktar dışında eline nisap miktarı kadar para veya mal geçen kişinin de kurban kesmesi vaciptir. Çünkü kurban kesmek için o malın üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir.
Kendisine kurban kesmek vacip olmadığı halde, ayıp olur düşüncesiyle borçlanmak suretiyle kurban kesilmez. Kurban kesmek için kredi almak da haramdır. Kişi, Allah’a yaklaşayım derken, O’ndan uzaklaşılır, kurban keseyim derken, kişi kendisini kurban etmiş olur. Kurban Allah’a yaklaşmaya, O’nun rızasına ermeye vesiledir.
Kurban, verilen sonsuz nimetlere karşı şükürdür.
Kurban; sadakatin, teslimiyetin ve takvanın göstergesidir. Kurban sırf Allah için kesilir. Her şeyin kendisine muhtaç olduğu Samed olan Cenab-ı Hakk’ın kulunun ibadetlerine ve kurbanlarına (hâşâ) ihtiyacı yoktur. Cenab-ı Hakk’a ulaşan kulun takvası ve samimi niyetidir. Zira “Ameller niyetlere göredir.” Nitekim bir ayette mealen şöyle buyrulur: “Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac Suresi, 36–37)
Çok nimet anlamına gelen ve cennette bir havuzun adı olan Kevser Suresi’nde de Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “(Resulüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.”
Habib-i Kibriya Efendimiz de şöyle buyurur: “Kim gönül hoşluğu ile Allah’tan sevap umaraktan kurbanını keserse, onun için ateşten koruyan bir perde olur.” (et-tergib ve`t-Terhib c.2,s.155)
“Kimin için mal genişliği olur da kurban kesmezse sakın bizim namazgâhımıza yaklaşmasın.” (Feyz`ül-kadir c.6,s.208)
“Âdemoğlu kurban bayramı günü Allah katında kan akıtmaktan daha sevimli bir amel işlememiştir.”
Ayette ifade edildiği gibi; “Her nefis ölümü tadacaktır.” Hayvanlar da buna dâhildir. Sonsuz hikmet sahibi olan Yüce Allah, kâinattaki her şeyi yeryüzünün halifesi, mahlûkatın en şereflisi ve kâinatın en mükemmel meyvesi olan insanın istifadesine göre tanzim etmiş, hayvanları onlar için zelil kılmış ve bir kısmını da rızık olarak yaratmıştır.
Her hayvanın kendine mahsus tespihi ve ibadeti vardır. Kudreti sonsuz, ilmi nihayetsiz ve iradesi mutlak olan Yüce Allah sayısız hayvan yaratmış, vazifesi biten ve eceli gelenleri başka bir hayvana veya insana rızık yapmıştır.
Kesilen kurbanların Sırat Köprüsü’nde sahiplerine bineklik vazifesi yapacakları ifade edilmektedir. Bunun mahiyetini bilemiyoruz ancak bunu, yapılan hayır ve hasenatlardan, edilen ibadetlerden ve kesilen kurbanlardan hâsıl olan sevapların kişinin derecesini artıracağı, ona manevi bir kuvvet vereceği şeklinde anlayabiliriz. Yoksa kurban edilen hayvanların sıratta binek olacakları şeklinde anlamak akıl ve mantıkla bağdaşmaz. Kurban edilen hayvanlardan elde edilen sevaplar, Burak gibi bir netice verir. Yoksa o hayvanların kendileri “Burak” olacak değillerdir.
Sofralarında eti hiç eksik etmeyen bir kısım sözde hayvan severler veya hayvan hakları savunucuları hayvanların kurban edilmesine karşı çıkmakta, hatta bunu bir vahşet olarak görmektedirler. Ayetlerde ve hadislerde açıkça ifade edildiği gibi; kurban kesmek Yüce Allah’ın emridir; O’na yakınlaşmaya bir vesiledir. Hayvanların kurban edilmesine karşı çıkanların derdi, onlara acımak değil, kurban ibadetine karşı çıkmaktır.
Bu kimselerin, bir sektör olan besiciliğe de karşı çıkmaları gerekmez mi? Hayvanların kombinalarda kesilip kasaplarda satılmalarıyla, kurban olarak kesilip yenilmeleri yahut fakirlere dağıtılmaları arasında ne fark var acaba? Kaldı ki kurban bir ibadettir, yardımlaşmadır, dayanışmadır ve senede bir defa evine et giren fakirleri hatırlamadır.
İspanyollar her sene yüzlerce boğayı mızraklayınca spor, Çinliler binlerce köpeği öldürünce festival, Danimarkalılar kürk için birçok foku öldürünce ticaret oluyor ama Müslümanların Allah için kurban kesmeleri katliam olarak görülüyor.
Prof Dr. Alaaddin Başar’ın Kurbanla ilgili yazısının bir bölümünü dikkatinize sunmak istiyorum:
Ceylan için aslan korkunç bir mahlûk, aslan için ceylan güzel bir sofra. İnsan bu iki farklı değerlendirmede ceylandan yana çıkar. Ne var ki, bunu yaparken az önce kesip pişirdiği bir tavuğu yemekle meşguldür.”
Kurbanların diğer hayvanlardan farklı olarak, ahrette cisimleriyle de cennette bulunacaklarına inanan bir insanın, kurbanlara acımak yerine, kurban olarak kesilmeyen hayvanlara acıması gerekir. Zira bu ikinciler, diğer bütün canlı türleri gibi ahrette sadece ruhen ve manen zevk alacaklar, bedenî zevkleri tadamayacaklardır.
Niçin böyle oluyor?” diye bir soru sorma hakkına sahip değiliz. Zira bu ikinci sınıf hayvanlara acımamız halinde bu defa kurban olamayan diğer hayvanlar karşımıza çıkarlar. Böceklerden kartallara, sincaplardan balinalara kadar bütün hayvan türleri de ahrette cismen dirilmek isterler. Bütün bunlara verilecek tek cevabımız vardır:
Bu icraatlar İlâhî takdir ile böyle tanzim edilmişlerdir. Her mahlûk kendisine verilen vücut mertebesinin hakkına eda etmekle mükelleftir. Öncelikle her varlık yokluktan kurtulmanın sefasını sürmeli, kendisine daha ileri mertebelerin verilmemesini düşünerek kadere itiraz yoluna girmemelidir. Zaten, insandan başka hiçbir canlıdan böyle bir itiraz yahut soru gelemez, gelmemiştir de.
“Mülk sahibi mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.”