Mutlak vekil üstadımızın kullandığı bir tabirdir.
Talebe üstadını reddetmez. Ne demek istediğini anlamaya ve mucibinde amel etmeye çalışır.
Bir kısım insanlar: “Bu mutlak vekil tabiride nereden çıktı? Yani olamaz?” demek istiyorlar
İyi ki Bediüzzaman hazretleri bu zatlara sormamış, o dehanızla herhalde ahirzamanın mürşid-i ekberini de irşada kalkışırdınız.
Münazarayı Hüsnü abi üzerinden götürüyorlar…
Çünkü Hüsnü abi Risale-i Nura, üstada sadakat diyor, kanaat diyor, gölge etmeyiniz diyor.. O da beylerin ve Cağaloğlu komitesinin işine gelmiyor.
Vaktiyle Risale-i Nur’da ismi cismi geçmeyen bir kısım insanlara yalakalık yapmaktan katiyen geri durmayan bu insanlara ne oluyor!. Hüsnü ağabeyin, günün getirdiği şartlara binaen Nurları ve Nur talebelerini müdafaa maksatlı Cumhurbaşkanımızla ve bazı devlet erkanı ile görüşmesinden rahatsız oldular. Nurculuğun ve Nurların doğru yerden temsil edilmesi komitenin rahatsızlığına sebeb oldu.
Şimdi bir soruya cevap arayalım:
– Mutlak vekil ne demektir?
– Vazifesi nedir?.. de bu kadar kıyamet koparılıyor.
Üstad, mutlak vekil tabiri ile neyi kast etmiş. Hep beraber bu meseleyi müzakere edelim ve vuzuha kavuşturalım .
Nurculuk bir tarikat değildir, öyle ise mutlak vekil Halife ve Şeyh manasında değildir.
Nurculuk bir cemiyet, federasyon, konfederasyonda değildir. Öyle ise Başkan ve Reis de değildirler
Nurculuk bir siyasi teşekkül veya parti de değildir. Öyle ise mutlak vekil Lider de değildir.
Madem mürşid, reis, lider demek istemiyor.
Nedir o zaman?
Nurculuk bir iman cereyanıdır. Nur talebeleri iman hizmeti yaparlar. Tamamen manevi, uhrevi, imani ve nurani bir hizmet-i kudsiyedir. İntişarı, kayıt ve sınır kabul etmez. Küre-i arzda belki semavatta bütün zişuurun bu Kur’ani hakikata ihtiyacı var ve elimizden gelse bütün onlara tebliğ ederiz. Üstadın vasiyetnamelerde isimlerini tasrih ettiği vekil ve varislerden maada, her nur talebesi de üstadımızın bir cihette manevi vekilidir, varisidir.
Gelelim mutlak vekillerin diğer vekil ve varislerden farklı yönü nedir?
“Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tahirî, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir-iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum. “
Bak Ne diyor üstadımız:
1- “Benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde“
Demek üstadımız tarz-ı hareketini bu zatlar vasıtasıyla kendi hayatından sonra muhafaza vazifesini hususan ve öncelikli olarak bu zatlara havale etmiştir.
2- Üstadımızın Vasiyetnamesi:
Hem benim şahsımın, hem Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsinin sermayesini, kendilerini Risale-i Nur’un hizmetine vakfedenlerin tayinlerine vermek, hususan nafakasını çıkaramıyanlara vermek lâzımdır.
Şimdiye kadar birkaç senedir tayinatları verilen Nur talebeleri, haslara malûm olmuş. Ben de yanımda şimdi bulunan kardeşlerimi kendime vâris ve benim vazifemi yapmaya çalışmak lâzım. Tesanüdü de tam muhafaza etsinler.
Evet, bu vasiyetnameyi tasdik ediyorum.
Said Nursî
(Emirdağ s.200)
Bu zatların ve varislerin İkinci bir vazife ise Tayinat vazifesini üstad bu zatlara havale etmiştir.
Tayinat, ÜSTADIN bizatihi naşirlerden taleb ettiği telif hakkını zatına temlik etmeyip, hayatını vakfeden talebelere dağıtılmasını bu zatlardan istemiştir.
Buradan şu mana da anlaşılır. Neşriyat bu zatların kontrolünde olacaktır. Öyle ise neşriyatın sahibi bu zatlardır. Oradan telif hakkı olan tayinatı alırlar ve hayatını vakfeden talebelere verirler.
Böylece üstad bu zatlarla hayatını vakfeden talebeler arasında bir irtibat tesis ettiği anlaşılır.
Demek nur hizmetinde çekirdek kadroyu teşkil eden ve medrese hizmetlerinin devamında ehemmiyetli vazife yapan fedakar ve hayatını vakfeden talebelerle üstad hizmetinde istihdam ettiği bu zatları irtibatlandırmıştır.
Sonra tesanüdü dahi muhafaza etmek vazifesi verilmiş. Tesanüd vazifesinin verilmesi gösteriyor ki, nur talebeleri müşkilatları olduğunda onlarla konuşarak halledeceklerdir. Hatta Ne diyor:
“Ben yanımdaki vasiyetnamemdeki evlâd kabul ettiğim küçük evlâdları tevkil ediyorum. Onlarla konuşanı, benimle konuşmuş gibi kabul ediyorum…” E-2s.227
Evet Risale-i Nur’un azami ihlası, sadakatı, fedakarlığı muhafaza eden dikkatli, müteyakkız herbir talebesi bir varistir, bir muhafızdır, bir sahibdir. Bu Muazzez abilerimizin mekan değiştirmeleri vazifelerin ihmal edileceği manasına gelmez. Üstadımızın hayatı Risale-i Nur ile devam ettiği gibi onların da nur talebeleri fedakar hadimlerinin şahs ı manevisi ile devam eder inşallah!
Ben böyle anlıyorum. Sadece bu manaya gelir demiyorum. Zira;
Zihniyet-i inhisar, hubb-u nefisten geliyor. Sözler ( 719 )