Nurdanhaber – Ömer Sevinçgül
- Eğitimde Rehberimiz: Efendimiz (1)
- Eğitimde Rehberimiz: Efendimiz (2)
- Eğitimde Rehberimiz: Efendimiz (3)
- Eğitimde Rehberimiz: Efendimiz (4)
- Eğitimde Rehberimiz: Efendimiz (5)
- Eğitimde Rehberimiz: Efendimiz (6)
- Eğitimde Rehberimiz: Efendimiz (7)
Hazreti Peygamber dili çok güzel kullanırdı.
Üslubu harikaydı.
Muhatapları hem söz söylemeyi bilen hem de sözden anlayan kimselerdi.
Edebiyatı önemsiyorlardı.
Ünlü şairler vardı aralarında.
Bir kahraman gibi saygı görürlerdi.
Bedeviler arasında bile nice büyük hatipler, şairler bulunurdu.
Sözün ‘az ve öz’ olmasına önem verir, “Çok konuşan çok yanılır” derlerdi.
“Sözün iyisi az, öz ve usandırmaz olanıdır” cümlesi bir atasözü hâline gelmişti.
Şu hikâyecik o dönemin edebi anlayışı konusunda fikir verebilir:
Hatibin biri çok konuşur, susmayı bilmezdi.
Bir gün yine uzun uzadıya konuştu.
Konuşmasını kendisi de beğenmiş olacak ki, yanındaki bedeviye, “Size göre edebiyat nedir?” diye sordu.
Bedevi, “Veciz ve doğru sözdür” dedi.
“Peki, konuşmaktan âcizlik nedir?” diye sordu.
“Sabahtan beri içinde bulunduğun hâldir!” cevabını aldı.
Sözü yerinde ve zamanında söylemeyi takdir eder, yersiz konuşmayı hoş görmezlerdi.
“Her makamda söylenecek ayrı bir söz vardır. Her sözün uygun bir cevabı bulunur. Nice bakışlar vardır ki, maksadı sözden daha güzel anlatır” derlerdi.
Konuyu açık seçik anlatabilmek maharet kabul edilirdi.
Nitekim ünlü bir edip, “Edebiyat nedir?” sorusuna şöyle cevap vermişti:
“Sözün manaya kalıp gibi uyması, maksadını açıkça ifade etmesi, bir başka manaya ihtimal vermemesi, anlamak için düşünmeye ihtiyaç duyurmamasıdır.”
Söyleyişin düzgün ve güzel olması çok önemliydi.
Konuşmada noktalama işaretlerine dikkat ederlerdi.
Harfleri eksiksiz seslendirmek, heceleri layıkıyla telaffuz etmek, yerine göre ağır veya hızlı söylemek, ahengi gözetmek dikkat edilmesi gereken hususlardı.
Gerektiği zaman bazı kelimeleri tekrarlamak kusur sayılmıyordu.
Soruya beklemeksizin cevap vermek beğenilirdi.
“Gecikmeden cevap vermek, isabetli konuşmak, hata etmemek” sözünün belagat tanımları arasında önemli bir yeri vardı.
Konuşurken yapmacık hareketler yapan, gereksiz jest ve mimiklerle dikkat çekmeye çalışan, böbürlenerek söz söyleyen konuşmacı hoş karşılanmazdı.
Sade, tabii, gösterişten uzak, mütevazı konuşmacılar beğenilirdi.
Kendi sözlerine kıymet veren insanlardı.
Dinlemeyi bilmeyene söz söylemek istemezlerdi.
“Yeme arzusu olmayanı yemeğe çağırmadığın gibi, dinleme arzusu olmayana söz söylemek için de kendini yorma” derlerdi.
Bir söz mucizesi olan Kurán işte böyle bir topluma indi, kısa sürede nice ünlü hatibi, şairi üstün edebi niteliklerine hayran etti.
Peygamber Efendimiz de bu toplumda pek çok konuşmalar yapmış ve daima hayranlık uyandırmıştı.