Nurdanhaber – Mehmet Nuri TURAN
Cihâdın aşamaları;
Cumhûr-u ulemâya göre; cihâd ve tebliğ birinden ayrı müteala edilmez, tebliğ ve cihâd tedrîcî olarak üç aşamaya ayrılmıştır.
Birinci Aşama: İslamiyetin bidayetinde Peygamber (ASM), dîn-i mübîn-i İslâm’ı neşir ve izhâr etmek, müşriklerden i’râz etmek, onların müstehziyâne hallerine iltifat etmemek, eza ve cefalarına sabredmekle emrolunmuştu.
Bu âyet-i kerîmeler, bu birinci aşamayi ifade etmektedir.
فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَميلَ
“gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri ancak hak ile yarattık. O saat (kıyamet), mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara güzel muamele et!” (Hicr sûresi, 85)
Beydavî ve Házin tefsîrlerinin beyânına göre; âyet-i kerîmede geçen “safh-ı cemîl” tabiri, hasmın kusurunu hilimle ve güzel muamele ile affetmektir. Bu âyet-i kerîme, Mekke devresinde Peygamber’in münkirlere karşı afv ve safh ile memur olduğunu gösteriyor.
اُدْعُ اِلى سَبيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتى هِىَ اَحْسَنُ
“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir!”(Nahl sûresi, 125)
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكينَ
“Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir!” (Hicr, 94)
يَا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ
Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez. (Mâide 67)
وَاُوحِىَ اِلَىَّ هذَا الْقُرْانُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه وَمَنْ بَلَغَ
De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür? De ki: (Hak Peygambe (ASM),r olduğuma dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur’an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile beraber başka tanrılar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: “Ben buna şahitlik etmem”, “O ancak bir tek Allah’tır, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden kesinlikle uzağım” de. (En’âm 19)
Bu devrede Peygambe (ASM)’ın elinde güç ve kuvvet bulunmuyordu. Peygambe (ASM) bu devrede müşriklere rıfk ile muamele ederek onları hikmet ve güzel öğütle hakka davet ediyordu. (Nahl Sûresi 125) İslam dinine girmeyenleri ve kelime-i tevhîdi ikrar etmeyenleri cehennemle korkutuyordu. (Leyl Sûresi, 8-16) Hak, yalnız ve yalnız onun elinde olduğunu, onların üzerinde bulunduğu yolun bâtıl olduğunu ifade ediyordu. (Yunus Sûrasi, 32) Tapmış oldukları putların hiçbir fayda ve zarara kadir olmadıklarını beyan ediyordu. (En’am Sûresi, 71) Kâfirlerin kâh “akılsız” (Mâide, 58), kâh “kör, sağır ve dilsiz” (Bakara, 18), kâh “hayvanlar mesâbesinde, hattâ daha aşağı bir derekede” olduklarını anlatmak suretiyle (A’raf Sûresi, 179) küfürlerini çürütüp onları İslamiyete davet ediyordu. Peygambe (ASM),r, hakkı tebliğ ederken dininden hiçbir taviz vermiyor, kâfirlere-dünyevî muamele hariç-yanaşmıyor (İsrâ Sûresi 74) ve onlara meyletmiyordu. (Hûd Sûresi 113)
Gelecek makalemiz cihâdın ikinci aşaması olacak inşallah.
Selam ve du’a ile Allah’a emanet olun.