Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı GÖKSU
Mükemmel, güzel ve iyiliksever olmak, muhabbet sebepleri içinde en kuvvetli olanlarıdır. Bunun zıddı ise kusurlu, çirkin ve cimri olmak da nefretin sebebidir.
Bu açıdan baktığımızda Allah, mutlak olarak Kemal, Cemal ve Muhsin olmasından, sevilmeye ve muhabbet edilmeye en layık olanıdır.
Zira kainattaki bütün ikram, kemal, ve güzellikler, Allah’ın Cemal, Kemal ve İhsanı yanında bir pırıltı bile değildir. Öyle ise hadsiz bir muhabbete layık Allah’tır. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse bütün insani ve hayvani annelerin şefkatleri olduğu iyi bilinir. Bütün insani ve hayvani annelerin şefkatlerini toplasak, toplayabilsek Cenab-ı Hakkın Rahmeti yanında Allah’ın şefkat ve merhametinin bir parıltısı olabilir.
Sevgi bize doğuştan verilmiştir. İnsan kainatla alakadar olduğu için nefsini, anne-babasını, kardeşlerini, akrabasını, arkadaşlarını, dostlarını, çocuklarını, eşini, peygamberleri, evliyaları, hayvanları, bitkileri hatta cansız şeyleri sever. Asıl hüner, mühim olan bu sevginin yüzünü hakiki muhabbet edilecek zata, Allah’a ve ahirete-ebedi hayata yöneltebilmektir.
O zaman bütün bu muhabbetler sonsuz olur. Bu muhabbetlerin karşılığı Cennette verilir. Cennet ve Cemalullah’a kavuşulur. İnsanlar Cennette karşılıklı kurulmuş iskemlelerde dünya maceralarını hatırlayıp yad ederler.
Anne ve babasını Allah için seven ve onları Allah’ın birer hediyesi ve nimeti nazarı ile gören ve onlara hürmet eden bir evlat; beka yurdu olan cennette, anne ve babası ile yine bir aile şeklinde ebedi olarak mesut ve bahtiyar bir şekilde yaşayacağını, ayet ve hadisler ehli imana bildiriyor. Cennette makam ve derecelerin ayrı ve farklı olması, bu saadet ve mutluluğa engel değildir.
Allah için olan küçük bir muhabbet, ebedi bir hayatı ve o hayatta ebedi dostluğu kazandırdığı için, dünyadaki küçük ve geçici (80-100 sene) ayrılığın acısını tedavi edip hiçe indiriyor. Mesela, Peygamberimiz (ASM)’in bir dakika sohbetine ve dostluğuna mazhar olan bir köylü (bedevi) Arap, ebedi alemde sahabe (Peygamberimizi görüp iman etmiş erkek veya kadın) unvanı ile ebedi bir saadet ve rütbe kazanıyor. Belki dünya gözü ile Peygamber Efendimizi (ASM) bir daha görmüyor. Lakin bu ayrılık gelip geçicidir. Allah için dostluk ve o dostluktan kazanılan sahabelik unvanı ebedi saadet yeri olan Cennette ebedi ve tükenmez bir kavuşmayı ve saadeti kazandırıyor. Bu kazanç hiçbir kazançla kıyaslanamaz.
Ama Allah için olmayan yüz yıllık kavuşmak ve dostluk, nihayetinde bitip tükendiği için Allah için olan bir saniyeye karşılık gelemiyor. Zira küfür ve gaflet anındaki bütün lezzetler ve saadetler, zamanın en alt birimi olan salise ile kayıtlıdır. Her şey o kadar hızlı bir şekilde maziye yani hiçlik kuyusuna akıyor ki, ona hakiki anlamda kavuşmak ve saadet demek mümkün değildir.
Üstelik bu anlar küfür ve gaflet sayesinde cehennemde zakkum ağacı şeklinde açacak ve sahibine belalı bir azap olacaktır. Buna kavuşmak ve saadet demek mümkün değildir.
Özet olarak hakiki zevk ve dertsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır. Ve iman hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa dünyevi bir lezzette çok acı, kederler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır.