Muğla ve ilçelerinde yılın 11 ayı yapraklarını dökmediği için canlı kalan sığla ağaçları, yüzyıllardır Anadolu’nun şifa kaynaklarını arasında yer alıyor.
Dünyada ender görülen, Türkiye’nin güneybatı kesimlerinde ise yoğun olarak bulunan sığla ağaçları, yara iyileştirici, cilt güzelleştirici yağı, çok özel aromatik kokusu ile yüzyıllardır Anadolu’nun şifa kaynaklarını arasında yer alıyor.
Muğla ve ilçelerinde yılın 11 ayı yapraklarını dökmediği için canlı kalan sığla ağaçları, inanılmaz manzarası ve insana rahatlık veren eşsiz aromatik kokusu ile yürüyüş ve gezi yapmak isteyenler için cazibe unsuru.
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Emin Duru, AA muhabirine yaptığı açıklamada, halk arasında “günnük ağacı”, “güzellik ağacı” ya da “ağlayan ağaç” olarak da bilinen sığla ağaçlarının, 65 milyon yıl öncesi jeolojik devre kadar uzanan bir tür olduğunu söyledi.
Kilosu 400 lira
Duru, sığla ormanlarının Muğla’daki bin 511 hektar alanda yayılım gösterdiğini 2010 yılından günümüze yaklaşık 5 ton sığla yağı elde edildiğini vurgulayarak, 3 yılda bir ağaç kabuklarının sıkılmasıyla elde edilen sığla yağının kilogramının ihaleyle Orman Bölge Müdürlüğü tarafından 400 liraya satıldığını belirtti.
Bölgeden alıcı firma aracılığıyla toptan alınan sığla yağının endüstri ve kozmetik sanayindeki alanlarda kullanılmak üzere satışının yapıldığını dile getiren Duru, “Sığla yağı mide ilaçları ve mide koruyucusu olan bazı ilaçların formülasyonlarında kullanılıyor. Ayrıca yurt dışındaki ilaç sanayisi ve kozmetik ürünlerde fiksator (bağlayıcı) olarak kullanılıyor. Parfümeri sanayinde de kokunun kalıcılığı için sığla yağına ihtiyaç duyuluyor.” dedi.
Duru, ürünün kilogram fiyatının 400 lira olsa da ilaç veya kozmetik sanayiinde maliyetin yükseldiğini vurgulayarak bir kilo sığla yağının 50 tonluk parfümü fikse edebileceğini, bu nedenle çok avantajlı olduğunu ifade etti.
“Hipokrat döneminden beri iyileştirici”
Bu endemik ağaç türünün yörede çok önemli bir orman ekosistemi oluşturduğuna işaret eden Duru, sığla yağının iltihap giderici ve dokuların hızla yenilenmesini sağladığını vurguladı. Bu nedenle yara iyileştirici olarak ve özellikle de mide rahatsızlıklarında yöre halkı tarafından kullanıldığına işaret etti.
Duru, sığla yağının tıbbi kullanımının çok eski zamanlara dayandığını, ‘Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın ”aşk iksiri” ve parfüm olarak kullandığı da bilinen sığla yağının Hipokrat döneminden beri iyileştirici amaçla kullanıldığını dile getirdi.
Duru, eski Mısırlılar’ın sığla yağını mumyalama işlemleri sırasında da kullandıklarını ifade etti.
“Anadolu’nun en eski ağaçları”
Sığla ağacının hem yapraklarının uçucu yağ içermesi hem de reçinesinden dolayı bulunduğu ortama aromatik koku salgıladığını vurgulayan Duru, “Sığla, 65 milyon yıllık geçmişi olduğu bilinen ve Anadolu’nun en eski ağaçları olarak tanımlanan bir tıbbi bitkidir. Bu bitki uzun yıllardan beri başta reçinesi (yağı) olamak üzere bazı hastalıkların tedavisinde halk arasında yaygın olarak kullanılmıştır.” dedi.
Duru, özellikle tıbbi amaçlı kullanımı çok yaygın olan bu bitkinin reçinesinin, yapraklarının, gövdesinin, tohumlarının dökülen noktalarda kalan meyvelerinin tedavide kullanıldığını dile getirdi.
“Sığla yağı laboratuvar ortamında araştırılıyor”
Ortama salgılanan sığla aromasının kimyasal içeriği ve tıbbi etkileri üzerine uzun süredir çalışma yaptıklarını vurgulayan Duru, şöyle devam etti:
“Özellikle ülkemizde yıllardır sığla yağı sağımı yapılmıştır. Sığla yağı ham olarak yurt dışına gönderilerek burada kozmetik sektörü ve ilaçların hazırlanmasında yardımcı madde olarak değerlendirilmiştir. Bizde sığla yağı ve sığla yapraklarından elde edilen bazı ürünlerin laboratuvar ortamında çeşitli hastalıklara karşı kullanılıp kullanılmayacağı konusunda araştırma yapıyoruz. Bununla ilgili projeler hazırlıyoruz.”
Sığla’nın yılardır Anadolu’nun şifa kaynağı olduğunu da vurgulayan Duru, şunları söyledi:
“Hipokrat bunu tedavide şifa olarak önermiş ve yaşadığı dönemlerde özellikle sığla yağı ile mide ve sindirim hastalıkları ile reçete önermiş, İbni Sina bugün tıp kitabında sığla yağından bahsetmekte ve onunla ilgili reçeteler vermektedir. Bu alanda çalışma yapan birçok filozofun kaynaklarında sığla yağını görüyoruz. Sığla, hem kozmetikte güzellik iksiri hem de şifa olarak halk arasındaki tedavide tamamlayıcı bir unsur. Bu yönüyle her iki açıdan da sığlanın günümüzde modern tıpa kazandırılmasını ve ülkemize yüksek bir katma değer sağlamasını beklemekteyiz.”
Sığlanın yolculuğu
Latince isminin karşılığı ”Güzel kokulu sıvı” olan sığla, ağaçlarının odunlaşmış gövdesi üzerindeki balsam kanalları 3 yılda bir yaz mevsiminde yarılıyor. Uzunlamasına açılan yarıklardan ağacın güzel kokulu balsamı ve kabukları alınıyor.
Sığla yağı parfümeride, kozmetikte, sabunların, sakız ve tütün kokulandırılmasında ayrıca sinnamik asit, sinnamik alkol gibi kimyasal maddelerin doğal kaynağı olarak da kullanılıyor.
Sığla yağından su buharı destinasyonu ile elde edilen nötral uçucu yağ da pek çok değerli doğal esanslı parfümün bileşimine giriyor. Ağacın balsamı alınmış kabukları ise buhur adıyla dini tören ve benzeri seremonilerde, odalarda hoş koku yaysın diye tütsü olarak yakılıyor.
Farmakolojik olarak da geniş bir kullanım alanına sahip olan sığla yağının Avrupa’da 17. yüzyılda ilaç olarak kullanılmaya başlandığı biliniyor.
Sığla ağacı, Uluslararası Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği tehlike kategorilerine göre hazırlanan listede, ‘Doğada Orta Vadeli Gelecekte Yüksek Tehdit Altında Olan Türler’ kategorisinde yer aldı.
Ayrıca, 2001 yılında Avrupa Orman Genetik Kaynakları Programı ‘Değerli Yapraklılar’ kategorisine alınarak Avrupa çapında korunacak bir tür olarak kabul edildi.