Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı GÖKSU
Mim Kemal Öke Hocanın hayatından bir kesit bizlere muvaffakiyet için sabır göstermenin, Allah’a tam teslimiyetin, Allah’tan meded istemenin önemini ortaya koyuyor. Her şeyin hikmet yönüne bakmanın önemini açıklıyor. Nasıl Hızır olabileceğimizi bize öğretiyor. Hoca mutluluğun sırlarını bizimle paylaşıyor. Paranın anlamının ne olduğunu anlatıyor. Başarı, başkasını mutlu edebilme becerisi olduğu tespitini yapıyor. Bu ibretlik tabloyu siz okuyucularımla paylaşıyorum.
Mim Kemal hocamız, çocuklarıyla yaşadığı tecrübelerde, Allah’a tam teslimiyeti seçtiğini şöyle anlattı: “Evliliğimizdeki mutluluğumuz Alihan’ın doğumuyla katlandı; ancak onun bir mavi çocuk olduğunu, yani bir kalp sorunuyla doğduğunu öğrendiğimizde yıkıldık. İyileşmesi için gerekli ameliyat ancak yurtdışında yapılabiliyordu. Ben Boğaziçi Üniversitesinde asistan olarak çalışıyorum, paramız yok. Çocuk ameliyat olmazsa her an ölebilir, demişler eşime. Neval üzülmeyeyim diye, bu aciliyeti bana söylemeden para biriktirmeye çalışıyor. Asistan maaşıyla ne kadar biriktirebilecek? O dönem benim için çok zor; Ermeni olayları üzerine çalışıyorum, yaşananların bir soykırım olmadığını belgelerle anlatmaya çabalıyorum. Tabii bu durum bazı mercilerin hoşuna gitmiyor; böyle yazıp çizdiğim için de tehditler alıyorum, suikastlarla karşı karşıya kalıyorum. Evim basıldı, çocuğumu kaçırmaya çalıştılar falan…
Yapayalnız, tek başına bir adamım. O günün parasıyla 12.000 TL’ye ihtiyacımız var. Kütüphanemi satışa çıkarmaya karar verdim, Neval karşı çıktı. Bir de üstüne üstlük, uğraştığımız konulardan dolayı yurtdışına çıkma yasağıyla beraber tazminat cezası da gelmedi mi? Bu çaresizliklerle bir gün üniversitedeki odamda oturmuş, ne yapacağımı kara kara düşünüyorum. İçeriye bir adam girdi: ‘Burada 20.000 TL’lik çek var. Çocuğunun ameliyatını yaptır, geriye kalanla gez, dolaş. Bunun karşılığında senden sadece bir şey istiyorum: Yazdıklarını yalanlayacaksın, soykırım yapılmıştı, diye yazı yazacaksın.’ dedi. Durumumu düşünün: Bir yanda çocuğumuz, bir yanda alçakça bir iftira! Tabii ki bir saniye bile düşünmedim, asla böyle bir şey yapmayacağımı söyledim. Bunun üzerine ‘Biliyor musun bu çekteki 4.000 TL’yi birine versem seni hemen hallederler’ dedi.
O günü hiç unutamam: Yağmurlu bir gün ve Bebek’e doğru yürüyorum. Yağmur gözyaşlarıma karışıyor. ‘Medet ya Rab! Senden başka kimsem yok. Bir tek sen varsın.’ dedim. Sonra bütün zorluklar nasıl aşıldı, çözüm yolları önüme birer birer nasıl serildi, ben bilmiyorum. Bazı şeyler için sabırsız olmamak lazım, zamana ihtiyaç vardır. Neyse uzatmayalım, sonunda eşimle birlikte oğlumuzu ameliyat edecek hastaneye gidebildik. Doktor çok karamsar bir tablo çizdi bize. Ameliyat sonrası yirmi beşte bir felç, kırkta bir ölüm riskinin olduğunu söyledi. Hastane yakınında bir pansiyonda kaldık. O gece, sırt sırta yatarak ikimiz de hüngür hüngür ağladık. Bir aile olduğumuzu ve bunun ne kadar büyük bir nimet olduğunu işte o an anladım. Ertesi gün ameliyathanenin kapısında Alihan’a şöyle bir baktım, sakinleştiricinin etkisine girmeye başlamıştı. ‘Ey Allah’ım! Oğlum senin emanetindir, nasıl biliyorsan öyle yap!’ dedim. Tam teslimiyet böyle bir şeydir. Ameliyat bitti, doktor çıktı. ‘Oğlunuzun durumu çok iyi. Bu ameliyatı ben mi yaptım bir başkası mı anlamadan ameliyat başarılı bir şekilde bitiverdi’ dedi. Çok şükür Alihan iyileşti ve sağlıklı bir şekilde yaşıyor.”
“Sonra kızım Nazlı, Down Sendromlu bir bebek olarak doğdu, hayatımda yepyeni bir dönem başladı. O zaman anladım ki Allah’ın yarattığı hiçbir şey kusurlu değildir; görene ve anlayabilene o yaratılanda bir hikmet vardır. Hüsranlardan hikmet çıkarabilmelisiniz. Kızımla birlikte engelliler dünyasına girdim ve yaşama, insanlığa dair çok şey öğrendim. Hayatta Allah vardır ve ona tam teslimiyet gerekir. Allah insaflıdır, sınavında sorumlu olduğun kitabı vermiş sana ki önceden çalışasın. Onun katına vardığında ‘Sana verdiğim hayatı nasıl geçirdin? Bir kimse için güzel bir şey yaptın mı?’ diye soracak. Cennet beklentisi ve cehennem kaygısıyla yaşıyorsan bir şeyleri ıskalıyorsun. Yaptıklarını, beklentin olmaksızın aşkla, muhabbetle yapmalısın. Aşkla, ömür geçirmenin, insanlara sevgini verebilmenin gücü çok önemlidir. İnanın zorluklar karşısında geliştirdiğim hiçbir stratejim yok. Denize girersiniz, şöyle suyun üstüne sırt üstü yatarak suya bırakırsınız ya kendinizi, işte öyle Allah’a teslim olurum sadece. Cenabı Hakkın buradaki tecellilerini görmeye çalışın. Bu hayata niye geldiğimizi sorgulamamız lazım. Bu dünyada hınzırlar ve Hızırlar vardır. Siz Hızır olmaya çalışın, insanlara dokunun. Bugün Dünya Gönüllülük Günü. İnsanlara iyilik yapmaya gönüllü olun. Tekrarlıyorum, başkalarını mutlu etmek kadar mutluluk verici bir başka duygu yoktur, inanın. Burada bir anımı paylaşmak istiyorum: Engelli çocuklarla yaptığımız çalışmalardan biri de onlarla dans etmektir. Grubumuzda otistik bir kızımız vardı. Hiçbir şekilde dış dünyayla iletişim kurmuyordu. Otistikler gözünüzün içine bakmaz, onunla ilgilenirseniz, size tepki vermez, kendini kapatır. Ben çocuklara vals öğretiyordum. Annesi artık ümidini kesti, çocuğu alıp gitmek istedi. Ben o dansı ona öğretmeye kararlıydım, gitmelerini engelledim. Her dersin başında, tepki vermese de hep onun yanına gittim, ona yakınlaşmaya çalıştım, espriler yaptım. Böylece uzun bir zaman geçti. Sonra bir gün baktım ki bana doğru geliyor. İnanın ayaklarım titremeye başladı. Yanımda durdu ve gözlerimin içine baktı. Hâlâ titriyorum, ‘Tuvalete mi gitmek istiyorsun?’ diye sordum. Dans etmek istediğini söyledi. Hayatımda yaptığım en güzel danstı o. Kazandığım zafere, paha biçilemezdi. Bir de annesinin mutluluğunu görmeliydiniz, anlatılamaz… Deste deste trilyonlar dökülse önüme o anda yaşadığım hazzı vermezdi bana. Böyle mutluklarınız olmalı hayatta.”
Prof. Dr. Mim Kemal Öke, haramdan ve komplolardan kaçınılması gerektiğine, ruhun ve vatanın kutsallığı bağlamında şu şekilde değindi: “Hayatımda bazı şeylere çok dikkat ettim. Helal, bunların başında gelir. Oğlum bir işyeri açtı. Bu işletmeyi devam ettirebilmek için bazı haram yollardan bahsetti. Karşı çıktım; ‘O zaman batarız baba’ dedi ve battık. Bir zaman sonra oğlumu yanıma çağırdım: ‘Bak!’ dedim, ‘Sen bu olaydan iki şey öğrendin: 1. Senin için parayı asla esirgemeyeceğimi, 2. Ruhun satılmaması gerektiğini.’ Ruhunuzu asla satmayın. Ruhunuz Allah’a emanettir. Üstünüzdeki ceset de Türklüğe aittir. Bu coğrafyada Allah Türkiye’yi korusun. Bu ülke ne büyük savaşlardan geçti, yüz binlerce kişi bu toprak bütünlüğü için şehit oldu. Ülkemiz üstünde oynanan oyunlara karşı çok dikkatli olun.”
“Başkalarını ezerek hiçbir yere gelmedim. Komplo kurarak, şeytanlık yaparak birilerinin ayağını kaydırmaya çalışmadım, bu şekilde gelebileceğim yerleri reddettim. Yerime göz dikenlere ‘Buyur, senin olsun’ dedim. Bir de yaptıklarımı para için yapmadım, hayatta para mefhumum hiç olmadı. Maaşımın ne kadar olduğunu inanın bilmiyorum. Bankomat kartımı hanıma verdim, onun bana verdiği harçlıklarla idare ediyoruz işte. Para, akıl, mevki geçicidir. Bu alkışlarınız var ya, bana onlar yeter. Allah sizin sevginize beni layık eylesin. Kapitalizm, bizi birbirimize rakip haline getirdi. Başkalarını değil, kendi kendinizi aşın. İçinizdeki iblisle mücadele edin, onu yenmeye çalışın. İnsanlar, bedensel hazlara kapılıyor babam gibi ‘Öleceğim, dilediğimce yaşayayım’ diyor, bense ‘Yeniden doğacağım’, diyorum. Sıra dışı insanların çıkıp bunları söylemesi lazım. Bu dünyanın sahteliğini insanlara göstermek, insanları sarsmak lazım.”
Hocamız dersine şu sözlerle son verdi: “Kısacası başarı, başkasını mutlu edebilme becerisiyle ölçülmelidir. Tabii hayatta zorluklar olacak, onları aşmak için hangi stratejilere müracaat edeceksin? Allah’a güven, teslim ol, yeter. ‘Otomatik pilota bağla’ derim özetle.” (http://www.ticaret.edu.tr)