Sağlık alanında birçok önemli hizmeti bulunan Rufeyde binti Sad, ne yazık ki tarihin tozlu sayfalarında kalarak hak ettiği değeri görememektedir. İsminin çoğu kimse tarafından dahi duyulmadığı bu ensarın güzide sahabi hanımı, Batı menşeli bir hemşire kadar bilinmemektedir. Rumeysa Kocamaz Akgün yazdı.
Esenlik kökünden gelen İslam, gelişi ile dünyaya selamet ve güzellik getirdi. Özellikle ilk vahyin nazil olduğu coğrafyaya bakacak olur isek şirkin batağına saplanmış, her türlü fenalığın kol gezdiği bir döneme adeta cansuyu verdi. Bu güzel din, indiği çağlara yalnızca dinin tebliğini ibadetler noktasında sınırlamayarak, insanlık tarihinin gelişimine ışık tutan hadiselere de ev sahipliği yaptığını görüyoruz. İslam’dan nasiplenmemiş karanlık çağlara meşale tutacak nitelikteki güzel şahsiyetlerin yaşantıları ve meşgaleleri bizlere bırakılan en güzel mirastır. İşte burada zikredeceğimiz isim de bu güzel varislerden birisidir.
Rufeyde binti Sad İslam tarihinin ilk hemşiresi olarak bilinir. Hazrec kabilesinin bir kolu olan Beni Eslem’e mensub olan bu hanım sahabi, hicretten önceleri eski ismi Yesrib olan Medine topraklarında yaşadı. Rufeyde binti Sad, İslam ile şereflenmeden önce cahiliye toplumunun genelinin inandığı gibi şirk batağındaydı.Putları ilâh edinmekle kalmayarak falcılık, büyücülük gibi zamanın şifa yollarını da uyguluyordu. Bu bir nevi baba masleğiydi Rufeyde (r.a) için. Babası Sad, Yesrib’de insanları tedavi eden bir hekim, kâhin ve müneccimdi. Babası vefat etmeden önce kızına tüm bildiklerini öğreterek kendisinden sonra kavminin şifacısı olmasını ona vasiyet etti. Rufeyde (r.a) de aldığı eğitim ile babasından devr aldığı mesleği son nefesine dek devam ettirdi.
Rufeyde ve eşinin İslam ile şereflenmesi
Cahiliye inancına göre hastalıkların kaynakları vücutlara musallat olan cinler ve büyüler idi ve bunların tedavi yöntemleri biraz farklıydı. Hastalara muska, büyü, düğümlere üflemek, fal okları gibi metodlar ile tedavi uygulanıyordu. Bu, çoğu zaman inandıkları ve taptıkları putlara bir inanç vesikası idi de aynı zamanda. Rufeyde (r.a) de hastalarını babasından öğrendiği bu din dışı uygulamalar ile tedavi ediyordu. Ancak bu güzel insanı Yüce Rabbimiz, İslam’a hizmetkâr kılarak tüm bu cahiliye adetlerini terk ettiriyordu.
Rufeyde’nin (r.a.) eşi Abdullat putlara tapan ancak bunu çok da mantıklı bulmayan biridir. Hep bir arayış içerisinde olan Abdullat’a Rabbimiz kendisini buldurmak için Mus’ab b. Umeyr’i rast getirir. Mus’ab (r.a), Efendimizin (s.a.s) görevlendirmesi ile Yesrib’e gelerek halka İslam’ı tebliğ etmeye başlar. Bunu haber alan Abdullat, Mus’ab’ı (r.a.) dinler ve orada kalbi hidayete ısınır. Hemen gelip bu haberi eşi Rufeyde (r.a.) ile paylaşır. Rufeyde (r.a.) önce biraz tereddüt eder. Ancak Mus’ab b. Umeyr ile görüşmek istediğini söyler. Aklındaki soru işaretlerini gidermektir niyeti. Ve aralarında şu diyalog geçer:
Rufeyde (r.a.), “Biz, halkın şifa bulması ve belalardan kurtulması için, fidye ve dualarla ilâhlara yaklaşmaya çalışıyoruz” der. Mus’ab (r.a.) ise “Beni yaratan da doğruya ulaştıran da O’dur. Bana yediren ve içiren de O’dur. Hasta olduğumda bana şifa verir. Beni öldürecek sonra da diriltecek de O’dur” (Şuarâ Suresi, 78-81) ayeti kerimeleri ile cevap verir. Bu güzel cevap üzerine Rufeyde’nin (r.a.) kalbindeki tüm şüpheler kaybolur. Hidayete erdirici Rabbimiz Rufeyde’nin (r.a.) kalbine İslam tohumunu yerleştirir ve eşiyle birlikte islam ile şereflenirler. Eşinin ismi de Lat’ın kulu olan Abdullat yerine Allah’ın kulu olan Abdullah olarak değişir. Bu güzel hadise sonrası İslam bilgili ve tecrübeli bir hemşire kazanmış olur.
İlk sahra hastanesini kurdu, ilk sedyeyi tasarladı
Rufeyde artık babasından öğrendiği tıp ve tedavi ilmi ile İslam yolunda hizmet etmeye başlar. Birçok savaşta hemşire olarak görev alır. Yaralıları tedavi etmek için tertip ve nizamın olması gerektiğini bilir ve bunun için bir düzen oluşturur. Savaş meydanında kurduğu ve “ilk sahra hastanesi” olarak bilinen hastanede ashabtan kadınları dörderli gruplara ayırır, herkese görev taksimi yapar. Adeta bugün modern tıbbın nöbet usulü gibi bir metod izler. Yaralıların taşınması için sedyeyi tasarlayan ve kullanan ilk kişidir aynı zamanda. Kurduğu hastanede temizliğe nizama çok önem vererek, “Müslümanların muayenehanelerinin de ibadethaneleri gibi temiz olması gerekir” düşüncesi ile hareket eder.
Rufeyde’nin (r.a.) eşi Abdullah, Bedir savaşından önce müşrikler tarafından şehit edilir. Ruhunu teslim etmeden önce eşine Allah yolunda kendisinden sonra İslam’ın nurunu insanlığa ulaştırması için bütün gücü ile çalışması için söz alır. Bir nevi vasiyettir bu. Ve Rufeyde (r.a.) eşinin bu son istediğini yerine getirir. Ömrünün son demlerine kadar İslam’a hizmetkâr olur. Öyle güzel bir ahlâka bürünür ki kocasının katilini sonradan hidayete ererek Müslüman olduğundan dolayı affetme yüceliğini gösterir.
Dünya Bülteni