Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı GÖKSU
Hepinizin bildiği gibi Ramazan ayı on bir ayın sultanıdır. On bir ayın sultanı olduğuna göre bu ayın ekstra, fazladan çok önemli özellikleri olması gerekir.
Bakalım bunlar nelerdir?
Ramazan bize oruç getirdi. Bu oruç İslam’ın beş esasının birincilerindendir. Ramazan Ayı olarak o beldenin Müslüman olduğunun sembolü, insan olarak o insanların Müslüman olduğunun şiarı, sembolü ve açık göstergesidir.
Ramazan bize verilen nimetlerin kadrini-kıymetini daha iyi anlamaya bir vesiledir. Ramazan-ı Şerifte iman ehli birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Allah’ın ziyafetine davet edilmiş bir surette, on altı saat açlıktan sonra akşama yakın “Buyurunuz” emrini bekliyorlar. Top atılıncaya veya imam “Allahu ekber” değinceye kadar ellerini su ve yemeklere uzatamıyorlar.
Ramazan-ı Şerifteki oruç, hakikî ve halis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. İftar vaktinde, kuru bir parça ekmek, bir müminin nazarında çok kıymetli bir İlâhi nimet olduğuna tat alma duyusu-dili şahitlik eder.
Gündüz yemekleri yemenin yasak olması yönüyle, “O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların yenmesinde hür değilim. Demek başkasının malıdır ve ihsanıdır; Onun emrini bekliyorum” diye, nimeti nimet bilir, bir manevi şükür yapar.
İnsanlar geçim yönüyle çeşitli bir surette yaratılmıştır. Cenab-ı Hak, o ihtilâfa binaen, zenginleri fakirlerin yardımına davet ediyor. Zenginler fakirlerin acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler.
Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine bakar. Ramazan-ı Şerifte, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki, kendisi malik değil, kul-köledir; hür değil, kuldur. Emir edilmezse, en adi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz. Dolayısı ile hakikî vazifesi olan şükre girer.
Nefis, mahiyetindeki hadsiz acizliği, nihayetsiz fakirliği, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Çabuk bozulur, dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Adeta polattan-demirden bir vücudu var gibi, ölümsüz, kendini sonsuz yaşayacak gibi dünyaya saldırır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, en gafillere ve inatçılara, zayıflığını ve acizliğini ve fakirliğini hatırlatıyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor; midesindeki ihtiyacını anlar. Zayıf vücudu ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu anlar.
Ramazan Kur’an’ın indirildiği aydır. İnsan yeme ve içmenin terk edilmesi ile bir nevi meleklik vaziyetini alır. O Kur’ân’ı yeni indiriliyor gibi okumak ve dinlemek. Ve Kur’an’daki İlâhi hitapları sanki geldiği indirilme anında dinlemek. Ve o hitabı Peygamberimiz Resul-i Ekrem (a.s.m.)’den işitiyor gibi dinlemek. Belki Hazret-i Cebrâil (AS)’dan dinlemek. Belki Allah’tan dinliyor gibi bir mübarek halle şereflenir. Ayrıca biz tercümanlık edip başkalarına dinlettirmemiz gerekir. Bu şekilde Kur’ân’ın indiriliş hikmetini bir derece göstermiş oluruz.
Ramazan’ın orucu, dünyada ahiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen insan nevinin kazancına bakar: Ramazan-ı Şerifte bir hayrın sevabı, bire bindir.