Fatih Sultan Mehmed Hân, İstanbul’u fethettikten sonra Osmanlı geleneğine uyarak şehrin en büyük kilisesi olan Ayasofya’yı camiye çevirdi. Peki Ayasofya’da ilk Cuma namazı nasıl kılındı?
Fethin hemen ardından Sultan, “Bugünden itibaren kızgınlığımdan korkmayın hatta ölümden ve esir olmaktan da korkmayın” diyerek Ayasofya’ya sığınanların can ve mallarının emniyette olduğu güvencesini vermiştir.
Devrin tarihçisi Tursun Bey’in anlattığına Sultan, Ayasofya’nın harap halinden dolayı çok üzülmüş ve “Örümcek Kisrâ’nın penceresinde perdedarlık yapıyor. Baykuş Efrasyab’ın kalesinde nevbet vuruyor” şeklinde bir beyit okumuştu. Fetihten sonra üçüncü gün Cuma idi ve Ayasofya tarihinin en önemli günlerinden birini yaşıyordu. Usta ve mimarlar gecelerini gündüzlerine katmışlar, bu kısa sürede bir de tahtadan minare yapmışlardı. Tasvirler kapatılmış, heykel ve putlar kaldırılmıştı.
AYASOFYA’DA BÜYÜK GÜN
Ayasofya artık ilk Cuma namazına hazırdı.
O kutlu dakikaları, büyük bir heyecan ve coşku ile nakleden Askerî Müze’nin kurucusu Ferik Ahmed Muhtar Paşa’nın (ö. 1926) Feth-i Celil-i Kostantiniye adlı eserinden takip edelim:
“Fethi müteakib en mühim hadise Ayasofya’da ilk Cuma namazının kılınmasıdır. Mimarlar ve işçiler geceyi gündüze katıp çalışarak Salı günü fetholunan şehrin en büyük kilisesinde cumaya kadar lüzumlu tadilatı yaptıktan sonra Padişah, emirleri, mücahitleri, gazileri ve büyük bir alay ve erkânla gelip içeri adımını atar atmaz, mabedin içinde ilahî bir gulgule yükseldi, hafızlar okumaya, müezzinler salalara, ezanlara başladılar. Cemaat bir ağızdan tekbir alıyor ve kubbe aksisedalarla uğulduyordu. Nice dem bu lahutî avaz sürüp gittikten sonra müezzinler, “İnnallahe ve melaiketehu…” ayetini yanık seslerle okumaya başlayınca Akşemseddin Hazretleri, Sultan Mehmed Han-ı Sani Hazretleri’nin koltuğuna girip tazim ile müşarünileyh hazretlerini minbere çıkardı. Etrafa nur-i hidayet saçan seyf-i Muhammedî elinde parıl parıl parlıyordu.
Hazret-i Fatih minberde yüksek ve mehib bir sesle “Elhamdülillah, Elhamdülillah…” diye hutbe okumaya başlayıp Cenab-ı Mün’im ve Muhsin-i hakikiye teveccüh ile şükür ve mahmedet eylediği zamanda idi ki, camide mevcut bütün gaziler, mücahid-i din-i Mübin, bir acib inbisat, sürur ve zevk ile gaşyolmak derecelerine gelip feryad-ı şadümani ile gözlerinden sel gibi yaşlar dökmeğe başladılar.
Hazret-i Fatih, kaide-i üslub-ı hatib üzre hutbeyi okuyup eda ettikten sonra minberden inerek Akşemseddin Hazretleri’ni imamete geçirip Cuma namazını ol vaktin icabatına göre mücahidin-i din-i Mübin safları önünde ifa eyledi.”
Necip Fazıl’ın dediği gibi “her mana, her hikmet her münasebet Ayasofya’ya bağlı”. Bu düğüm ne zaman çözülür, bilinmez.
Bizim elimizden gelen budur: “Ya Fettah! Ya Fettah! Ya Fettah!”