Yıldırım Bayezid tarafından 1396-1399 yıllarında 20 kubbeli olarak Bursa’da yaptırılan 600 yıllık Ulu Cami, ihtişamıyla görenleri kendisine hayran bırakıyor.
Yıldırım Bayezid tarafından 1396-1399 yıllarında 20 kubbeli olarak Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa’da yaptırılan, Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa ve Emeviye Camisi’nden sonra “en yüksek mertebeli mabet” olarak bilinen 600 yıllık Ulu Cami, ihtişamıyla yüzyıllara meydan okuyor.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, ecdat yadigarı olduğu kadar gelecek nesillere bırakılacak bir emanet niteliği taşıyan, inanç turizmi açısından önemli konumda bulunan Ulu Cami, ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor.
Osmanlı Devleti’nin dördüncü hükümdarı Yıldırım Bayezid tarafından 1396-1399 yıllarında yaptırılan abidevi eser, erken dönem Osmanlı sanatının en önemli örneği, Türk ve İslam dünyasının da önemli camileri arasında yer alıyor.
Açılışında ilk hutbeyi Somuncu Baba’nın verdiği, ilk imamı da Mevlid-i Şerif’in yazarı Süleyman Çelebi olan bu kutlu mekan, büyük alimlerin eserlerinde Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksa ve Şam’daki Emeviye Camisi’nin ardından beşinci ziyaretgah olarak zikrediliyor.
Evliya Çelebi’nin, “Bursa’nın Ayasofya’sıdır. Bütün camilerin ulusudur” ifadesiyle anlattığı Ulu Cami, Bursa’nın itibarı en yüksek mabedi ve kalbi konumunda bulunuyor.
Yerli ve yabancı birçok turistin akın ettiği camide bir de Mısır’ın fethiyle elde edilen kutsal emanetlerle İstanbul’a getirildikten sonra Yavuz Sultan Selim tarafından Ulu Cami’ye hediye edilen 500 yıllık Kabe’nin kapı örtüsü de sergileniyor.
Ulu Cami’nin mimari özellikleri
Mimarı kesin olarak bilinmemekle beraber Ali Neccar ya da Hacı İvaz Paşa tarafından inşa edildiği düşünülen kutsal mekan, en kapsamlı onarımını 1855 depreminden sonra görürken, 17 kubbesi yıkılan cami onarılarak 1862 yılında yeniden ibadete açıldı. 1889 yangınında da hasar gören cami, bütün bunlara rağmen bugüne kadar ilk dönemki ihtişam ve dokusunu koruyarak geldi.
Mekanı 55 metreye 69 metre boyutlarında kareye yakın dikdörtgen planlı olup 20 kubbeli olan caminin kuzeydeki “Taçkapı” dışında doğu ve batı cephelerinde iki kapısı daha bulunuyor. Cephelere altta 26, üstte 32 pencere açıldığı gibi onikigen planlı mermer havuzun kubbesinin üzeri açık bırakılarak caminin havalandırılması ve ışık alması sağlanıyor. Yapıyı örten 11 metre çapındaki kubbeler 12 adet kare sütunla taşınıyor.
Caminin ceviz ağacından kündekari minberi bir sanat şaheseri olarak nitelendiriliyor. Ustası Hacı Muhammed bin Abdülaziz İbnü’d-Dakki olan minberin ilginç özelliklerinden biri de Kur’an-ı Kerim’deki ayet sayısına tekabül eden 6 bin 666 adet parçadan meydana gelmesi. Minberin mihraba bakan doğu yüzünde güneş sisteminin batı yüzünde ise galaksi sisteminin tasviri yer alıyor.
“Hat sanatları müzesi”
Ulu Cami, duvarlarını süsleyen, farklı hattatlar tarafından yazılmış yaklaşık 200 hat levhası ve duvar yazısıyla “hat sanatları müzesi” olarak da anılıyor.
Cami içinde 13 ayrı yazı karakteri ile 41 ayrı hattat tarafından duvara yazılmış 87, levha halinde ise 105 olmak üzere 192 hat yazısı bulunuyor. Bu hatlarda sure, ayet, Ayet’el-Kürsi, hadis, Esma’ül-Hüsna yazıları, Allah’ın ve Hazreti Muhammed ile İslam büyüklerinin isimleri yer alıyor.
Caminin içini adeta hat müzesine çeviren ayaklardaki ve duvarlardaki yazılar Abdülfettah Efendi, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Sami Efendi, Mehmed Şefik Bey gibi meşhur hattatlara ait. Camide II. Mahmud’a ait bir levha da yer alıyor. Yıldırım Bayezid Vakfının mütevellisi Mustafa Efendi’nin yaptırdığı sade ve zarif müezzin mahfiline çıkan merdivenin altındaki alınlıkta şair Rahimi’ye ait ta’lik yazılı kıta, 1549 tarihli olarak camideki en eski yazı olarak biliniyor.
“İnsanın ruhuna işleyen bir atmosfer var burada”
İstanbul’dan Bursa’ya gelen ve Ulu Cami’de sabah namazı kılan Turan Akyıldız, “Ulu Cami atalarımızdan bize yadigar. Manevi değeri çok büyük. Tarihi bakımdan da çok önemli bir yere sahip. Burası Osmanlı’nın temelinin atıldığı yerler olduğu için buradaki camilerin maneviyatı çok farklı. Müslüman olarak burada olmaktan dolayı çok büyük haz duydum. Herkesin gelip burayı görmesini isterim.” dedi.
Murat Sevinçtekin, İstanbul’dan arkadaşlarıyla birlikte Ulu Cami’de sabah namazını kılmaya geldiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Burada İstanbul’daki camilerden farklı bir atmosfer vardı. Mekke ve Medine’yi ziyaret etme şerefine nail oldum. O atmosferi burada yaşadım diyebilirim gerçekten. Sabah namazında insanın ruhuna işleyen bir atmosfer var burada. İmkanı olan herkesin burayı gelip görmesi gerekiyor. Gelenler, burada hem namaz kılabilir hem de Osmanlı tarihine ait bilgiler edinebilir. Ulu Cami’yi gezince mimari özellikleri ve içindeki hat levhalarıyla ilgili bilgiler edindik ve çok etkilendik.”