İMTİHAN YOLCULUĞUNDA GENÇLİK DURAĞI Ana başlığı ile tertip edilen ve DKM Akademi tarafından organize edilen Diyarbakır Gençlik Festivalinde Üniversiteli gençler de hazırladıkları bildirilerini Gençlik Panellerinde sundular. 11-13 Mayıs tarihleri arasında Diyarbakır’da icra edilen Büyük Gençlik Festivali çerçevesinde doğu ve güneydoğu anadoludan üniversiteli gençlerin panelde yaptıkları dört sunumdan her gün birisini sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Sunum hazırlayıp panelde takdim eden gençlerin adları ve sunum konuları listesi:
- Kâinattan İnsana İnsandan Kâinata Faaliyet Serüveni. . . . .Talha Vural
- Faaliyet ve Esma-İ İlahi. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . İmran Irmak
- Faaliyet Hakikati. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yusuf Mehdi Apak
- Hayat Bir Faaliyettir. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Nurullah Bayır
Şimdi 3 numaralı Yusuf Mehdi Apak ‘ın sunumunu paylaşıyoruz:
FAALİYET HAKİKAT
Herkese hoş geldiniz diyorum. Benim konum faaliyet hakikati hakkında olacak. Panel konumu 3 başlık altında topladım. Bunlar; Faaliyetin tanımı, Kâinattaki Faaliyetin Nitelikleri ve İnsan ve Kâinatta Faaliyetin Hikmetleri.
FAALİYETİN TANIMI
Faaliyetin sözlükteki anlamı iş yapmak, çalışmak, boş durmamak ve hareketli olmak demektir.
İnsanlara, sabit ve cansız olarak düşündüğümüz taşların ve kayaların atomlarına, ağaçlara, gezegenlere ve kâinatın uçsuz bucaksız noktalarına bakıldığında bir hareketliliğin mevcudiyeti, bize, görünen, bilinen ve hiç durmayan bir faaliyetin varlığını kanıtlar. Bütün bu mevcudatı çeviren, tebdil ve tecdid eden, muhit, daimi, intizamlı ve her tarafı istila eden faaliyet-i müstevliye hakikati hem semavi hem de arzi olan bir hakikattir.
Bütün hayırlar, iyilikler, güzellikler, lezzetler bir vücudun, bir faaliyetin sonucunda ortaya çıkar. Faaliyeti daha iyi kavramak adına faaliyetin zıddı diyebileceğimiz adem ve yeknesaklık gibi bazı kavramlara bakmakta fayda vardır.
Adem yokluk, hiçlik, bir şeyin yapılmaması demektir. Adem şerr-i mahz ve zulmettir. Bütün fenalıklar, şerler, musibetler, elemler ademle alakalıdır. Örneğin, bir gemide dümendeki kişinin kendi vazifesini yapmaması; geminin batması ve birçok kişinin ölmesi gibi büyük şerleri ortaya çıkarır. Namaz kılmamak için de bir şey yapmaya gerek yoktur çünkü olduğumuz yerde durarak da kâinatın en yüksek hakikatlerinden biri olan namazı ifa etmeme gafletine düşebiliriz. Bundan ötürü adem bataklığına düşmemek için teyakkuzda olmak ve harekat içerisinde olmak elzemdir.
Hayatımız sürekli sıhhatli ve afiyetli bir şekilde yeknesak gitse Esma-ül Hüsna’yı göstermede kusurlu bir ayna olur. Bu sebepten, yeknesaklıktan kurtulmak adına sürekli ve düzenli bir faaliyet içerisinde olmak şarttır. ‘‘iki günü eşit olan zarardadır”[1] hadis-i şerifi de sürekli faaliyette olup, taallümle tekemmül sırrıyla yaşamak gerektiğini gösterir. En büyük lezzetler, “Tek düzelik, devamlı aynı olan” gibi anlamlara gelen yeknesaklığın içinde hiçe iner. Çok zengin ve işsiz, her şeyi mükemmel olan bir efendiden “ne haldesin?” diye sorulsa, “Aman vakit geçmiyor gel bir şeş-beş oynayalım” [2] diyecektir.
KÂİNATTAKİ FAALİYETİN NİTELİKLERİ
Kâinattaki faaliyetler bize yeryüzünde ve gökyüzünde genişçe bir icad ve faaliyetin olduğunu göstermektedir. Mesela vücudumuzdaki her bir zerre, çevremizdeki her bir insan, dünyadaki her bir mahlûk ve kâinattaki her bir yıldız daima hareket içindedir. Kâinatın genişliği düşünüldüğünde böyle bir genişlikte yapılan vazifelerin ve faaliyetlerin ne kadar genişçe olduğu tasavvur edilebilir.
Kâinattaki bu vüs’at içinde faaliyetler aynı zamanda hızlı bir şekilde yapılır. Mesela atom elektronlarının hızları ve yeri aynı anda tespit edilemez. Dünya, kendi etrafında ve güneş etrafında binlerce kilometre hızla döner. 100-150 km hızla araba kullanıldığı zamanlarda günde binlerce kaza yapan insanoğlu, arz ve semavatın bu kadar hızlı faaliyetine rağmen hiçbir zaman birbirine çarpmaması ve hiçbir zaman birbirine engel olmamasını ibretle ve ders alarak görmelidir.
Kâinattaki bu vüs’at ve sür’atin yanı sıra içindeki mahlûkatın çoğaltılmasında bir cömertlik vardır. Sadece bir denizde sayısı milyonları bulan balıklar, sadece bir yılda yüz binlerce yumurta bırakır. Kâinatın gözlemlenebilen kısmında her yıl yaklaşık 100 milyar yıldız doğup vefat etmektedir ki, bu da her gün yaklaşık olarak 275 milyon yıldızın yaratılmasına tekabül eder. Her baharda yaratılan çiçek ve böceklerin sayısı da, nimet-i ilahide (haşa) bir sınır, bir hudut olmadığını gösterir.
Ve bu vüs’at, sür’at ve sehavete rağmen, faaliyetler kolay bir şekilde yapılır. Bir baharı hâlketmek, Cenab-ı Hakk’ın Kudretinde bir çiçek kadar kolaydır. Cennet’i hâlk etmek ise, bir bahar kadar O’na rahat gelir. Kâinattaki bütün faaliyetlerin gerçekleşmesi için O’nun sadece “ol” demesi yeter.
Böyle vüs’at, sür’at, sehavet ve suhuletli olan faaliyetin içinde bir düzensizlik veya bir kusurun görülmesi mümkün değildir. Gayet karmaşık duran kâinatta her bir şeyde bir intizam ve mümtaz bir sân’at görünür. Mesela bir hücrenin içindeki stoplazma, lizozom, mitokondri gibi birçok farklı yapının farklı görevleri vardır: Biri enerji verir, biri depolama, biri yıkım yapar. Küçücük bir hücre böyle intizamlı ve düzenliyken koca kâinattaki bu intizamın harikulade olmaması düşünülebilir mi?
İşte “bir anda, her yerde, bir tarzda, her ferdde bir san’at-ı hârika, bir faaliyet-i mu’ciz-nüma göstermek; elbette ve elbette öyle bir zâtın hâtemidir ki, hiçbir yerde olmadığı halde, her yerde hazır, nâzırdır. Hiçbir şey ondan gizlenmediği gibi, hiçbir şey ona ağır gelmez. Zerrelerle yıldızlar, onun kudretine nisbeten müsavidirler”[3]
İNSAN VE KÂİNATTA FAALİYETİN HİKMETLERİ
Bir işin, bir hareketin, bir vazifenin yapılmasının iki nedeni vardır. Birincisi, o işin ve vazifenin yapılmasından dolayı ortaya çıkan faideler, semerelerdir ki buna ille-i gaiye denilir. Bir çiftçinin yılsonunda elde edeceği hasat için öncesinde çalışması buna örnek verilebilir. İkincisi ise o iş ve vazifede bir muhabbet, bir iştiyak, bir lezzet vardır ki dai ve muktazi diye tabir edilir. Mesela yemeği yerken gelen bir lezzet, bir iştiyak vardır ki iştahımız bizi ona sevk eder ve böylece vücudumuzu beslemiş oluruz.
Bunlar gibi kâinattaki hayretnüma hadsiz faaliyet de iki geniş ve büyük hikmetten dolayıdır.
Birincisi: Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli etmesidir. Allah’ın isim ve sıfatları sonsuzdur. Mahlûkatın çeşitliliğinin nedeni de o isim ve sıfatların çeşitliliğindendir. O isimler daimi bir tezahür yani kendi nakışlarını ve nakışlarındaki cilve-i cemali görmek ve göstermek isterler. Kâinat kitabını ve mevcudat mektubunu her daim tazelendirmek isterler. Bu tazelendirme ve yenilenmeye teceddüd denir. Bundandır ki insanlara ve hayvanlara her daim yeni bir cesed verilir, insanların derisi 25-30 gün aralığında yenilenir, – milyonlarca hücre öldürülürken yerlerine yenileri getirilir ve her bir hücre Allah’ın İlminin, Kudretinin, İradesinin, Rahmetinin, Cemalinin ve birçok sıfatlarının tecellilerini yeniden gösterir. Her bir mektubu yeniden yazmak ise Zat-ı Mukaddes ile beraber bütün şuur sahiplerinin nazarına gösterip okutturmayı iktiza eder.
İkinci sebeb ise; Nasıl ki Kâinattaki her bir hareket ve faaliyet iştiha, iştiyak, lezzet ya da muhabbetten ileri geliyor. Her bir faaliyette farklı bir lezzet vardır. Bir çocuğun sokakta top oynarken aldığı lezzet, bir gencin yaz sıcağında havuza girerek serinlemekten aldığı lezzet, bir mü’minin Ramazanda tuttuğu oruçla gelen lezzet… Hepsi birbirinden farklıdır. Aynen böyle de Kâinattaki bütün faaliyetlerden gelen tabiri caizse, sınırsız mukaddes bir lezzet, Allah’a layık sonsuz mukaddes bir şevk ve nihayetsiz bir iftihar, hadsiz mukaddes bir sürur ve memnuniyet vardır ki bunlar hadsiz bir faaliyeti gerektiriyor.
Bu hadsiz faaliyet hadsiz bir yenilenmeyi, değişimi, bozulmayı ve tahribi iktiza eder. Örneğin kan hücrelerinin vücudumuzda sürekli bulunup, hareket etmesi için bu hücrelerin yenilenmesi, zamanı geldiğinde ise bozulup tahrip edilmesi lazımdır. Bu tahrib ve bozulma da mevti gerektirir. Çünkü nasıl ki bir sonraki baharın gelmesi için bu baharın vefatı lazımdır veya insanların kendilerinden sonra gelenlerin faaliyetine yer açmak ve bizzat kendilerinin de daha mükemmel bir faaliyete ulaşabilmesi için vefatı elzemdir, kâinattaki bu hadsiz faaliyetler de mevti iktiza eder.
Faaliyetin bir diğer hikmeti ise; Allah’ın isim ve sıfatlarını göstermek için her bir kitaptan ayrı ayrı bin muhtelif kitabı çoğaltmasıdır. Mesela, Cenab-ı Hak, elma çekirdeğinden ağacı ve ondan da binlerce elma ve çekirdeğini yaratarak bir tek hakikati başka başka suretlerde gösterir. Mesela, Rezzakiyetini göstermek için sadece bir tek meyve veya sebze vermek yerine, binlerce ayrı tatlarda, kokularda, ayrı meyveler verir. Âlemlerin ve mevcudatın taife taife gönderilme hikmetlerinden biri de bu değil midir?
Faaliyetin hikmetlerinden bir diğeri de hareketin bir nevi dua olmasıdır. Örneğin, insanların rızıkları için çalışmaları, yaptığı işlerde muvaffakiyet kazanmaları için bir dua hükmüne geçer. Yoksa elde edilen rızık veyahut bir sınavda kazanılan başarılar bizim kendi başarımız olmayıp belki Cenab-ı Allah’ın o duaları kabul etmesidir. Aynı şekilde bir çekirdeğin toprak altına girip oradaki hareketi, karanlığa ve sıcaklığa maruz kalması, onun ağaç olması için bir duasıdır.
Kâinattaki hareket ve faaliyetin başka bir nedeni de Allah’ın isimlerini tesbih etmektir. Her bir zerre ve zerratın her bir taifesi kendi lisan-ı haliyle Allah’ı tesbih eder. “Sân’atlı bir mahlûkun nakşında, kudretin küçük bir kalem ucu hükmünde kendilerini gösterir.”[4] Bunu bir fonoğraf örneği vererek anlatacak olursak. Bizler müzik dinlemek için bir fonografa plak yerleştirirsek ve üstündeki iğne başını plağa değdirirsek plaktaki san’atı görürüz. Aynen öyle Allah’ın her bir sân’atı manevî, Rabbanî, muazzam, hadsiz başlı bir fonoğrafın birer plağı hükmündedir. Her bir zerre de tahmidat-ı Rabbaniye kasideleriyle o sân’atları konuşturan ve İlahi tesbihat neşidelerini okutturan, birer iğne başı suretinde kendini gösterirler.
Faaliyetin diğer bir hikmeti ise; nokta-i kemale ulaşmaktır. Cenab-ı Hakk, herkese ve her şeye bir istidad vermiş olup hareket ve faaliyetle nokta-i kemale ulaşmamızı, çaba göstermeye bağlı kılmıştır. Nasıl bir tohum ağaç oluyorsa biz de fıtratımıza dercedilmiş tohum hükmündeki istidatları islamiyet suyu ile sulayarak ve ubudiyet toprağı altında Allah’ın istediği şekilde faaliyette bulunursak asıl görevlerimizi yapmış oluruz.
Faaliyet hakikatini, bütün bu hikmetlerden anlarız ki kâinatta en küçüğünden tut en büyüğüne kadar yapılan hiçbir faaliyet haşa gereksiz değil, hepsinin büyük nedenleri, amaçları vardır. Bizlerin de asıl amacı; bu faaliyetin farkında olup, gaflette kalmayıp Cenab-ı Hakk’ın mühürlerini her şeyde görebilmektir.
[1] Keşfu’l-hafa,2/276
[2] Lem’alar, s.216
[3] Sözler, s.302
[4] Sözler, s. 558