DKM Akademi 11-13 Mayıs tarihleri arasında Diyarbakır’da Büyük Gençlik Festivali çerçevesinde doğu ve güneydoğu anadolulu liseli gençlere panel tertip etti. Liseli gençlerin panelde yaptıkları sunumların DÖRDÜNCÜSÜNÜ bu gün sizlerle paylaşıyoruz.
Hamza SARI
SEZAİ KARAKOÇ ANADOLU LİSESİ
GENÇLİĞİN İÇİNDE BULUNDUĞU TEHLİKELER
- Hislerin Akla Galebe Etmesi
- Dinsizliğin Fen ve Felsefeden Gelmesi
İnsanın her anı mutlak güzellik içinde olmamaktadır. Dünyada kendisine belirlemiş olduğu hedefe yönelik yürüyüşünde, önüne bir takım engeller çıkabilmektedir.
Allah rızası ve cennet gibi ahirete dair azim hedefleri olan insanın önüne dehşetli haller, engeller ve bu hayırlı yolda muzır maniler çıkacaktır. Özellikle gençlik, tehlikeler bakımından en riskli dönemdir diyebiliriz. Bu sıkıntılar ve engeller, sağlıklı bir şekilde atlatılmadığında harama bulaşmaya, sefahate girmeye, sosyal huzuru bozan davranışlarda bulunmaya sebep olabilmektedirler.
- Hislerin Akla Galebe Etmesi
Asrımızda “Dünya hayatını ahiret hayatına severek tercih ederler.” mealindeki ayetin işaretiyle başımıza gelmiş bir hal vardır. Bu hal, ehl-i imanın dahi ahiretin elmas gibi nimetlerini bildiği halde dünyevi basit cam parçalarına tercih edebilmesidir.
Bu zamanda insanın hayatı dehşetli ve elemli bir hal almıştır. Özellikle sosyal hayat cazibeli ve meraklı vaziyet gösterebilmektedir. Böylelikle insanın hisleri ve nefsi emmaresi, kalp ve aklını susturarak kötü ve cezbedici eğlencelere yönlendirebilmektedir.
Gençlik damarı akıldan ziyâde hissiyâtı dinler. His ve heves ise kör olduğundan, âkıbeti görmez. Bu sebeple bir küçük hazır lezzeti, ileride verilecek pek çok lezzete tercih eder. Sonucunu düşünmeden hazır his ve heves ile hareket etmenin olumsuz sonuçlarını çevremizdeki örneklerde görebiliriz. Gözünü bir anlık intikam hırsı bürümüş gençler birkaç dakikalık öfke neticesinde ömürlerinin en verimli evresini hapishanelerde tüketebilmekte, birkaç dakikalık bir haram lezzete mağlup olan nefisler ömürlerinin geri kalanını namus belası içinde geçirebilmektedir. Meşru olmayan muhabbetlerin sonucu ise kıskançlık, karşılık görememe ve ayrılık acısı ile sonuçlanabilmektedir. Böylelikle en tatlı hayat evreleri, en acı ve acınacak bir hayata çevrilebilmektedir.
Bulunduğumuz aile ortamımız ve çevremiz dünyaya bakış açımızı ve yönelimlerimizi doğrudan etkileyebilmektedir. Üstad Hazretleri; konu ile alakalı şu ifadeleri dile getirmiştir: O şefkatli vâlide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir; hâfız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor, Cehennem hapsine düşmesini nazara almıyor.[1]
Bir genç bütün duygularıyla sadece dünyevi hedeflere yönlendirilirse, maneviyatı eksik kalabilmektedir. Bunun sonucu olarak çoğu zaman siyaset cereyanını takip etme ve saatlerce televizyon programlarını seyretmeyi 10-15 dakikalık namaz kılmaya; bazen bir saat futbol maçı, beş dakikalık tesbihata tercih edilebilmektedir. Bazen de dünyevi hedefleri, Allah rızası ve marifetullah gibi büyük ve ulvi hedeflere değişebilmektedir. Böylelikle hazır fakat fani lezzetleri; ahiretin baki meyvelerinin (İbadet, sünnet…) lezzetlerine tercih edilebilmektedir.
Bir meslekte uzmanlaşabilmek için yirmi-otuz yılımızı vermekte ve bu fani dünyada bir mevkiye gelebilmek için pek çok çaba sarf etmekteyiz. Fakat ahirette ebedi hayatı kazandıracak en büyük vesikamız olan namaz için günde bir saatimiz yeterli olabilir, hem namaz ile birlikte dünyevi pek çok çalışmamız da ibadet hükmüne alabilir. Böylelikle tüm ömrümüz namaz ile sevap hükmüne geçebilir. Fani dünya için yapılan tüm çalışmalar günde bir saatlik farz namazlarımız ile bakileşip hem bu dünyada hem ahirette huzurlu bir hayata vesile olabilir.
Sonuç olarak: Her kim hayat-ı fâniyeyi esas maksad yapsa, zahiren bir Cennet içinde olsa da manen cehennemdedir ve her kim hayat-ı bâkiyeye ciddî müteveccih ise, saadet-i dâreyne mazhardır. Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da; Dünyasını, Cennet’in intizar salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder…[2]
Biz gençleri tehdit edip ahirete ait güzellikleri unutmamıza ve dünyadaki fani lezzetlere müptela olmamıza sebep olan bir diğer etken şüphesiz kötü arkadaş ortamıdır.Ayrıca bulunduğumuz ortam, her türlü lüks hayata ve siyasi cereyanlara dalmamıza, dünyevi makam ve lezzetleri hayatımızın merkezine almamıza, dünyaya teşvik edilmemize, birbirimizin iştahını kabartmamıza neden olabilmektedir.
Risale-i Nur dünya sevgisine ve hazır lezzetleri baki olan meyvelere tercih etme dehşetine karşı pek çok hakikatler ve temsiller ile bizleri kurtarmaktadır. Günahların ve fani olan lezzetlerin içindeki manevi cehennemi; helal ve hayırlı işlerin içindeki manevi cenneti gösterip hissettirerek bizleri pek çok tehlikelerden muhafaza etmektedir.
Bu zamanda gençleri en ziyade meşgul eden unsurlardan biri de sosyal medyadır. Sosyal medyanın insan üzerindeki etkisi tartışılmayacak bir gerçektir. Zamanımızın pek çoğunu televizyon, bilgisayar ve internet karşısında geçirdiğimizi düşünürsek ne tür bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılmış olur.
Sosyal medya ile eğlence ortamları, hisleri galeyana getiren her türlü yollara başvurulması, tefekkürden uzaklaştıran bütün oyalayıcı araçların kullanılması ruhumuzda ve kalbimizde yaralar açmaktadır. Acz ve fakrımızı hatırlatacak hastalık, sıkıntı ve ölümlerle seyrek olarak yüzleşmemiz veya kendimizden uzak bilmemiz, bunları unutturma amacına yöneliktir. Gençliğin ruh hali ise buna çok yatkın ve bu yönden aldatılmaya fazlası ile müsaittir.
Dolayısıyla sosyal medyaya direk maruz kalan bizlerin, hisleri iptal olup günahlardan gelen elemi ve hayırlı işlerdeki manevi güzelliği hissetmemize engel olabilmektedir. Kalbimizi ve ruhumuzu inkişaf ettirecek iman ve ibadetten uzaklaştırabilmektedir. Bizleri tembelliğe atıp dünyevî meraklı meseleler ile meşgul ettirebilmektedir. Böylelikle dünyadaki bütün muazzam meselelerden daha büyük olan imanı kazanmak davasında, bizleri geride bırakıp baki olan vazifemizi olumsuz etkileyebilmektedir.
Vaktimiz az vazifemiz ise pek büyük olduğundan hiçbir şekilde sosyal medyanın bizleri tembellik bataklığına itmesine izin vermememiz gerekmektedir. Kutsi bir vazife ve ulvi hizmetlerin bulunduğu bu Kuran yolunda bizleri ayıracak; her türlü nefsi olan duygulardan, kötü arkadaş çevrelerinden, yanlış sosyal medya kullanımından uzak durmamız gerekmektedir. Çünkü bütün bunlar, bizlerin kafasını kuma sokup ahiretimizi hatırlamamıza engel olmaktadır. Bu sebeple bizlerin en büyük vazifesi için tüm himmetimizle gayret içinde olmamız lazımdır.
Dolayısıyla insan, dünyanın fenaya ve nefse bakan yönüne sevgi duyduğu sürece sadece elem çeker. Çünkü kalp ancak Allah’ın sevgisiyle tatmin olabilir, dünyadaki hiçbir şey bu boşluğu dolduramamaktadır. Allah’a hakiki muhabbet de ancak Allah’a kul olmak ve Sünnetti Seniyeye ittiba iledir.
- Dinsizliğin Fen ve Felsefeden Gelmesi
İlk başlığımızda gençliğin içinde bulunduğu ve ahiretini kaybedebileceği dehşetli hali ele aldık. Bu başlığımızda gençliğin imanını kaybedebileceği bir diğer dehşetli hale değinmeye çalışacağız. Bu dehşetli hal ise dinsizliğin, fen ve felsefeden gelmesidir.
Eski zamanlarda insanlar bilmedikleri için küfre girerlerdi. Onlara biri vahye isnad ederek bir meseleyi izah ettiği zaman delilsiz kabul edebilirlerdi. Fakat şu an öyle bir asırda yaşıyoruz ki dine hücum edenler fen ve felsefeyi kendilerine dayanak yapmaktadırlar. Eskiden bu kısım binden bir oranında iken asrımızda sözde bilime dayanarak dine hücum etme hastalığı yaygınlaşmıştır. İlim ve bilim asrı olarak nitelenen zamanımızda her birimiz pozitif bilime ulaştıran okullarda okumaktayız. Farklı fenlerde bilgi sahibi olmaktayız.
Bütün bunlarla birlikte elbette şeytan ve ehl-i dalalet bu fenlerle dinsizliği yaymaya çalışmaktadırlar. Bilginin ve ilmin çabuk elde edilmesi ile birlikte yalan yanlış ve zihinleri bulandıracak zehirler bu süreçlerde önümüze çıkabilmektedir. Böylelikle dinsizlik ve ahlaki bozulmalar ortaya çıkabilmektedir.
Fen ilimleri Allah’a dayandırılmadığı ve perde arkasındaki Allah’ın isimleri görülmediğinde kişiyi dalalete ve dinsizliğe götürebilmektedir. Hâlbuki her bir fen bizlere Halikımızı tanıttırmaktadır. Örneğin; geometrinin hakikatı ve en son noktası, Cenab-ı Hakk’ın Adl ve Mukaddir isminin cilvelerini görmektir. Hem tıp fenninin hakikatı; Allah’ın Şafi ismine dayanıp, yeryüzünde rahmet cilvelerini ilaçlarda görmektir. Böylelikle tıp kemalatını bulur, hakikat olur. Bunlarla birlikte fizik, kimya, biyoloji gibi fenlerdeki güzellikler elbette her işi hikmetli olan Allah’ın isimlerine dayanır,onları gösterir ve bildirir.
Böylelikle okuduğumuz her bir fen Cenab-ı Hakk’ın isimlerini ve sıfatlarını bildiren muallimler iken, ehli dalalet bunları kör, sağır sebeplere havale etmekte ve her biri Allah’ın kanunları iken şuursuz tabiata isnat etmektedir. Allah’ı tanımayan onun isimlerini okuyamayan ehl-i fen bunda boğulup gidebilmektedir. Biz gençlerin içinde bulunduğu bu durumdan kurtulmasının yegane çaresi, fenlerdeki Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını görmektir. Nitekim bunun da kazanılabilmesi ancak sağlam bir iman ile olacaktır. Bu zamanda sağlam ve şüphelere karşı sarsılmayacak bir imanı elde etmenin en kısa yolu Kur’an-ı Hakim’den ders alan Risale-i Nur’dur.
Sonuç olarak; Allah’ın hesabına kâinata bakarsak her ne müşahede edersek ilimdir. Eğer gafletle esbab hesabına bakarsak, ilim zannettiğimiz şey de cahillik olur.[3]
Bizleri, boş heveslerle günahlara özendiren ve dünyevi çıkmazlara sokan ciddi problemlerden biriside gittikçe yaygınlaşan batılılaşma ve yanlış rol model seçimidir. Asrımızda birçok sebeplerin etkisi nedeniyle çoğu zaman Batı’ya özenip İslam’ın güzelliklerini görmeyebiliyoruz.
Böylelikle konuşmalarımızla, davranışlarımızla, giyimimizle, duruşumuzla, saçımızla İslam’a uygun hasiyetler sergilemek yerine Avrupai özellikleri gösterebiliyoruz. Oysaki diğer tarafta bize rehber olacak birçok İslam kahramanları bulunmaktadır. Fikrimizle, düşüncemizle giyimimizle onlara benzemek elbette çok daha uygun olacaktır.
[1]Lem’alar ( 200 )
[2]Sözler ( 39 )
[3]Mesnevi-i Nuriye ( 199 )
• Önceki Sunum İçin Tıklayınız • Sonraki Sunum İçin Tıklayınız