Nurdanhaber – Haber Merkezi – Özel
Bu Feto denilen dış güdümlü adamın esas cinayeti, esas kabahatı; insanlık tarihinin en dehşetli dalaleti olan materyalist inkarcı felsefeyi öldürmek ve asrın ilim ve fen seviyesi muvacehesinde bu asrın dimağına Kur’anın bu asra bakan dersi olarak, asrın müceddidi olan âzami ihlas ve âzami takva sahibi Hazret-i Bediüzzaman ile Kur’an-ı Azimüşşanın arşından nüzul eden yani ilham ve istihrac tarikıyle bu asır insanının, hususan müslümanının imdadına gönderilen Risale-i Nur’u, Müellif-i Muhtereminin hiçbir surette cevaz vermediği hatta veremeyeceği bir fiil olarak sadeleştirme adı altında tahrif ve tahribe çalışmasıdır.
Bu mes’elenin izahı Mektubat Mecmuası‘nda (sahife Sözler Y. 410 Envar Nşr.426) Beşinci Desise-i Şeytaniye‘deki “Kardeşlerim enaniyetin işimizde en tehlikeli ciheti kıskançlıktır.” cümlesinden başlayan kısımda var. Adeta resmini çiziyor. Kur’anın manevi, i’cazî tefsiri olduğu için adeta istikbal-bîn bir nazarla böyle bir ihanetin yapılacağının ve yapılabileceğinin tesbitini yapıyor.
Bizce asıl mes’ele ve ihanet budur. Hakikat-ı Kur’aniyeye yani Kur’ana ihanettir. Zaten Elmalının tefsirinde de bir ayette böyle bir ihanet yapmışlar. Risale-i Nur’un tahrifi, külli manada hakikat-ı Kur’aniyeye ihanettir. Bundan sonra cereyan eden hadiseler, müslüman milletimize ve devletimize ihanetle ortaya çıkan silsile halindeki hadisat, gaddar emperyalizma ile müştereken dahili ve harici ihanet çeteliği, evvelki tahribatın hem tokadı, hem o kudsi hakikatın kerametiyle bu fitne-i ahirzamanın deşifre olması ve ihanetin dehşetli çapının ortaya çıkmış olmasıdır. Zaten insanlık tarihinde dinlere yapılan ihanetlerin esası, semavi menşe’li kitapların tahrif edilmesidir.
Son müceddid olan Hazret-i Bediüzzaman’ın azami ihlasının sırrıyla, insanlığın ve İslam ümmetinin imdadına gönderilen ve Kur’anın son sırrı olarak ilim ve hikmet nuruyla açılımı olan bu i’cazî hakikat-ı Kur’aniye dersinde hem ilim ve hikmetle asrın ilimle mücehhez dimağını ikna, hem kalb ruh ve manevi letaifi manevi hâssasıyla, yani Kur’anî hidayet nuruyla ihya etmek ve doyurmak vasfı mevcut olmasıdır. İşte tahrif, o manevî hâssayı ortadan kaldırıyor. İhanetin esası budur.
Hazret-i Üstad, âzami ihlasının sırrıyla Kur’an dersinin gayb-bin nazarıyla bakın mes’eleyi nasıl tesbit ediyor:
“Bir şey daha kaldı, en tehlikesi odur ki: İçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir. Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enaniyetlidir. Çabuk enaniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da; nefsi, o ilmî enaniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın.“ (Mektubat Mecmuası – Sözler Y. s.410 / Envar Nşr. s.426)
Bu meyanda tesbit edilecek çok şeyler var:
Bir: Bir Hadisi Şerifte Peygamber (A.S.M) ahirzamanda gelecek zat için “Kıyametin kopmasına birgün kalsa, Cenab-ı Hak o günü uzatır; o Zat gelir, vazifesini yapar gider, sonra kıyamet kopar.” buyuruyor.
Bu şahıs, insanlara Risale-i Nur’ları önce okutuyor gibi başlayıp sonra tedricen ortadan kaldırarak, kendi -nemenem şeyse- yazdığı veya yazdırdığı laf yığınlarını önlerine koyduğu avam yığınlarını efsunlamak için, yaptığı çok te’vil-i fasidlerden biri, güya haşa Cenab-ı Hakka isnad etmekten titremeyerek zırvaladığı şu te’vil-i fâsid: “Âlemi, Muhammed’im için yarattım ama, senin için devam ettiriyorum.” demiş. Hâşâ..binler defa hâşâ.
“Hikmetin başı Allah korkusudur.” (Tirmizî; Feyzu’l-Kadir, 3/ 574; Beyhakî; Deylemî; Keşfu’l Hafâ, 1/421; İbn Merduyeh; İbn Kesir, 1/242)
Bu noktadan hareket ettiğimizde, mantık bize neyi emrediyor: Allah korkusunun yer etmediği kalbte hikmet olamaz. Fiil ve hadisat da bunu gösterdi. Misal çok, fakat bu menfi misalleri zikretmekten dahi hicab duyuyoruz.
Bir misal daha: Rasûlullah (A.S.M) çevresindeki masumların ve esnafın rüyasında, şefkat-i ferzandânesiyle: “Bu Fethi’nin gittiği yol bizim yolumuz değil, buradan ayrılın.” buyuruyorlar. Ki, Rasûlullah (A.S.M) -mealen- : “Rüyada beni gören, beni görmüştür. Zira şeytan benim suretime giremez.” buyuruyor.
Bu şahıs o avamın uyanmasını önlemek için, öyle usta bir tavır alıyor ki: “Şimdi şu kapıdan Rasûlullah girse, Fethi!. senin gittiğin yol bizim yolumuz değil.” dese, ben derim ki:”Yâ Rasûlullah………sen bize kitap ve sünnet bıraktın, biz şimdi onun üzerinden gidiyoruz diyeceğim.” gibi laflar ediyor. Hafazanallah!
Misal çok, burada bırakalım.
Kendi vazifelerimize bakalım.
Cenab-ı Hak ibret alanlardan etsin. Amin.
Bir tarihte Hazret-i Üstad ve Nur Erkanları beraberken, birisinin vartasından haber geliyor. Merhum Zübeyir Ağabey: “Üstadım çok korkuyorum.” diyor. Hazret-i Üstad: “Titre!” buyuruyor.
Rivayet var: Böyle vartalardan (dinde büyük yanlış veyahut sapma) korkmayan, korkmadığına uğrar diye. Fitne-i ahirzamanın dehşetinden bütün ümmetler “ALLAHÜMME ECİRNA MİN FİTNETİ AHİRİZZAMAN” diyerek Allah’a iltica etmişler.
Bir Hadis mealini de arz edelim: “Ahirzamanda dinini dünyaya alet eden riyakarlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş bir kurttur.” Tesbite bak.. Hafazanallah!
Şu hadisede de görüyoruz ki: Gaddar emperyalizma saikıyle geniş ittifaklarla ve elli yıllık, yüz yıllık projeler halinde İNNE’D-DÎNE İND’ALLAHİ’L-İSLAM ‘a karşı düşmanlıklar, tuğyanlar oluyor. Halbuki bir eserinde Hazret-i Üstad: “Ecnebiler tevahhuş etmesinler; onlara karşı vaziyetimiz iknadır.” buyuruyor. Zalim emperyalizmanın doymak bilmez ihtirasları ayrı bir bahis.
Hazret-i Üstad: “Ulemaüssû’ hakkında tehdid-i azim var. Bu zamanda ulema ziyade dikkat etmeli!” buyuruyor.
ULEMÂİ’S-SÛ’
Hz. Peygamber, ulema-i sû’un insanlık için en büyük tehlike olduğunu ve hatta kıyamete kadar zuhur edecek musibet ve belaların en kötüsü olacağı haber verilen “Deccal”dan da daha kötü olacağını söylemiştir. “Ümmetim için Deccal’dan daha tehlikeli olanı, insanların sapmasına vesile olan öncülerdir.” Hadislere göre, kıyamete yakın zamanda zuhur edecek “Deccal” fitnesiyle mücadele edecek olan (Hz. Mehdi’ye) karşı çıkacak ve onu engellemeye çalışacak da ulema-i sû’dur.* “Ümmetim için en fazla korktuğum, dil uleması(söylemleri dilde kalan) münafıklardır.”
“Huruf-u Arabiye Acemî yani Frengi hurufuna tebdil edildiği zaman Deccal’i intizar ediniz.” Evet o işi yapan ise küçük Deccallardır ki büyük Deccalın ileri karakoludur. Hem o zamanın en fenası ulemanın fenasıdır. Yani dalaletin en fenası ulemâi’s-sû’ namı altındaki bir kısım bedbaht kisve-i ulemada dini dünyaya satmış adamlardan gelir. (Sırr-ı İnna A’tayna)
Bir de Deccal’ın tarifine bakalım:
DECCAL: HAKLA BATILI KARIŞTIRIP, BATILI HAK SURETİNDE GÖSTERMEK.
Erhamürrahimin cümlemizi korusun.
Bir harb dönüşünde Peygamber (A.S.M), iki cihan serveri, küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz buyuruyorlar. Yani büyük cihad, nefis ve şeytanla olan mücahede. Hazret-i Üstad da mesleğinde büyük cihadı esas yapmıştır.
Vesselamu ala men ittebea’l-Hüdâ