Hz. Üstad’ın da, arkasında namazlarını kıldığı Emirdağ Çarşı Camii İmamı Hafız Namık Şenel anlatıyor:
Üstad, ben sebep oldum diye kaybettiğim saatin parasını zorla verdi bana
Emirdağ Yedikapı Boğazı’nda Kapaklı Çeşmesi vardır. Üstad Hazretleri ile zaman zaman oraya beraber giderdik. Bir nevruz günü idi. Ben o zaman genç olduğumdan; oradan oraya, tepelerin, ağaçların üstüne inip çıkmaya başladım. Üstad Hazretleri “Benim bedevi talebem” deyip gülmüştü o zaman.
Yine bir gün Üstad Hazretleri ile beraber aynı yere gittik. Ben Zübeyir Ağabey’le beraber Kapaklı Çeşmesi’ne su almaya indim. Testileri doldurduk. Otobüsle geri dönerken “Öğle ezanına ne kadar var, camiye cemaatime yetişebilecek miyiz?” diye konuşurken, elimi cebime attım, bir de baktım cep saatim yerinde yok. Zinciri kalmış sadece…
O saati de Ramazanda mukabele okuduğum subaylar vardı; Elazığlı Şahin Hayrettin Güder (kendi komutanım, yüzbaşımdı), ve Nene Hatun’un torunu Muzaffer Hatunoğlu. İşte ben bu iki subayın hanımlarına mukabele okumuştum. Bana bir saat almışlardı o zaman. Üç yıldız, altın kaplama, Nacar marka bir cep saati…
Bu arada biz bunu fiskos konuşurken, Üstad bizi duydu. “Ne oldu?” deyip arabayı durdurdu. “Hafız Namık’ın saati kaybolmuş Üstad’ım” dediler. Beni yanına çağırdı. “Nerede kaybettin?” dedi. “Üstad’ım tam bilmiyorum ama çeşmenin oralarda düşmüş olabilir” dedim. Bana şöyle iki tane okşar gibi vurdu “Saatine sahip ol” dedi. Sonra da “Saatin kaybolmasına ben sebep oldum” dedi ve zorla parasını verdi bana.
Neyse Emirdağ’a geldik, namazları kıldık. Namazdan sonra Cumhuriyet Meydanı’na doğru yürürken Mustafa ağabey (Acet) karşımdan geliyordu. O arada postacı Cemal vardı, Seyyitlerdendi. O da geldi “Hocalar, içinizde saat düşüren var mı?” demesin mi. “Ben!” dedim. “Bak bu saati postanede düşürmüşsün” dedi ve saati bana verdi. Ben Üstad Hazretlerinin mektuplarını atmak için postaneye gitmiştim. Masanın üstüne doğru eğilince zincirinden çıkmış ve düşmüş demek ki.
Saati alınca doğru Üstad Hazretlerine gittim. “Efendim saati bulduk, buyurun parasını” dedim. “Saatine sahip ol keçeli” dedi ve iki tane daha okşadı. Saat hâlâ hatıra olarak bende duruyor.
(Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-4)