Katre
Tevhid Denizinden
İfade-i Meram
Katre’nin Zeyli
Remiz
Arkadaş! Dünyanın üç vechi vardır:
Birisi: Âhirete bakar. Çünkü onun mezraasıdır.
İkincisi: Esma-i hüsnaya bakar. Çünkü onların mektep ve tezgâhlarıdır.
Üçüncüsü: Kasden ve bizzat kendi kendine bakar. Bu vecihle insanların hevesatına, keyiflerine ve bu fâni hayatın tekâlifine medar olur.
Nur-u imanla dünyanın evvelki iki vechine bakmak, manevî bir cennet gibi olur. Üçüncü vecih ise dünyanın fena yüzüdür ki zatî ve ehemmiyetli bir kıymeti yoktur.
Remiz
Arkadaş! İnsanın vücudu, bedeni, emval-i mîriyeden bir neferin elinde bulunan bir hayvan gibidir. O nefer, o hayvanı beslemeye ve hizmetine mükellef olduğu gibi insan da o vücudu beslemeye mükelleftir.
Aziz kardeşlerim! Burada bana bu sözü söylettiren, nefsimle olan bir münakaşamdır. Şöyle ki:
Mehasiniyle mağrur olan nefsime dedim ki: Sen bir şeye mâlik değilsin, nedir bu gururun?
Dedi ki: Madem mâlik değilim, ben de hizmetini görmem.
Dedim ki: Yahu bu sineğe bak! Gayet küçücük zarif elleriyle kanatlarını, gözlerini siler süpürür. Her işini görür. Sen de lâekall onun kadar vücuduna hizmet etmelisin, diye ikna ettim.
Takdis ederiz o zatı ki bu sineğe nezafeti ilhamen öğretir, bana da üstad yapar. Ben de onun ile nefsimi ikna ve ilzam ederim.
Remiz
İnsanı dalaletlere sürükleyen cihetlerden biri de şudur ki: İsm-i Zahir ile ism-i Bâtın’ın hükümleri ayrı ayrı oluyor, bunları birbirine karıştırıp mercilerini kaybetmek mahzurludur.
Kezalik kudretin levazımı ile hikmetin levazımı bir değildir. Birisine ait levazımatı ötekisinden talep etmek hatadır.
Ve keza daire-i esbabın iktizası ile daire-i itikad ve tevhidin iktizası bir değildir. Onu bundan istememeli.
Ve keza kudretin taallukatı ayrı, vücudun cilveleri veya sair sıfâtın tecelliyatı ayrıdır. Birbirine iltibas edilmemeli. Mesela, dünyada vücudun tedricîdir. Berzahî âyinelerde âni ve def’îdir. Çünkü icad ile tecelli arasında fark vardır.
Remiz
Arkadaş! İslâmiyet, bütün insanlara bir nur bir rahmettir. Kâfirler bile onun rahmetinden istifade etmişlerdir. Çünkü İslâmiyet’in telkinatıyla küfr-ü mutlak, inkâr-ı mutlak; şek ve tereddüde inkılab etmiştir. O telkinatın kâfirlerde de yaptığı in’ikas ve tesirat sayesinde, kâfirlerin hayat-ı ebediye hakkında ümitleri vardır. Bu sayede, dünya lezzetleri ve saadeti onlarca tamamıyla zehirlenmez. Bütün bütün o lezzetler elemlere inkılab etmez. Yalnız tereddütleri vardır. Tereddüt ise her iki tarafa baktırır. Deve kuşu gibi tam manasıyla ne kuş olur ve ne de deve olur. Ortada kalarak her iki tarafın zahmetinden kurtulur.
Remiz
Arkadaş! Nefis, tembellik sâikasıyla vazife-i ubudiyetini terk ettiğinden tesettür etmek istiyor. Yani onu görecek bir rakibin gözü altında bulunmasını istemiyor. Bunun için bir Hâlık’ın bir Mâlik’in bulunmamasını temenni eder. Sonra mülahaza eder. Sonra tasavvur eder. Nihayet ademini, yok olduğunu itikad etmekle dinden çıkar. Halbuki kazandığı o hürriyetler, adem-i mes’uliyetler altında ne gibi zehirler, yılanlar, elîm elemler bulunduğunu bilmiş olsa derhal tövbe ile vazifesine avdet eder.
Kaynak: Risale-i Nur