Nurdanhaber – Prof. Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ
MÜSLÜMAN MİLLETİM DİKKAT EDELİM:
24 HAZİRAN’DA SADECE TÜRKİYE’NİN DEĞİL İSLÂM ÂLEMİNİN GELECEĞİNİ OYLAYACAĞIZ
Bildiğiniz gibi, son on beş yılda iki önemli tarihî gelişmeyi milletçe ve devletçe yaşıyoruz:
BİRİNCİSİ: Üstadımızın müjdelediği “Birleşik İslam Cumhuriyetleri = Cemâhir-i Müttefika-i İslâmiye” müjdesi, İslâm âleminde uhuvvet-i İslamiyenin canlanması ve en önemlisi de İslâm düşmanlarının bütün güçleriyle gizlemeden Müslümanlara olan kin ve nefretlerini kusmaları ile ufukta görünmeye başlamıştır. Zübeyr Gündüzalp Ağabeyin ifadesiyle;
“Evet o ecnebilerin, canavarlar gibi yaptıkları muamele ve zulümler, İslâm dünyasında, hürriyet ve istiklal ve ittihad-ı İslâm cereyanını da hızlandırmıştır. Nihayet, müstakil İslâm devletlerinin teşkilini intac etmiştir. İnşâallahü Teâlâ, Cemahir-i Müttefika-i İslâmiye de meydana gelecek ve İslâmiyet, dünyaya hâkim ve hükümran olacaktır. Rahmet-i İlahîden kuvvetle ümid ve niyaz ediyoruz.” (Sözler, 771).
Bilesiniz ki, Irak, Suriye, Filistin ve Afganistan’da akan Müslüman kanı, İslam âleminin uyanması için bir manada kurban ve fidye yerine geçecek ve Müslümanların “Büyük Bayram”ı tahakkuk eyleyecektir. Bu da, ittihâd-ı İslam, ehl-i beytin manevî ordusunun te’yîdi ve birleşik İslam ordusunun ortaya çıkmasıyla olacaktır.
İKİNCİSİ: Bu büyük müjdeyi gerçekleştirecek olan komutan ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olacağı Üstadımız tarafından yine müjdelenmiştir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle:
“Biz, imanı kurtarmak ve Kur’ana hizmet için, Mekke’de olsam da buraya gelmek lâzımdı. Çünki en ziyade burada ihtiyaç var. Binler ruhum olsa, binler hastalıklara mübtela olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin imanına ve saadetine hizmet için burada kalmağa Kur’andan aldığım dersle karar verdim ve vermişiz.” (Tarihçe-i Hayat, 510-511).
Pakistan’lı bir Nur talebesi bu manayı çok güzel ifade ediyor:
“Nur talebesi kardeşlerime söylüyorum: “Nerede olursa olsun siyonizme karşı mücadele etsinler.” Komünizmin icadçıları yalnız Yahudilerdir. Bugüne kadar bu komünistler, İdil-Ural, Kafkasya, Almanya, Kırım, Azerbaycan, Garbî Türkistan ve komşumuz Doğu Türkistan’ı istilâ ettiler. Altmış milyon kardeşimizin hukuku pâyimal oldu. Hindistan dahi bir emperyalisttir. Nehru ve başka Hindular, İslâmiyetin düşmanıdırlar. Maalesef Müslüman devletler bunu bilmiyorlar. Nehru, Keşmir’li Müslümanları öldürtüyor. İslâm dünyasında Said Nursî’nin eşi yoktur. Mısır’da bir Hasan-ül Benna var idi (şehid edilmiştir). Üstad, İslâm dünyasının cevheridir. Onun hakkında malûmat azdır. Onun eserleri Farsça, İngilizce ve Orduca’ya tercüme edilmemiştir. Lâkin istikbalde olacaktır. Üstadın kıymetli hayatı hapishanede geçmiştir. Halkçılar ona çok mezalim reva gördü. Elhamdülillah, bunların devr-i istibdadı gitmiş, Demokratlar gelmiştir. Biz Pakistanlılar, bunun için Menderes Hükûmetinin hâmisiyiz. Eğer Demokratlar olmasaydı; ne Türk-Pakistan dostluğu olurdu, ne de Bağdad Paktı…” (Tarihçe-i Hayat, 719).
İşte yukarıda zikredilen iki hakikat ve bu bu hakikatleri gerçekleştirmeye çalışan Cumhurbaşkanımız ve Hükümetimizin gayretlerinden dolayı, Amerika, Avrupa Birliği ve maalesef Müslüman ülkelerdeki münâfıklar, Türkiye’yi ve onun başarılı hükümetini hedef almışlardır. Bunların Türkiye’yi hedef seçmeleri, bize Mehmed Âkif’in şu sözlerini hatırlatmalıdır:
“Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…”
O gün onlar vardı, şimdi de Trumplar, Macronlar, Merkeller, Prens Muhammedler yani Avrupa kâfirleri ile Asya münafıkları, Türkiye aleyhine, Müslümanların güçlenmesi aleyhine bütün dünyada ittifak etmiş durumdalar.
MÜSLÜMAN MİLLETİM! CUMHURBAŞKANIMIZI İTTİHÂD-I İSLÂM DAVASINDA YALNIZ BIRAKMAYALIM!
İlâhî müjde gerçekleşecek ve Türkiye İslâm âleminin lideri olacaktır inşallah. Ancak karşımızda kenetlenmiş böylesine düşman daireleri varken bizim de kenetlenmemiz gerekmektedir. Bediüzzaman’ı dinleyelim:
“İşte ey mü’minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd ederek, el-ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken; onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inad; hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler ehl-i dalalet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesaibine kadar birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal’an: Uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kal’a-i İslâmiyeyi, küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak; ne kadar hilaf-ı vicdan ve ne kadar hilaf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl!..
Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev’-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır.
Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ kal’a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa, اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz!..” (Mektubat, 269-270 )
HİÇ BİR HÜKÜMETİN MA’SÛM OLDUĞUNU İDDİA ETMİYORUZ; ANCAK ÖLÇÜMÜZ “HASENÂTLARININ SEYYİÂTLARINA AĞIR BASMASIDIR”
Bazı çevreler, ısrarla hükümetimizin bazı kusur ve hatalarını habbeyi kubbe yaparak zihinleri bulandırmaya çalışıyorlar. Ancak unutmayalım ki, bu konuda İslâmî düsturu Bediüzzaman özetliyor:
“’Zira onların istedikleri şey, ya bir hükümet-i masumedir (kusursuz hükümettir). Hâlbuki şimdi şahs-ı vahit (tek bir insan) bile masum olamaz. Nerede kaldı, zerratı (zerreleri) günahkârlardan mürekkep (oluşmuş) bir hükümet, tamamıyla masum olsun.
Demek nokta-i nazar (değerlendirmede ölçü), hükümetin hasenatı (iyi yönleri) seyyiatına (kötü yönlerine) tereccühüdür (üstün gelmesidir).
Yoksa seyyiesiz (günahsız) hükümet muhal-i adidir (imkansızdır). Ben öyle adamlara (yani günahsız hükümet beklentisinde olanlara) anarşist nazarıyla bakıyorum’’
Ayrıca Muhterem Cumhurbaşkanımıza hücum edenler ve muhâlifleri de herkesçe malumdur. Bize bazı hatalarına rağmen bu hükümeti neden destekliyorsunuz diyenlere Bediüzzaman bizim yerimize şu cevabı vermektedir:
“Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azm ü sebattır ve İslâmiyet düşmanına vasıta-i tesmim olmaktan feragatıdır.
Bence yol ikidir: Mizanın iki kefesi gibi; birinin hıffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı, Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halîm’e vurmam. Nazarımda, vuran da sefildir.” (Sünuhat-Tuluat-İşarat, 55).
Bu arada tahrib gayet kolaydır. Bazı hatalarıyla beraber vatanımızı cennete çeviren bu kadroyu yıkmaya çalışanlara da şu sözümüz var:
“Evet, kim ki evinin tavanı altındaki zaif direği çekmek istiyorsa, evvelen onun yerine kuvvetli bir direkle muhafaza altına aldıktan sonra kaldırsın. Yoksa bilmeden evi harab etmiş olacaktır.” (Asar-ı Bediiyye – 406).
İşte bütün bu hakikatler muvâcehesinde Muhterem Cumhurbaşkanımıza dua ediyor ve Rabbimizin onu hatalardan muhafaza eylemesini niyaz ediyoruz.
MUHTEREM CUMHURBAŞKANIMIZA VE ARKADAŞLARINA DA BAZI TAVSİYELERİMİZ VAR:
Maalesef bütün müsbet hizmetlerinize rağmen sizi yolunuzdan etmek isteyen çok muhalifleriniz var. Bazı akrepler sizi sokmaya çalışıyor. Bunlardan uzak durmanızı istirham ediyoruz:
BİRİNCİSİ: FETÖ’nün sebep olduğu büyük felâketi bahane eden bazı İslam düşmanları ve karanlık noktalar, dindar kadroları tasfiye ediyor ve zulmediyorlar. Bildiğiniz gibi, “Küfür devam eder; ama zulüm devam etmez” hadisi gereği, mazlumların ahını değil, mazlumların dualarını almalısınız. Mazlumların duasıyla bu hizmetleri Allah nasip etti. Bu sebeple şu anda binlerce aile FETÖ haini sebebiyle mazlum. Onu bahane ederek Kemalistler ve Ulusalcılar, dindar kadrolara ve milletimize zulüm ediyorlar. ADALET TEŞKİLÂTIMIZ, İNTİKAM TEŞKİLATINA DÖNÜŞMÜŞ. KEYFÎ KARARLAR VERİLİYOR VE MA’SUMLARA ZULM EDİLİYOR.
İKİNCİSİ: Maalesef insan hatadan masum olmadığı için, yine karanlık noktalar, bazı hain kadroları, bu musibet havasından yararlanarak devlete yerleştirmeye çalışıyorlar. Önemli bir bakanlıkta, 15 Temmuz öncesi namaz kılmayan daire başkanı yokken, şu anda içki içmeyen daire başkanı kalmadığı iddiaları sizleri akrep gibi sokacaktır; sakınınız. HATTA BAZI VATANDAŞLAR DİNDAR 28 ŞUBAT MI YAŞIYORUZ DİYORLAR. HAYIR, KEMALİST VE DİNDAR DÜŞMANI BİR KADRONUN ZULMÜNE MARUZ KALIYORLAR. MAALESEF BAZI DİNDARLAR DA MENFAAT YAHUT İNTİKAM SAİKASIYLA FETÖ’CÜ DİYEREK MASUMLARI ATIYORLAR. YÜZLERCE MİSALİ VAR.
ÜÇÜNCÜSÜ: Osmanlı Devleti başta olmak üzere büyük devletleri malî suiistimaller yıktığı sizin de malumunuzdur. Şu anda bazı karanlık çevreler, devletin malını çarçur etmeye ve sizi yolunuzdan alıkoymaya çalışmaktadırlar. Tedbir alınız. DEVLETİN BEYNİ MAKAMINDAKİ BİR KURUM VE BAŞKANI, KOMİSYON ALMADAN İHALE VERMEDİĞİNİ SAĞIR SULTAN BİLE DUYMUŞ DURUMDADIR.
DÖRDÜNCÜSÜ: Bazı modernist ve reformist ilahiyâtçı ve diyânetteki bazı şahıslar, şer’î hükümlerle alay etmeye başladılar. Maalesef, Devletin TRT’si bile bunlara âlet olmaktadır. Bu, sizi ve hükümetinizi sokabilecek bir ejderha gibidir. Rahmet-i İlahiyenin desteğinin kesilmesine müsaade etmemelisiniz.
BEŞİNCİSİ: Milliyetçilerle ittifakınızda dikkatli olmalısınız. BUNLARAN BAZI DİNDAR MUBALİFLERİ VE ÖZELLİKLE DE BEDİÜZZAMAN DÜŞMANLARI ÇEVRENİZDE DOLAŞMAKTA VE BELKİ DE SİZE YANLIŞ İŞLER YAPTIRMAKTADIR. İttifak yapmayızn demiyoruz; ama Bediüzzaman’ın şu tesbitini dinlemelisiniz:
“Millet Partisi ise: Eğer İttihad-ı İslâm’daki esas olan İslâmiyet milliyeti ki, Türkçülük onun içinde mezcolmuş bir millet olsa; o Demokrat’ın manasındadır. Dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur. Firenk illeti tabir ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikriyle Avrupa, âlem-i İslâmı parçalamak için içimize bu firenk illetini aşılamış. Fakat bu hastalık ve fikir, gayet zevkli ve cazibedar bir halet-i ruhiye verdiği için pekçok zararları ve tehlikeleriyle beraber, bu zevk hatırı için her millet cüz’î-küllî bu fikre iştiyak gösteriyorlar.
Şimdiki terbiye-i İslâmiyenin za’fiyetiyle ve terbiye-i medeniyenin galebesiyle ekseriyet kazanarak başa geçerse; ekseriyet teşkil etmeyen ve ancak yüzde otuzu hakikî Türk olan ve yüzde yetmişi başka unsurlardan olanlar; hem hakikî Türklerin hem hâkimiyet-i İslâmiyenin aleyhine cephe almaya mecbur olacaklar. Çünki İslâmiyet’in bir kanun-u esasîsi olan bu âyet-i kerime: وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى dır. Yani, birisinin günahıyla başkası muahaze ve mes’ul olmaz. Halbuki ırkçılık damarıyla, bir adamın cinayetiyle masum bir kardeşini, belki de akrabasını, belki de aşiretinin efradını öldürmekte kendini haklı zanneder. O vakit hakikî adalet yapılmadığı gibi, şiddetli bir zulüm de yol bulur. Çünki “Bir masumun hakkı, yüz câniye feda edilmez” diye İslâmiyet’in bir kanun-u esasîsidir. Bu ise çok ehemmiyetli bir mes’ele-i vataniyedir ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir tehlikedir.” (Emirdağ Lahikası-2, 163 – 164)
MUHTEREM CUMHURBAŞKANIM!
Bazı ırkçılar, bütün Nur Talebelerini ve hatta dindar kadroları FETÖCÜ diyerek yaftalıyorlar. HATTA HÜKÜMETİNİZ İÇİNDE BAZI BAKANLAR “SAİD NURSİ ERMENİDİR” DİYEN MAKAM SAHİPLERİ İLE ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYORLAR. BU YARAYA MERHEM SÜRMEK SİSİZN VAZİFENİZDİR.
MUHTEREM MİLLETİMİZ!
MÜSLÜMAN MİLLETİME TARİHÎ İKAZIMDIR: SULTAN ABDÜLHAMİD VE MENDERESİ YALNIZ BIRAKTIĞIMIZ GİBİ TAYYİB ERDOĞAN’I YALNIZ BIRAKMAYALIM; İSLAM VE TÜRK DÜŞMANLARININ OYUNUNA GELMEYELİM
İSTİKBAL İSLAMIN VE İSLAMIN MÜMESSİLİ OLAN MİLLETİMİZİN OLACAKTIR.